“17-25 Aralık” sonrasında kürsüye
çıkan her iktidar mensubu ve havuzlarda yapay yemlerle yetiştirilen medya
bülbülleri, münazaradaki çocuklar gibi kendisine verilen başlığın taraftarı
oldular. İşlerine gelmeyen her tür toplumsal olayı “Paralel işi” olarak
yaftalayıp bu gizemli(!) sözü can simidi olarak kullandılar, kullanmaya devam
ediyorlar.
Sözlükte, “paralel=koşut= Yan yana
ve birbirine kavuşmadan uzayıp giden…”
Olarak tanımlanır. (Geometrik kavram olarak da sonsuza kadar kesişimi
olmayan…). Oysa biz o paralel olarak ilan edilenlerle, ne kadar kesişerek,
birlikte yürüdüklerini gördük ve yaşadık. Aslında yazı konumuz da paralellik
değil eğitim…
Cumhuriyet Gazetesi 11 Nisan günü,
Bilal'in hedefine bir yılda varıldı manşetiyle “Geçen yıla göre ortaokul ve
lise ile birlikte imam hatipli sayısı yaklaşık 658 binden yaklaşık 932 bine
yükseldi.” Haberini vermişti:
Bakanlık, “Bilal’in Hedefine Bir Yılda Varıldı”
Haberine İlişkin Açıklama”sı ile haberi yalanlamış (!) ve de söz konusu
haberdeki sayıları açıklama yapmak yerine; “…Bakanlığı aleyhine yürüttükleri
sistematik bir karalama ve dezenformasyon kampanyası…” olarak değerlendirmişti.
Fazla değil altı gün sonra, o
meşhur cevabın henüz mürekkebi kurumadan (belki izlediniz, okudunuz veya
duydunuz), 17 Nisan (Köy Enstitülerinin kuruluş günü! “manidar”…) günü, Bilal
Erdoğan ve kız kardeşi Sümeyye Erdoğan’ın katılımıyla, Diyarbakır İl
genelindeki İmam Hatip Okulu müdürleriyle basına kapalı bir toplantı yapıldı.
Bu toplantının içeriğini
bilmiyoruz. Fakat toplantı öncesinde, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı
(TÜRGEV) Yönetim Kurulu üyesi olan Bilal Erdoğan’ın yaptığı konuşma: “Biliyorsunuz eğitim
faaliyetlerinin önemini. Özellikle bu bölgedeki imam hatiplilerin gelecekte
daha iyi bir seviyeye ulaşması ile ilgili özel çalışmalarımız var onlara devam
ediyoruz. İnşallah çalışmalarımız da tesirli olur. Bütün bölge için, sadece
Diyarbakır için değil. Burada gençlerimizin çok daha öz güven ile çok daha
ciddi bir şekilde donanımlı olarak yetişmesini ve geleceğin yeni Türkiye’sinin
kurulmasında da bu bölgenin insanının daha büyük bir şekilde katkısı olması
için mücadele edeceğiz inşallah” dediğini
Milliyet Gazetesinden öğrendim.
Bu konuşmada her şey apaçık, yoruma gerek yok…
Sizce bu sözler, bir liderin, bir
Milli Eğitim Bakanının sözleri gibi değil mi?
Kaldı ki, 4+4+4 (bu anlayışın yol planı) yasası o dönemin Milli Eğitim
Bakanı’na bile haber verilmeden hazırlanmış, kendisine ancak meclisteki
görüşmeler sürecinde haber verilmişti.
Yukarıdaki sayılar, 4+4+4 yasası
ve söylemler gösteriyor ki; yılların sorunlu, hantal, yorgun, gerici … eğitim
sistemine, paralel bir ortaçağ eğitim sistemi oluşturulmuştur. Bu sistemle,
karma eğitimsiz, zorunlu din dersi okutulan, … “Dindar ve kindar bir nesil”
yetiştirilmesi istenmektedir.
