30 Eylül 2016 Cuma

“Geçmişimiz kurşunlarla yazıldı, geleceğimiz eğitimle yazılacak”


“Duydum ki dünyada akıldan çok zaman varmış ve gözlerimiz bize görelim diye verilmiş” 
                                                                                          Ingeborg Bachmann

Kolombiya’da 52 yıl süren ve 220 bin kişinin ölümüne sebep olan kanlı bir iç savaş vardı. Bu iç savaşı durdurmak için Küba’da 4 yıl boyunca müzakereler yapılmış ve istenen anlaşma sağlanmıştı.

26 Eylül 2016 günü düzenlenen törende; Savaşta ölenler, sakat kalanlar, tecavüze uğrayanlar, kaybolanlar ve yerinden edilenlerin anısına saygı duruşu yapıldı.

Kolombiya lideri Santos, “Mermileri oylarla, silahları düşüncelerle değişmek bir isyancı grubun alabileceği en cesur ve akıllıca karardır. Hepimizin sevdiği bu vatanın devlet başkanı olarak, sizlere demokrasiye hoş geldiniz diyorum” deyip tüm kurbanlardan özür diledi.

FARC lideri Timoçenko, “Sözümüz, silahımız olacak. Yeni bir uzlaşma dönemi başlatmak ve barışı inşa etmek için yeniden doğacağız. Hepimiz kalplerimizi ve zihinlerimizi silahlardan arındıracağız. Eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Sosyalist düşüncemizden vazgeçmedik. Savaşın tüm kurbanlarından sebep olduğumuz acı için özür dilerim” dedi.

Ve Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, Marksist Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC)’ı lideri Timoçenko lakaplı Rodrigo Londono, alkışlar, sevinç çığlıkları ve gözyaşları eşliğinde tokalaşıp anlaşmayı imzaladılar.

Bu kıymetli imzaların atılmasına, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Küba Devlet Başkanı Raul Castro ve pek çok lider de tanıklık etti. Bu imzaları anlamlı kılan iki önemli detay vardı. Birincisi; imza için, savaşta can alan ağır ateşli silahların mermisinden yapılmış bir “kurşun kalem”in seçilmesi. İkincisi ise; o “kurşun kalem”in üzerine: “Geçmişimiz kurşunlarla yazıldı, geleceğimiz eğitimle yazılacak.” cümlesinin yazılmış olmasıydı.

Beethoven’ın 9. Senfoni’si eşliğinde, beyaz giysiler içindeki izleyiciler, beyaz mendillerini sallayıp, alkışlıyor ve sevinç gözyaşlarının karıştığı coşku ile hep birlikte: “Çok yaşa Kolombiya, çok yaşa barış” diye haykırıyorlardı.



***
İmrenerek izlediğim ve haberlerini okuduğum bu güzellikten ayrılıp, bir de, kaos ortamı içindeki yurduma baktığımda (ki bence siz de bakın), içim kan ağladı,  baktıkça sarsıldım. Ayrıca, niçin biz de barış ve özgürlük şarkılarını hep birlikte söyleyemiyoruz, diye kıskandım.  Ve kendi kendime usulce “ben de isterim” diye fısıldadım içimdeki derinliklere…

Yurdumuzun düze çıkması, insanlarımızın barış içinde, eşit ve ayrımsız olarak yaşaması için; vicdan sesi olan bu fısıldamalarımızın artık koro halinde söylenmesi zamanı gelmedi mi?

Yurdumuzun Güneydoğusu:
Kolombiya’da yaşananları az da olsa okuduk-duyduk-izledik, şimdi sıra geldi bizim memleketimizde yaşananlara:

Yıllardan beri yurdumuzun güneydoğusunda yaşanan sürekli çatışmalar  giderek ülkemizin her yerinde, ölümler, yıkımlar ve büyük acılar yaşatıyor insanlarımıza.

Güneydoğumuzda, ayları aşmış, yıla yaklaşmış sokağa çıkma yasaklarıyla, insanlar ablukaya alınmış, hayat durmuş, dertler dondurulmuş. Onlarca şehirde taş üstünde taş kalmamış, yüzlerce çocuk, kadın, yaşlı sivil ölmüş, tarihi doku yok olmuş, ormanları yakılmış, katırları bile infaz edilmiş…

Halkın oyu ile seçilmiş yerel yöneticiler, yargılanmadan, mahkûm edilmeden, buyrukla görevlerinden alınmış, yerlerine kayyımlar atanmış… Hani demokrasi vardı? Hani seçilmişler, en büyük güç olan halkın iradesiydi? Hani mahkeme kararı olmadan herkes suçsuzdu?!... Ne oldu da her şey tersyüz oldu?

