KUMRULAR (1)
Tam da 65+ yaş tutukluluk günlerimizde...
Tam da 21 Mart Newroz gününde...
İki konuk(!) KUMRU hiç çalmadan
kapı/camı girmiş balkonumuza...
Biz onları ilk gördüğümüzde keşif
yapıyorlardı.
Dilek Hanımla izledik onları uzun
süre ses çıkarmadan ve büyük bir heyecanla...
Sonunda, köşedeki saksı ve çiçeğin
tam da üstünde kendileri için yuva yapmaya karar kıldılar.
O günden beri çalı, çırpı toplayıp
depreme dayanıklı bir yuva yapmaya ve bize can yoldaşı olmaya başladılar.
Biz de artık bu balkonu; onların
“mahremiyetini” bozmadan ve izin alarak ortak kullanmaya karar verdik.
Ve onlardan izin alarak, şimdilik
birkaç görseli sizinle paylaşacağız.
Birlikte yaşayacağımız güzel günleri de
ayrıca haber vereceğiz...
Emin Toprak - 23/03/2020
KUMRULAR (2)
Evimiz dördüncü katta. Salonumuzun
bahçeye bakan tarafını boydan boya kaplayan büyükçe bir pencere var.
Bu pencerenin önünü kapatan ve Mart
ayında çiçeklerle coşan, bize de coşku yaşatan bir yabani erik ağacı var.
Salonun erik ağacına bakan sağ
köşesinde bulunan berjer koltukta en çok ben otururum.
Oturunca kolçaklarıyla beni
sarmalayan bu koltukta her gün, sırtımı erik ağacına dönecek şekilde oturup 2-3
saat kitap okurum. Tabi ki hem okur, hem de ara sıra etrafıma bakınırım.
Sağımda balkon, solumda üstünde
beyaz ve ebrulu çiçekli iki orkide saksının olduğu dantelli örtüsü olan bir
sehpa var.
Bir Yuva ve İki Yumurta
Sağ tarafa bakınca, saksı üstünde
bir yuva, yuvada da iki yumurtası üstüne oturan kumrulardan birisini görüyorum.
21-25 Mart günlerinde çabucak yapmışlardı bu yuva ve iki yumurtayı...
Dün baktım ki kumru yuvasında değil,
bu bir fırsat deyip hemen çektim yuva-yumurta fotoğrafını. Telaşla geldi
nöbette olan kumru bana baktı, sonra yumurtaları kokladı kontrol etti. Ve sorun
olmadığını görünce, oturup görevine devam etti.
Bugünlerde de onlar çok meşguller,
bizim bilmediğimiz “guğurtuca” dilleriyle konuşuyor, haberleşiyor ve
anlaşıyorlar.
Amaçları bu yumurtaları vücut
ısılarıyla ısıtıp onlardan yavrularını çıkarmak, can vermek onlara... Bunun
için de gece gündüz demeden nöbetleşerek oturup, sabırla bekliyorlar…
Onlar, bizden zarar gelmeyeceğini
anladılar ki, sessizce yaklaşıp bakışıyoruz…
Ben “alışmasınlar doğadan
beslensinler” desem de, Dilek hanım anaç davranıp, onlara yem ve su veriyor!...
Yakında bize iki güzel yavrularını
da gösterecekler.
Heyecanla o günü bekliyoruz...
Emin Toprak - 02/04/2020
Günlerdir bekliyorduk.
8 Nisan günü saat 16,00’da ana
kumruyu, parçalanmış bir yumurta kabuğunu yuvadan atarken ve yuvadaki bir
yavruyu mıncıklarken gördük.
Evet!... Oldu işte...
İlk kumru yavrusu merhaba dedi,
dünyaya ve bize...
Bu yavru mu yumurtayı çatlatıp
çıktı, yoksa annesinin yardımı ile mi oldu, anlayamadık. Fakat anne çok titiz,
yuvayı hemen temizleyip kırık yumurta kabuklarını balkonun kuytu bir yerine
attı bile...
Böylece:
26 Mart günü başlayan kuluçkaya yatış 15 gün sonra kirli turuncu renkte yün
yumağı benzeri bir yavrunun doğumu ile son buldu.
Anne hiç fırsat vermiyor çekim
yapmamıza. Biz de gizli gizli izliyoruz, onları...
Bakın şimdi de kursağında
hazırladığı besinleri, kusup yavruyu beslemeye başladı.
***
İkinci yavruyu bekliyoruz:
“Belki de birer gün aralıklı yumurta
yaptığı için ikinci yavru da bir gün sonra çıkar. Kim bilir!...” diye düşündük
iki gün boyunca.
Ve oldu işte!...
Nihayet 10 Nisan günü “beslenme
saatinde” kusmuğunu “bir ona bir ona” yavrularına paylaşırken yakaladık anne
kumruyu.
Demek ki, ikinci yavru da dünyaya
merhaba demiş. (Doğum günü ve saati meçhul...)
***
Evet!...
Nihayet 15 Nisan günü saat 18,45’de
görüntüledim iki yavruyu bir arada...
Çok şık görünmeseler de artık
altıntopu iki yavrumuz var!...
Yumurta kabuğunun çatlaması ile
dünyaya merhaba diyen bu yavrular yaşamak için şimdilik anne-babaya bağımlı
onlara ihtiyaç duyuyorlar. Kumrular memeli hayvan olmadıkları için sütleri
yoktur. Onlar süt yerine kusmukları ile beslerler yavrularını.
