30 Nisan 2014 Çarşamba

Ey kentimizi yönetenler!.. müteahhit çıkarını düşünür, ya siz?...

 Nedense her seçim öncesi, “yıpranan(!)” asfalt ve kaldırımların sökülüp yenilenmesi bir kural oldu. Oysa çağdaş ülkeler bu tür işleri yaparken, 100 yıllar sonrası için öngörülerde bulunur, asfalt ve kaldırım altına yapılacak olası altyapıları da düşünerek proje ve ihaleler yapılr. Bizde ise birkaç ay sonrası bile düşünülmeden yapılıyor bu işler.

Yapılacak asfalt ve kaldırımın altına kanal ve kablo döşeyecek diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılmadan, “çevreye verdiğimiz sıkıntı için özür dileriz” tabelası eşliğinde iş makineleri işe başlıyor, işi bitiriyor. Birkaç ay sonra, bu kez diğer kurumlar aynı alanda kazı çalışmaları başlatıyor. Yapılan işlerin neden olduğu ekonomik sorunlar, haksız kazançlar bir yana, kentin trafik, gürültü ve hava kirliliğini ve insan sağlığını düşünen yok…

İşte size, yakın çevremde ve tüm yaşayanların gözü önünde ve (benzeri yurdumuzun pek çok yöresinde olan) geleceğin sorun kaynağı bir olay…
Kadıköy’de E-5 Karayolunun bir yakasında Fikirtepe, diğer yakasında Acıbadem bulunuyor. Acıbadem’de ucube yapılar yükseldi, fakat henüz tam yerleşim olmadı. Fikirtepe’de de aynı anlayışla ucube yapılar için hızlı bir çalışma başladı, inşaatlar başlayacak…

Peki, bu yapılar bitip yerleşim olduğunda neler olacak?!.. Hava kirliliği ve gürültü kirliği! Ya trafik?!...

Trafik şimdi günün her saatinde mor koyun sürüsü gibi, gelecekte nasıl olacak hiç düşünüldü mü? Herhalde gelecekte trafik sorununu dolmuş helikopterlerle veya gökdelenden, gökdelene teleferik hatları çekerek çözecekler…

Ha!.. İşin bir de sosyal boyutu var ki, o da yürek paralayan, kentsel dönüşüm yaftasıyla, oturanları sürgün etme projesi. Adamın evini, bahçesini, balkonunu al ve kira ücreti kadar aidatlarla bir kuleye hapset. Neymiş bu? Kentsel dönüşüm!.. Neymiş efendim? Modern hayat!.. Bu insanların sorunları başlı başına bir inceleme, bir roman veya bir dizi konusu…

“Bir müteahhit kolay mı yetişiyor!”

1980’li yıllarda çalıştığım okulun müdürü bana, yaşayıp bir türlü unutamadığı anısını anlatmıştı. Kısaca şöyle:

Okul yerleşkesinde bulunan binalarda oluşan yıpranmalar için, İl’den büyük onarım kararı çıkmış. İhaleyi alan müteahhit de yaz tatilinde onarım çalışmalarına başlamış ve bir süre sonra işi bitirdiğini bildirilerek okul müdürüne gelmiş. Ve kendisinden, hakkediş ücretini alabilmesi için, hazırladığı raporu imzalamasını istemiş.

Bu istek karşısında okul müdürü de, müteahhite eksik işlerin listesini verip gerekli açıklamalarda bulunmuş.

Müteahhit listeyi inceleyip sonra da okul müdürü ile pazarlığa girişmiş. Fakat müdür, eksik işlerin bitirilmesi için ısrarını sürdürmüş ve imzalamayı kabul etmemiş.

Müteahhit işi burada çözemeyeceğini anlayınca, sinirli bir şekilde okuldan ayrılmış.

Aradan çok zaman geçmeden İl Milli Eğitim Müdürlüğünün onarım işlerinden sorumlu müdür yardımcısı resmi aracı ile okula gelmiş. Kısa bir girişten sonra ziyaret nedeni olan konuyu anlatmış ve müdürden, onarımla ilgili raporu imzalamasını istemiş.

Okul müdürü, hazırladığı eksik işler listesini kendisine göstermiş ve buyurun eksikleri bir de siz görün demiş. Fakat onarım işlerinden sorumlu müdür yardımcısı, bunu kabul etmez ve okul müdürüne; “Müdür bey, müdür bey! Sen, bir müteahhit kolay mı yetişiyor sanıyorsun?!..”  demiş ve imzalaması için raporu müdürün önüne koymuş…
(Anlaşılan okul müdürünün direnci bu kadarmış ve çaresiz raporu imzalamış.)

İşte müdürün unutamadığı da, bu sözler ve attığı o imza…

Anlattığında ben de üzülmüştüm bu duruma düşürülmüş müdürüm için.

Ama zaman geçti değerler değişti herhalde?

Şimdi dünün müteahhitleri ne zorluklar yaşamış deyip acıyası geliyor insanın… 

Çünkü:
Bu günün müteahhitleri:“Alooo…” diyerek Büyük Şehir Belediye Başkanlarını, imar planlarını bile etkisiz kılarak en üst makamlardan onay alabiliyorlar… 

Emin Toprak- DOSTÇA

          Diğer yazılarım için tıklayınız 

Aynı yazı Miliyet Blog'da:
http://blog.milliyet.com.tr/ey-kentimizi-yonetenler---muteahhit-cikarini-dusunur-ya-siz-/Blog/?BlogNo=459082

2 Nisan 2014 Çarşamba

Salı küfürleşmeleri ve silah kullanma tutkusu…



Sözlerin mermi çekirdeği kadar acımasız olduğu günlerden geçiyoruz. Gazeteler her gün; birinci sayfalarında iri puntolarla, ağır tahribata neden olacak “sen kimsin ya!” ile başlayıp küfürle noktalanan mermi sözleri, üçüncü sayfalarında ise, isteyerek, tasarlayarak veya kaza ile, silahların sonlandırdığı yaşamları yazıyor. TV kanalları ise bu acımasızlıkları, cinnet hallerini süsleyerek/sündürerek izleyicilerine sunuyor.

Reyting uğruna yapılan bu acımasız yarış, meslek etik kuralları hiçe sayıyor, etik olmayan söylem ve eylemler sürüp gidiyor…

Birinci sayfa haberleri ve “Salı günü küfürleşmelerini” bırakıp, okuduğum gazetenin üçüncü sayfasında bu gün çıkan iki haberin başlığını paylaşmak istiyorum: “Amcasının kurşunu ile canından oldu.” “Tüfekle oynarken ablasını öldürdü.”…

İşte bu ortamda, bakalım kim kime daha çok ağır sözler söyleyecek, kim daha çok bağıracak diye “Salı günleri” iple çekiliyor…

İşte bu nedenle, çocuklar daha çok insanları/canlıları yok eden, bilgisayar oyunlarını ve silah oyuncakları istiyor…

Beni de nedenler mi etkiledi bilemiyorum. Çok zaman önce görev gereği meslektaşlarıma verilen “silah taşıma ruhsatı” için ben de başvurmuş ve “zor alımı” bir tabanca ve 50 adet mermi satın almıştım. Aldığım günden beri evde bir sorun kaynağı olan bu silahı; Bir kez olsun belime bağlayıp taşımadım. Ruhsat yenilemek için Emniyet Müdürlüğüne giderken de çanta içinde taşıdım. Yıllık bakımını da apartman görevlisine yaptırdım.

Emekli olduktan hemen sonra, tabanca ve birlikte aldığım (henüz kutusu açılmamış) 50 mermiyi de alarak İlçe Emniyet Müdürlüğüne gidip bağışta bulundum. Ve böylece bu ilkel yükten kurtulmuş oldum…

Hem söz, hem de silahlarla yaratılan terörizm ortamı ve kültüründen kurtulma zamanı gelmedi mi?!.. Yeter artık!!!


Toplumun içinde bulunduğu bu cinnet halinden kurtulması için; eğitimci, sosyolog, psikolog, veliler ve tüm STK’larını “…kurşunları eritmeğe…” ve “Salı küfürleşmelerini” sonlandırmak için mücadeleye çağırıyorum… 



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

Bu yazı Milliyet Blog'da:
http://blog.milliyet.com.tr/sali-kufurlesmeleri-ve-silah-kullanma-tutkusu-/Blog/?BlogNo=455401