Zaten geçen öğretim yılında da yaşanan kaos ortamından dolayı doğru dürüst eğitim-öğretim yapılmamıştı. Bu yıl da okulların açılmasına bir-iki gün kala, 11.285 öğretmeni açığa alıverdiler. Böylece, bazı kentlerimizdeki henüz karakol olmamış okulları, ya öğretmensiz, ya da birkaç öğretmenli…
(İki gün önce Ayşe Yıldırım yazmıştı, açığa alınan öğretmenlerin yerine alınacak sözleşmeli öğretmenlere mülakatta sorulan soruları: “Köyünüzde cami var mı?”, “Taş atan çocuklar hakkında ne düşünüyorsunuz?”, “Günde kaç rekat namaz kılıyorsun?...”)  

5 milyon oy almış HDP isimli bir partimiz var. Seçilmiş vekilleri, Meclisteki Anayasa değişiklikleri için yapılan toplantılarına bile çağrılmıyor. Meclis kürsüsünde ve meydanlarda konuşturulmuyor. TV ekranlarına çıkmaları, gazetelerde demeçleri, haberleri engelleniyor. Neden, diye sorulduğunuzda ise, bir suçlu gibi mahcup, “istemiyor” deyiveriyorlar. Tabii ki istemeyenin kim olduğu belli…

Güya böylece onları yok sayıyorlar, ama onlar varlar ve hep olacaklar!…

Günlük yaşamımızda, kendisini liberal, demokrat, sosyal demokrat, sosyalist olarak tanıtan ya da öyle olduğunu sanan kişilerle karşılaşırız. Onlara, yukarıda sıralanmış olan bazı memleket manzaralarını sorduğunuzda, tüm yaşananları görmezden gelirler ve; “Ama onların neleri eksik ki, istedikleri mesleğe girebiliyorlar!…” diye başlayan hayret bildiren cümleler kurar ve  sorularınıza, sorularla karşılık verirler.

Niçin bu kişiler; “Benim de onlar gibi; kimliğim, dilim, inançlarım, hak ve özgürlüklerim yok sayılıp baskı altında olsaydı, ben o zaman ne yapardım?” Diye düşünmüyor, düşünmek istemiyor veya duygudaş olamıyorlar?!.. 

 Neden? 



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

23 Eylül 2016 Cuma

İmam-Hatipler Devri…


“Hizmet Hareketi” olarak adlandırılan illegal kuruluşun, yıllar öncesine dayalı gelişme yöntemleri ve taktikleri  en son yaptıkları kalkışma denemesiyle ortaya çıkınca, pek çok kişinin yaşadığı şaşkınlık henüz geçmedi.

Peki, toplumun her katmanına sızmış olan bu illegal gücün nasıl oluştuğu, nasıl geliştiği ve nasıl çalıştığı konusunu insanlar neden hiç düşünmedi?  (Şüphesiz düşünenler olmuştur, fakat yorumlayıp günceli görebilenlerin sayısı oldukça az ve onlar da oldukça etkisizdi).

Eğer iktidarda olanlar, bugün bile, bu örgüt 15 Temmuz’a ulaşmak için neler yaptı, nasıl oluştu, nasıl gelişti diye düşünseler ve olanların tekrarlamaması için yol-yöntem arayışına girmiş olsalardı… Yani bu işten ders alıp bazı çıkarımlarda bulunmuş olsalardı, 15 Temmuz’a karşı duruş ile elde edilen birleşik güçle, çok önemli girişim ve önemli değişimler olmaz mıydı?

Eğer yeterli ve etkili düşünmüş olsalardı, bu sinsi kuruluşun örtük amaçlarını gerçekleştirmek için, asıl kaynağın ve en etkili gücünün örgün ve yaygın eğitim sistemi olduğunu buluvereceklerdi/ görüvereceklerdi.  

Eğer düşünenler gerçekçi, yeterli ve etkili olmuş olsaydı; şimdiki iktidarın da, tüm eğitimi Diyanetin kontrolüne vererek; Örgün Eğitimi,  İmam-Hatiplerle, Yaygın Eğitimi ise vakıflar, kurslar, dernekler ve imamlarla sürdürmek anlayışında, neden ısrarcı olduklarını görecek ve onlara “dur” diyebileceklerdi.

Eğer bu gidişe “dur” diyebilecekler, yeterli ve etkili olmuş olsaydı; Eğitim, tüm toplumun geleceği içindir, herkes eğitimden özgürce ve yetileri oranında yararlanmalıdır! Eğitim, bir grubun bir zümrenin tekelinde ve onların amaçları için olmamalı!.. Sesleri yankılanırdı her yerde…

Diyanet’in kontrolünde, İmam-Hatip felsefesiyle şekillendirilen eğitim sistemi de, Kürt sorunu gibi çok önemli ve öncelikli olarak çözüm bekleyen bir ülke sorunumuz olduğu halde, ana muhalefet partisi bu konuda neden halâ sessiz?!  Bu gidişin ülke için bir felaket olduğu konusunda (oy kaybederim kaygısıyla) konuşmuyor. Acaba, “Cehaletten biraz da biz beslenelim diye mi susuyor ana muhalefet?!..” 

