GOVEND
Mitolojik çağlardan beri her kültürden insanlar, değişik isimlerle ve değişik çalgılar eşliğinde grup oyunları oynarlar. Govend de Kürt kültürünün bir grup oyunudur. Bizim coğrafyada yeniyetme ve gençlerin çok erken yaşta sorumluluk yüklenip, çok çalıştıkları konusunu bu yazı dizisinde birçok örnekle anlatmaya çalışmıştım. Bugün de bu gençlerin, ihtiyaç duyduğu ve coşku ile katıldığı Govend etkinliğini anlatmak istiyorum. Ama daha önce govendi, dilsel-tarihsel-psikolojik-toplumsal dayanak ve iklimleri ile biraz anlatmalıyım.
Dengbej; Kürtçenin, 'deng'(ses) ile 'bej'(söyle) sözcüklerinden oluşmuş olup, doğaçlama ürettiği klamı gırtlak gücüyle -çıplak sesle- söyleyen kişilerdir.
Klam; oyuna katılanların hep birlikte söyledikleri Kürtçe sözlerdir. Türkçe karşılığı türkü sözcüğüdür.
Govend; Kurmanci lehçede; söylemek anlamına gelen "gotin" ile Zazaca'da yürümek anlamına gelen "vendi"nin bir bileşkesidir. El ele, kol kola tutuşarak ileri-geri-U dönüşlerle oynanan, görsel yönü ağır basan, çalgısız bir kolektif oyundur. Kısaca; bir ezgiyi/türküyü birlikte söyleyip, oynamaktır. Bu etkinliğin beğeni alması için; ezgiye uygun ritm ve figürlerle oynanması, ayrıca oyun kurucu ile grup üyelerinin uyumlu olması gerekir. Türkçe karşılığı da halay sözcüğüdür.
***
Şimdi de asıl
konumuza dönelim:Yaylamızın unutulmazları arasında “Mehtaplı Gecelerini” de sayabiliriz. Bu gece de mehtap var, hem de bulutsuz olacak gibi. (Aslında Dolunay’ın köpüren bulutlar arasında saklambaç oynaması da izleyenleri mest eder, ve apayrı bir güzellik katar yaylanın güzelliğine…).
Genç kız ve delikanlılar, yayla yolundaki coşkuları uzasın, sürsün diye, o gece Govend yapmaya karar verdiler. Bilirsiniz, bu yaşlarda gençler; içinde pek çok kırıklık-eziklik taşır, gemileri hemen yakar, çabuk alevlenir ve çokça "ben" deyip ağlar-sevinirler.
Alınan karara sevinen gençler, gün ve yol yorgunu olarak evine gider; hayvanların gelip gelmediği yoklaması, süt sağımı, yavruların analarıyla buluşması gibi tüm akşam işleri bitirilip, yemek yendikten ve küçükler uyuduktan sonra, evde bulabildiği en güzel giysilerini giyer, varsa kolonya-parfümünü sürerek yavaş yavaş toplanma alanına doğru yol alır ve kısa bir süre sonra yayla düzlüğünde buluşurdu akranlarıyla.
Gökyüzü bulutsuz, her noktasını hiç boşluk bırakmadan cıvıl cıvıl oynaşan çapkın yıldızlar basmış sanki aşağıdakilere el edip göz kırpıyorlar. Samanyolu'ndaki yollar döşeli, Büyükayı ve Küçükayı takımyıldızları da el ele tutuşarak dostça bir "govend" başlatmış gibi. Altın gümüş karışımıyla kalaylanmış koca bir tepsi gibi olan Dolunay ışıl ışıl, mağrur bir apoletli edasıyla ortalamış gökyüzünü...
Yayla düzlüğünde el ele, kol kola giren kızlı-erkekli gençler, klamın ritmi ve çağrışımları etkisinde halka oluşturmuş; ileri-geri-sağa-sola gidiş-dönüş yaparak, yere topuk vurarak coşku içindeydi. Dolunay'ın buzlanmış ışıkları genç yanaklardan akan ter taneciklerini pırlantaya çevirirken, yukarıdan aşağıya doğru gıdıklayıp akan sıcak ter derecikleri, genç ve yorgun bedenleri ılık rüzgârda üşütüyordu.
İstekle geldikleri halde, govende katılmak için çekinik davranan, nazlanarak davet bekleyenler de olurdu. Ki bunların çoğu sevdikleri orada olanlardı, içlerinin titremesi, yüreklerinin deprem görmüş gibi küt küt atması da bundandı. Bunlar sonra ya davet alarak, ya da utangaç tavırlarla ek olurlardı govend halkasına... (Ben oynama ve söylemeyi pek bilmez -ki, halen öyleyim-, govende katılsam bile devamlıları arasında olmazdım, iyi bir izleyici, iyi bir dinleyici olmakla yetinirdim).
Govend, sevdalıların biraz daha yaklaşıp, el ele tutuşmalarını sağlarken, henüz dile gelmemiş sevdalara da kapıları aralardı.
Bir yönüyle de govend; gençlerin çevrelerine; “Ben de varım!.. Buradayım!.. Beni görün!..” çağrısı, bir meydan okuma, bir başkaldırı.. Bilirsiniz bu çağın sevdaları da ağlamaları da pek çoktur (hele de küçük yerlerde). Buraların sevdalıları sürekli olarak: “Bizi görürler, gidip söylerler… Sonra ne yaparız!... endişesi içindedirler. Bunun için de sevdikleriyle uzak uzak bakışarak, "lal dili" ile konuşurlar.
Oysa çoğu zaman gözler yetmez kalbini sevdasını anlatmaya...
Klamlar; aşk, öfke, zulüm, kin, ölüm, göç, savaş gibi yaşanmış yoğun acı ve sevinç duygularını dile getirirler. Govend ise klamların solo-koro renk cümbüşü içinde dile getirilmesidir. Yani acıların bal edilme hali... Govend ise lal olmayı önlerdi.
Tarih, Psikoloji ve Sosyal Psikoloji derinliği olan acı-sevinçleri; bazen bir çığlık, bir zılgıt, bir ıslık, bir tencere-tava vuruşturma, bir yanıp sönen ışık, bir direniş, bir bayram olarak toplumsal boyuta taşır. Böylece gün yüzüne çıkar sindirilmiş duygular...
Zaman içinde govend bazı biçimsel değişiklikler geçirse bile, onun psikolojik-toplumsal özü hep kalıcı olacak, bu "öz" de insanları el ele tutuşturup, büyük buluşmalar sağlayacak.
Şimdi de yazımızı noktalayıp devamını gelecek haftalara bırakalım.
İstekle geldikleri halde, govende katılmak için çekinik davranan, nazlanarak davet bekleyenler de olurdu. Ki bunların çoğu sevdikleri orada olanlardı, içlerinin titremesi, yüreklerinin deprem görmüş gibi küt küt atması da bundandı. Bunlar sonra ya davet alarak, ya da utangaç tavırlarla ek olurlardı govend halkasına... (Ben oynama ve söylemeyi pek bilmez -ki, halen öyleyim-, govende katılsam bile devamlıları arasında olmazdım, iyi bir izleyici, iyi bir dinleyici olmakla yetinirdim).
Govend, sevdalıların biraz daha yaklaşıp, el ele tutuşmalarını sağlarken, henüz dile gelmemiş sevdalara da kapıları aralardı.
Bir yönüyle de govend; gençlerin çevrelerine; “Ben de varım!.. Buradayım!.. Beni görün!..” çağrısı, bir meydan okuma, bir başkaldırı.. Bilirsiniz bu çağın sevdaları da ağlamaları da pek çoktur (hele de küçük yerlerde). Buraların sevdalıları sürekli olarak: “Bizi görürler, gidip söylerler… Sonra ne yaparız!... endişesi içindedirler. Bunun için de sevdikleriyle uzak uzak bakışarak, "lal dili" ile konuşurlar.
Oysa çoğu zaman gözler yetmez kalbini sevdasını anlatmaya...
Tarih, Psikoloji ve Sosyal Psikoloji derinliği olan acı-sevinçleri; bazen bir çığlık, bir zılgıt, bir ıslık, bir tencere-tava vuruşturma, bir yanıp sönen ışık, bir direniş, bir bayram olarak toplumsal boyuta taşır. Böylece gün yüzüne çıkar sindirilmiş duygular...
Zaman içinde govend bazı biçimsel değişiklikler geçirse bile, onun psikolojik-toplumsal özü hep kalıcı olacak, bu "öz" de insanları el ele tutuşturup, büyük buluşmalar sağlayacak.
Şimdi de yazımızı noktalayıp devamını gelecek haftalara bırakalım.