Bunlar; çiftliklerdeki gibi elektrik
ısıtıcılarıyla değil, ana kucağında yaşam bulan (güncel söylemiyle); “Hem
yerli, hem milli, hem de organik...” yavrular...
Emin Toprak - 15/04/2020
KUMRULAR (4)
Sizlere; kumruların nasıl yuva kurup, yumurtladıkları, iki yumurtanın 15 gün sonra; “Çok şık görünmeseler de altıntopu iki yavru!..” olduklarını yazmış ve nasıl beslenip, büyüdüklerini görseller eşliğinde üç ayrı yazı ile anlatmaya çalışmıştım.
İşte o iki çirkince(!) yavru gün be gün gelişti, büyüdü ve güzelleşmeye
başladılar…
Artık onların güncelerini de tutmak şart oldu:
16 Nisan günü; saat 19 sıralarında anne, yavrular bırakıp gitti. Saat
24’de uyumaya gittiğimde daha gelmemişti. Sonrası saatlerde ise hep gecenin
soğuğundaki o anasız kalan yavruları düşünüp durduk, uykusuz kaldık ikimiz de.
Gece boyu birbirimizden habersiz onları kontrolle gidip, ‘vah!.. vah!..’larla
geri dönüyorduk. Yavrulara elle dokunulursa annesi onları terk eder derler ya,
bu nedenle dokunmak istemiyorduk. Ama ben de kâğıt mendille hafifçe dokundum
onlara, birisi hırıltılı bir tepki verdi fakat diğeri hiç tepki vermedi.
Üzüldüm…
Sabah saat 7 olduğu halde ana-baba kumrular yoktu. Bu kez de acaba
onların;“ başlarına bir şey mi geldi!..” endişesini yaşadık. Acaba bu yavruları
korusunlar diye “Doğal Yaşamı Koruma” örgütlerini mi, yoksa belediyeyi mi
arasak, onlara ne desek, bu arada biz ne yapalım diye sürekli senaryolar
kurmaya başlamış ve ayrıca “yavrular ölür!..” üzüntü ve korkusu içindeydik.
Nihayet 7,30 gibi anne çıka geldi, yavruları besledi, oynaştı, çok sevindik.
Akşam saat 19 civarı yine bırakıp gitti…
Haaa bugün bir yavru (henüz 8 günlük),
annesiyle konuşup-oynaşırken coşkuya kapılıp kanatlarını çırptı!...
17-18 Nisan günleri; yine saat 6,20 gibi anne geldi besleme-oynaşmalar
devam etti, akşam yine yavrularını bize bırakıp gitti/gittiler.
Biz de kendi aramızda; "yavrular hızla büyüyor, artık yuvayı iyice
doldurdukları için anneye pek yer kalmıyor… Artık bebeklik-çocukluk bitti,
yeniyetmelik dönemi başladı!... Kim bilir belki bu yüzden, her akşam onları
besleyip uyuttuktan sonra yuvadan uzaklaşıyor... Demek ki yavruları uçuncaya
kadar onlara gündüz kendileri bakacak, geceleri bize emanet..." Deyip
şakalaşıp, gülüşüyorduk.
19 Nisan günü; bugün yavrular 11 günlük oldu. Yaşamları diğer günler
benzeri devam ediyor...
Saat 16.30 ben berjer koltuğuma oturmuş kitap okuyordum.
Birden şıngırtılı bir gürültü ve kanat çırpma sesleri duydum, irkildim.
Bir de baktım ki, kocaman kapkara karga bir yavruyu pençesine almış. Ve
sanırım uçup kaçacak boşluğu bulamamış ki, panik içinde.. Ben, hem çığlık atıp
Dilek Hanımı çağırdım, hem de elimde kitap, ayağımda tek terlik olarak balkona
fırladım. Karga ile adeta boğuştum.
Boğuşma sonunda karga uçup kaçmış, pençesinden aldığım yavru ve karganın
kuyruğundan kopan birkaç telek de benim elimde kalmıştı… Diğer yavru görünürde
yoktu, panikledim.
Dilek Hanı işte orda!... deyip yere düşen saksı-yuvayı
gösterdi.
Evet, yavru hareketsiz olarak orada, yerde duruyordu. Onu yavaşça avucuma
aldım, yaralanmış gibiydi, ama yaşıyordu!... Kanadını hafifçe açmaya çalıştı,
sanki "işte burası acıyor!" der gibiydi.
Ben yuvayı yerine yerleştirdim, anne-baba kumrular girsin diye
bıraktığımız cam aralığını iyice küçülttüm. Dilek Hanım yerleri temizledi,
toparladı ve 1979’da kızımıza oynasın diye aldığımız, misafir çocukları ve
torunumuzun da zevkle oyunlar oynadığı Zeynep’i alıp geldi.
Zeynep otursun diye ona balkon camı önünde bir yer ayarladı. Artık
yavruları kargalardan Zeynep koruyacak!...
20-21 Nisan günleri: sabah 07, akşam 19 saatlerinde gidip-dönmeler,
yuvanın yan çeperine ilişip, doyurmalar, onlarla konuşup, oynaşmalar için kurulan
düzen devam ediyor.
Gelişmeler gösteriyor ki yakın bir gelecekte, uçmayı öğrenip uçacak,
kendilerine yetecek, bir eş bulup "kumruca" bir sevgiyle yaşamaya
başlayacaklar, İsteğimiz kargalara yem olmadan, özgürce yaşamaları...
Emin Toprak - 21/04/2020
Diğer yazılarım: tıklayınız