Neden bu konuyu İsmail Küçükkaya kadar bile ele alamıyorlar?!.

Olmadı işte, oldurmadılar!… İktidarı, ana muhalefeti ve yapay muhalefeti bir olup günü kurtarmaya çalışıyorlar…

Bu arada iktidara da gün doğdu. Faşist dinci kalkışma girişiminin sağladığı rüzgârı fırsata çevirdiler, yaratılan bu bulanık korku ikliminde, hayal edip yapamadıklarını tek tek yapıverdiler ve yapmaya devam ediyorlar.   

OHAL ve KHK (kanun hükmünde kararnameler) dönemi başladı.

İmam-Hatipleri yaygınlaştırmak, Diyaneti Başbakanlık düzeyinde icracı bir kurum haline getirme çalışmaları tam hız devam ediyor… 

***


Henüz 5 gün oldu okullar açılalı, gazete manşetlerinden sadece iki başlık:
  • Eğitim sen üyesi olup, sendikalı olmak dışında hiçbir suçu olmayan 10 bini aşan öğretmen sorgusuz sualsiz bir anda açığa alındı…
  • Sınavlarla başarılı ve yarınlarımızın en etkili çocuklarını-gençlerini alan Türkiye’nin gözde okulları var. Bu okulların yöneticilikleri, zaten çoktan “alnı secdeye değenlere” verilmişti. Şimdi de bu okullarda öğrencilerin sevdiği öğretmenleri almaya başladılar…


Eğitim sistemimizin çağdaş değerlerden uzaklaştırıldığını, adeta dayatılarak dinci bir eğitime doğru zorlandığını göstermek için defalarca yazılar yazdım. Bu yazılarımdan biri de, 1 Eylül 2013 günü yazılmış ve  “Anadolu Liseleri Neden Kimsesiz Kaldı? Ya İmam-Hatipler!...” başlıklı… https://etoprak1950.blogspot.com.tr/2013/09/anadolu-liseleri-neden-kimsesiz-kald-ya.html

Bu yazıyı yazalı üç yıl geçti ve halen güncelliğini koruyor. Aşağıda sizler için MEB’in istatistik verilerinden yararlanarak oluşturduğum bir çizelge göreceksiniz. Bu çizelge eğitim sistemimizin nasıl İmam-Hatipleştirildiğinin küçük bir kanıtdır.

İmam Hatip Okullarının 2003-20O4 öğretim yılından 2012-2013 öğretim yılına kadar gösterdiği gelişmeler:
Türü
Öğrenci Sayısı
Öğretmen Sayısı

Öğretim  Yılı
Okul S
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
2003/04 Toplam
452
97.489
56.617
40.872
7.631


2012/13 İ.H-Ort
1.099
94 467
48 348
46 119
5 484


2012/13 İ.H. Lise
708
380 771
180 240
200 531
21 043


2012/13 Toplam
1.807
475.238
228.588
246.650
26.527


İ.H.Ortaok
1.961
524.295
250.241
274.054
23.834
11.541
12.293
İ.H.Lisesi
1.149 
677.205
297.605
379.600
39.091
20.741
18.350
2015/16 Toplam
3.110
1.201.500
547.846
653.654
52.925












Özet;
Öğretim  Yılı
Okul Sayısı
Öğrenci Sayısı
Öğretmen
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
2003/04 Toplam
452
97.489
56.617
40.872
7.631
2015/16 Toplam
3.110
1.201.500
547.846
653.654
52.925
% artış
688
1.232
967
1.599
693

Yani:
·       2003-2004 yılında 452 olan okul sayısı %688 artış ile 3.110,
·       2003-2004 yılında 97.489 öğrenci sayısı %1.232 artış ile 1.201.500,
·         2003-2004 yılında 56.617 olan erkek öğrenciler %967 artış ile 547.846,
·         2003-2004 yılında 40.872 olan kız öğrenciler %1.599 artış ile 653.654,
·         2003-2004 yılında 7.631 olan öğretmenler %693 artış ile 52.925 olmuş…

Ve İmam-Hatipleşme iklimi geometrik hızla yayılarak devam ediyor.

Ve “istikşafi” görüşmeler devam ediyor…

Oysa artık insanlarımızın aldatılmaya, kandırılmaya tahammülü kalmadı…

***

İlgilenenlere duyuru:
Eylül 2016’da Halkevleri tarafından 24 sayfalık bir rapor hazırladı: “Eğitimi Gericileştirmenin 14 Yılı XVI. Halkevleri Eğitim Hakkı Raporu” https://issuu.com/isthalkevi/docs/eylu__l2016rgb



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız