Nice tören,
nice bayramlar gördüm ve yaşadım, ama bunlardan hiçbirisi bana köy okulumuzun
önündeki harman yerinde kutladığımız 23 Nisan Bayramlarının hazzını ve
coşkusunu yaşatmadı.
Bu bayramlar
sadece bana değil, çokça yaşlı ve gözleri az gören babaannemin de çok hoşuna
gitmiş olacak ki, “Öldüğümde beni okul çocuklarının şarkı ve türküleri ile
gömünüz” demişti. Aslında dedem imam, babam hafızlık eğitimi almış, babaannem
de dindar bir kadındı, ayrıca o, Türkçe bilmediği için, şarkıların,
türkülerin ve şiirlerin anlamını da bilmiyordu…
Peki neden
böyle bir istekte bulunmuştu?!
Anlaşılan,
babaannem büyük ozan Nazım Hikmet’i hiç duyup tanımasa da onun “Sen mutluluğun
resmini çizebilir misin Abidin?” sorusuna cevap ararcasına mutluluğu
çocuklarda bulmuştu.
Yıllar geçti
bu bayramlardaki coşku henüz köylerinden göçmeyen çocuklar ve aileler için
devam etti, belki şimdi de… Fakat şehirlerde her okulun kendi
öğrencisi-öğretmeni-velisi-mahallelisi ile birlikte yaptığı kutlamalara son
verildi.
Ve bayramlar
statlarda kutlanmaya başlandı.
O statlarda
artık anneler, babalar, dedeler, nineler, mahalleliler yoktur, her okulu,
görevli öğretmenleri eşliğinde az sayıda öğrencisi temsil ediyor, yanı
başlarında da tanımadığı başka başka okulların öğrencileri ve öğretmenleri…
Tribünlerde ise, çocuklara kuşbakışı bakan, tanıdık olmadıkları bir kalabalık ve ciddi ciddi kişiler (protokol) vardır.
Oysa eski
bayramlarda; o harmanda, o meydanda, o sahnede, o statlarda; şiir okuyan,
koro-solo olarak türkü-şarkı söyleyen, kızlı-erkekli olarak el ele tutuşup
halay çeken, horon, bar ve de piyeslerde oynayan çocukların tanıdık gözler
önünde aldıkları doyumsuz haz, coşku… Ve izleyicileri olan anne-baba-dede-nine-
akraba ve mahallelilerine yaşadıkları…
O eski
bayram ve gösterilerde çocuklar izleyenlerden; çok güzel oldu, seninle gurur
duyduk gibi olumlu geribildirimler alır, kendileri de, başardım, beğenildim deyip mutlu olurlardı.
23 NİSAN’ın
çocuklara ve büyüklere verdiği haz, yaşattığı coşku ve kendine güvenme
duyguları… Bu güzelliklerin tümü statlarda kulakları sağır eden ses
yükselticilerin gürültülü ortamına karışıp yok olmuştu artık.
***
Ama
haksızlık etmeyelim, bu arada çok olumlu gelişmeler da olmuştu. Bu bayramımızı
dünyaya ihraç etmiş, değişik ülkelerden çocuk grupları coşkumuza ortak olmaya
gelmiş ve onlar da sevmeye başlamıştı bayramımızı. Birlikte kardeşlik duyguları
coşmuş, “Dünya Çocuk Bayramı” ilan edilecekti nerdeyse…
Bu bir
sevinç konusu olmuştu, ülkemiz, çocuklarımız ve bizler için. Hatta neredeyse,
yukarıda eleştirdiğimiz “statlarda kutlanan bayramları” bile hoş görüp, “büyük
kentin zorluklarından…” diye kabul etmeye başlamıştık.
Sonraları
kim buldu, nereden çıkardı bilinmez ama tam da bu bayram haftasını kapsayan
haftaya bir rakip bulup ilan ettiler “Kutlu Doğum Haftası” diye…
Böylece adım
adım okullarımıza, çocuklarımıza, öğretmenlerimize, coşkularımıza ve insandan
yana değerlerimize karşı savaş açtılar.
‘23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, yok ettiler.
Ve bu gün 23
NİSAN nasıl üzülmez insan?!
Bu yazı radikalyazar.com’da:
http://www.radikalyazar.com/bugun-23-nisan-nasil-uzulmez-insan/