Afrika
coğrafyasına ait olduğu söylenen “Filler tepişir, çimenler ezilir.” sözünü duymuşsunuzdur.
Bu sözü doğrulayan on binlerce savaşı bir yana bırakıp, sadece Birinci Dünya, İkinci Dünya, Vietnam, Irak ve
Suriye savaşlarını anımsayalım: Bu özlü söz, çıkarları için çarpışan
egemen güçlerin, mazlum halklara verdiği zararı ve yaşattığı büyük acıları ne
de güzel anlatmış, değil mi?
Haklı ve Haksız savaşlar:
Dünya
var oldu olalı, her yerde sömürü, yoksulluk, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk,
adaletsizlikler olmuştur. Tarih bize bu haksızlıklara karşı duranların; derileri yüzülüp, linç
edildiğini, yakıldıklarını, giyotin, darağacı ve
elektrikli sandalyede can verdiklerini ve halkların barış içinde yaşamak için
çok ağır bedeller ödediğini anlatır.
Ayrıca
tarih bize, hak, hukuk adalet için karşı duruşlara önderlik edenlerin; filozoflar,
bilgeler, bilginler, yazarlar, sosyalistler, sosyal demokratlar ve özetle erdemliler olduğunu
da söyler. Çünkü bu insanlar, tüm insanların, insan haklarına sahip ve eşdeğerli
olduklarını savunan bir felsefi görüşe sahiptirler.
Bunun için de, soru
sorar, yorum yapar, hak arar, karşı
çıkar, hesap sorar ve halkın da bu şekilde olmasını isterler. Bu önderler, "Yurtta barış, dünyada barış"
diyerek barış içinde insanca yaşamak için, "Kurtuluş ve Özgürlük
Savaşları’nı başlatmışlardır. Sömürü ve zulüm bitmedikçe de bu “haklı savaşlar”
olacaktır.
Sömürü
düzeninin egemen ve işbirlikçileri, haksız ve hukuksuz düzenlerini kalıcı
kılmak için sürekli arayış içindedir. Arayış sonunda buldukları en önemli araç ise
toplumda; ırk, din, dil, inanç-yaşam tarzına dayalı “ötekiler” yaratıp, onları vuruşturan “haksız
savaşlar” çıkarmak olmuştur.
Bunun
için; “Haksız
savaşa hayır!”, “Barışa evet!” Diyen, “Erdemli”
olandır. Çünkü haksız savaş, yaşama son verir. Barış ise yaşatır, yaşama yön
verir.
***
Coğrafyamızda yalnız kalmış ve barışık olduğumuz hiçbir komşumuz olmadığı zamanlarda
(2003) ABD, Irak’ı işgal ederken bizi de davet etti. Neyse ki azıcık oy farkıyla ülkemiz o işgalci gücün suç
ortağı olmadı. Ama…
Henüz
o savaşın bıraktığı insani, coğrafi, sosyal, kültürel tahribat,
yaralar, acılar bitmemişti ki... Bu kez Suriye’de başladı insanlık
trajedisi (2011)…
Ülkemiz
bu kez savaşın tam merkezinde yer aldı. Sanki bir futbol maçına
girmiş gibiydik, ortaklarımız (ABD, AB, Suudi...), rakiplerimiz (Rusya, Suriye, İran). Dünyanın jandarmaları ABD ve Rusya karşı karşıya.. Ortak düşman: DEAŞ. Devlet büyüklerimiz savaş bitince, namaz kılacakları camii bile belirlemişti...
Fakat
maçın biteceği yoktu, beklenen, istenenler olmadı... Bizimkiler; daha sahada maç devam ederken, takım değiştir gibi geçiverdi karşı tarafa…
Bu arada hem yakma, yıkma, ölüm ve yaşanan acılarda suç ortağı, hem de mazlum göçmenlere yurt, koruyucu olmuştuk.
***
Kabilelerden
başlayıp, din savaşları ile hız kazanarak günümüze ulaşan sömürgeci-faşist-emperyalist
çıkar savaşları; yaşanan ve yaşanacak tüm acıların nedenidir. Tüm
haksız savaşlar; “yerli ve milli” söylemler ile başlamış ve halkı sürekli baskı altında tutmak için de korku iklimi yaratmıştır.
Bunun
için de:
Artık,
diyanet, vakıflar ve imam hatip anlayışına terk edilen okullar, çocuklar,
eğitim, OHAL, KHK, işsizlik, dolup taşan hapishaneler, dünyadaki yalnızlığımız,
hileyle çalınan oylar, para kutuları, MAN paraları, tapeler, Reza Zarrab ve
ortakları, Anayasa Mahkemesi kararına “uymuyorum!” diyen mahkemeleri...
Artık,
tüm haklarına el konmuş ve sanki ölüme mahkûm kılınmış akademisyenleri, açlık grevleri, mülâkat
(!?) sınavına alınan taşeron emekçileri…
Artık,
Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölge(?)”de; sıralanmış 6 kişiyi, saz/söz yarışçısı
âşıklar gibi yarıştırıp, 6 milyon oy almış HDP hakkında en etkili
sözleri söyletme çabaları (tabii ki, birinciliği açık ara “aslan sosyal
demokrat” Öztürk Yılmaz aldığını), “Acaba HDP ne diyor”
deme ihtiyacı duymama pişkinliği...
Artık,
MHP Lideri Bahçeli: “Ya Afrin yıkılsın ya da teröristler yakılsın!...” dediği… Karamürsel AK Parti başkanı Recep
Demirel’in uzun namlulu silahlarla poz verip medyada paylaştığı… “Kimse
sokağa çıkmasın tutuklarız ha!” dendiği… Ve Savaşa hayır, barış
istiyoruz diyenlerin de sorgulanıp tutuklandığı…
Konularını ne düşür ne de konuşur olduk. Neden
acaba?
-Suriye'de 7 yıllık kirli savaşın, henüz yıkıp, yakmadığı tek yer olan Afrin'e “Zeytin Dalı Harekâtı” başladı diye...
Tam
da “Hayır” diyecek olanların, seçimleri kazanmak için bir demokratik
cephe kurmayı düşünmeye başladıkları günlerde…
Her
sıkışmada “kandırıldık” diyen AKP iktidarı, defalardır kandırdığı CHP'yi yine kandırdı. Bu kez de “Her şey, herkes ‘yerli ve milli’ olacak” dediler ve HAYIR
diyenlerin paydaşı ancak; ürkek, korkak, sorgulamayan, neler oluyor demeyen
CHP’yi (hem ağlarım hem giderim...) takımlarına transfer ettiler aniden…
Anlaşılan
yeniden başlayacak, 7 Haziran sonrası iklim ve “istikşafı” görüşmeler…
Yazık oldu
16 Nisan’da “tek adama” hayır diyenlerin çabalarına…
Bu zeytin dalı, Sn. Erdoğan ve ("Esed" değil) Esad’a yarayacak. Hem ailece
yarım kalan o “mavi yolculuk” tatillerine devam edecek, hem de
tek adamlıklarını ve muhalefeti yok etme başarılarını kutlayacaklar.