MEB verilerinden hareketle, 4
Eylül 2013 günü Milliyet Blog’da Anadolu Liseleri neden kimsesiz kaldı? Ya
İmam-Hatipler!... Başlığı ile bir yazı yazmıştım. http://blog.milliyet.com.tr/anadolu-liseleri-neden-kimsesiz-kaldi--ya-imam-hatipler-/Blog/?BlogNo=427950
O yazımdan sonra olaylar beni
doğrularcasına daha da hızlandı. İl ve
ilçelerde bulunan milli eğitim müdürü ve şube müdürleri hele hele 20-30 yıllık
okul müdür ve müdür yardımcıları kazandıkları sınavlar, kazanılmış hakları hiçe
sayılarak görevlerinden alındı... Ve iktidarın sarı sendikasından onay almayan
hiç bir atama yapılmadı… Mahkeme kararlarına da uyulmadı… Eğitim şuraları dini
eğitimin gölgesinde yapıldı. Karma eğitim ilkesi ortadan kaldırılmaya başlandı…
İktidar tarafından kurulan bir
sarı sendika bakanlığın tüm makam ve okul yönetimlerini ele geçirmiş, “eğitim
şurası” ve uygulama alanlarında kraldan çok kralcı savunmalarda bulunmuş
haksızlıkları sahiplenmiştir…
Ve şimdi herkes gördü ki tüm
yapılanlar, İmam Hatiplere uyarlı bir “Paralel Eğitim” düzenini kurmak içinmiş…
Sizce bu sayılar ve anlatılar,
TÜRGEV ve İmam Hatiplerle “Paralel Eğitim” yazı başlığımızı doğrulamıyor mu?
…
Muhalefette bulunan tüm siyasi
partiler, iktidarın diğer alanlardaki uygulamalarına kısık sesli de olsa zaman
zaman karşı çıkışlarda bulunmuş, bazı “Salı Konuşmaları”nda ses tellerine zarar
verircesine söylevlerde bulunmuşlar... Ancak ne yazık ki eğitim politikalarının
bu denli bozulmasına sebep olan İmam Hatiplerin serpilip gelişmesi konusunda
neler oluyor? Diye farkındalık yaratma yoluna gitmemişlerdir. “Belki o alandan
da oy alırız” beklentisinin yarattığı ürkeklikle sessiz kalmışlardır.
Peki, veliler, STK’lar hele hele
öğretmen, dernek ve sendikaları ne yaptılar?! Kimi saman alevi gibi bitiveren
çıkışlarda bulundu, kimileri ise sessizce bekliyor…
…
Amaçlarına ulaşmak için “her tür
yöntemi mubah gören” anlayışların en sık kullandığı yöntem “algı yönetimi”
dir.
Bizde de iktidar ülkenin eğitim
politikasını değiştirip dönüştürürken “algı yönetimi”ni kullanıyor. Eğitim konusunda da
istediklerini yapabilmek için (28 Şubat faşist anlayış ve uygulamalından kaynaklı),
“İmam Hatipli mağduriyeti” söylemini her ortamda kullanarak eylemlerine destek
ve güçlerine güç kattılar…
Algı yönetimi uygulayanlar; her
farklı anlayışı, eleştiri ve toplumsal olayı kendisine/kendilerine karşı
görürler ve böylece:
1. Bu karşı çıkışları sindirmek
için öfkeli söylem ve orantısız güç kullanımı ile saldırıya geçerler.
2. Aidiyeti, dini inancı, kimliği
vb gibi özelliklerini hedefe koyar, ötekileştirir böylece yalnızlık yaratıp
korkutmaya çalışırlar.
3. Olaylara değişik anlam ve
motifler ekleyerek asıl anlamlarından uzaklaştırır ve saptırmalar
yaparlar…
Sonuç olarak insanlarda;
yalnızlık, yılgınlık, korku yaratır, olayların izleyicisi konumundaki sessiz
çoğunlukları da çaresiz-çözümsüz bırakarak yanına çekmeye çalışır, büyük ölçüde
de başarılı olurlar.
Tarihte, özellikle soğuk savaş
dönemlerinde, (sosyal psikoloji uzmanlarınca) sıklıkla kullanılmış olan algı
yönetimi, faşist yönetimlerin toplumları sindirme aracı olmuştur.
Ama dünya tarihi; insanları
kul-köle haline getiren despot yönetimlerin, haklıların haklı mücadeleleriyle
son bulduğu, haklıların haklarını aldığı pek çok örnekle doludur. Onun için bu
ortaçağ özlem ve özentileri de bir gün mutlaka son bulacaktır.
İnsan Hakları’nı temel alan,
barış, demokrasi ve laiklik ilkelerini bayraklaştıran bir eğitim sistemi için
el ele, omuz omuza…
Not: İki gün önce hazırladığım bu
yazı için görsel ararken, bugün Sn. Musa Kart’ın çok şey anlatan o muhteşem
çizgilerini bulmam büyük bir şans…
Emin Toprak- DOSTÇA
Bu yazı
Radikal Blog’da: