24 Kasım mı, 5 Ekim mi?
24 Kasım 1928’de Atatürk’ün “Millet Mektepleri
Başöğretmenliği” unvanı kabul etmesi nedeniyle 1981 yılından beri bu gün yurdumuzda
resmi olarak Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. (Ne acı, ne gariptir
ki, bu kutlama kararını alan 12 Eylül Faşist yönetimi, nice öğretmenin görevine
son vermiş, nicelerini zindanlara atmış ve mesleki örgütleri olan TÖB-DER’i
kapatıp, mallarına el koymuştu.)
5 Ekim 1966’da ise, öğretmenlerin; okul ve toplum
içindeki önemleri, statüleri, temel sorunları, ele alınarak bir belge kabul
edilmiştir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 1994 yılında Eğitim Bilim ve
Kültür Örgütü (UNESCO) ve ILO’nun önerisine uyarak 5 Ekim’i, Dünya
Öğretmenler Günü olarak ilan etmiştir.
Gördüğünüz gibi yurdumuz öğretmenleri bir “öğretmenler günü” ikilemi
içindeler; 24 Kasım m? 5 Ekim mi?
Günü ve tarihi çok da önemli değil… Hangi gün
olursa olsun, yeter ki öğretmen; okuluna, dersliğine, sokağına, evine mutlu,
onurlu ve güven içinde gitsin/gelsin.
Gidip gelsin ki, öğrencisi, velisi, köyü, kasabası, şehri herkes mutlu
olsun.
***
Meslek içindeki görünümümüz:
Şimdi size üçü
de farklı dünya görüşünde olan 3 öğretmen sendikasının öğretmenler için yapmış
oldukları araştırmalar ve çok benzeşen sayısal sonuçlarını verelim:
Eğitim Sen, 15 Temmuz’un
başarısız faşist-dinci kalkışmandan sonra ilan edilen OHAL’in KHK’leri ile en
çok zarar görmüş ve on binlerce üyesinin görevine son verilmiş olan bir sendikadır. Bu sendika, Türkiye’nin kurucu
üyesi olduğu OECD ülkeleri ve ülkemizin eğitime verdiği ekonomik katkıları
karşılaştırıyor: OECD ülkeleri bütçelerinden eğitim için ortalama % 6 pay ayırırlarken,
2017 bütçesinde Türkiye’nin MEB için %3,54 pay ayırdığı... hatırlatmasında bulunuyor.
Eğitim-İş: 43 ilde araştırmaya
katılan 707 öğretmenin;
- % 83’ü mesleğinden elde ettiği gelirleri yetersiz bulduğunu,
- % 75’i borçları nedeniyle mesleki veriminin düştüğünü,
- % 82’si aldığı para ile çocuklarının gıda ihtiyaçlarını rahat karşılamadığını,
- % 71’i çocuklarının dengeli beslenemediğini,
- % 73’ü gelirlerinin yetersizliği nedeniyle mesleğine tam motive olamadığını,
- % 52’si gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını,
- % 82’si son on yılda alım gücünün düştüğünü,
- %52’si görevden alınma korkusu yaşadığını,
- %66’sı öğretmenler odasında kendisini özgürce ifade edemediğini…
Belirtmiştir.
Türk
Eğitim-Sen: ankete katılan 25 bin 288 kişi katıldı öğretmenlerin;
- % 17.2si bankalara borcunun olmadığını,
- % 13.3’ü borcundan dolayı icra takibine düştüğünü,
- %23.2’si ayda, % 41’i haftada bir, % 23.9’u 2 haftada bir kırmızı et yediği,
- % 25.7’si ek iş yaptığını,
- % 72.6’sı tatil bütçesi olmadığını,
- % 92.2’si toplumda öğretmenlik mesleğinin saygın bir konumda olmadığını,
- % 81.6’sı alım güçlerini bir önceki seneye göre azaldığını,
- % 95.2’si öğretmenlerin sözleşmeli olarak atanmasını yanlış bulduğunu,
- %95.8’i öğretmenlerin mülakatla atanmasına karşı çıktığını,
- % 98’i mülakat komisyonlarının şeffaf ve adil puanlama yapmadığını,
- % 91.6’sı öğretmen, eğitim çalışanları ve tüm memurların iş güvencesinin tehdit altında olduğunu,
- % 82.7’si Mesleki sorunların psikolojik durumlarını olumsuz etkilediğini,
- % 62.7’si toplumsal çatışmaların artıp, iç savaş olacağı endişesi yaşadığını..
Belirtmiştir.
***
Öğrenci – Okul – Veli
Öğretmenliğin varlık nedeni öğrencilerdir. Bunun
içindir ki öğretmen; öğrencisi, okulu, velisi, toplumu ile birlikte vardır.
Eğer onlar mutlu, onurlu ve güven içinde iseler o da…
Önceki uygulamalarını
bırakıp sadece bu öğretim yılında veli, öğrenci ve öğretmenlerin çığlıkları,
karşı çıkışları önemsenmeyip onların mahallelerinde bulunan pek çok okul ve 15
Temmuz sonrası kapatılan pek çok özel okul da İmam Hatip Okuluna
dönüştürüldü. Ayrıca sınav kazanarak gelen seçilmiş başarılı öğrencilerin
okuduğu gurur kaynağı, gözde Anadolu Liseleri’ni ele geçirmek için bu
okullara sınavlarla gelen başarılı öğretmenleri başka okullara sürgün
ederek “Proje Okul” safsatası ile halkı uyutmaya çalıştılar.
İki gün önce de henüz
zorunlu okul çağındaki kız çocukların rızası (!) alınarak, cinsel istismarda
bulunan sapıklarla evlendirilmeye yasallık kazandırmak istediler fakat
kamuoyundan gelen yoğun tepkiye yenik düşüp şimdilik bu yasayı çıkarmayı
ertelediler…
Yaşanmış bir örnekle
bitirelim:
Ataol Behramoğlu, Aydın’da bir ortaokulda öğrenciler ile yaptığı
söyleşide, “Büyüklerimiz çocuklara layık mı?” diye bir soru
sorar ve tüm öğrencilerin bir ağızdan “Hayır!” dediğini
duyunca da şaşır ve bu “Hayır!”ın nedenini sorar. Bir öğrenciler biri
öyle bir cevap verir ki yorumlamaya sayfalar, günler haftalar yetmez, biz
sadece verdiği cevapla yetinelim:
-“Değiller, çünkü işleri güçleri savaş, kavga,
çekişme…”
***
“Öğretmenler Günü”
Böylesi anma günlerinde;
o güne isim veren kişi veya olaylar saygı ile anılır, o günü önemli kılan
kazanımlar daha da zenginleştirerek geleceğe taşınır.
Oysa, yukarıdaki araştırmaların ortaya çıkardığı
ekonomik, sosyal, psikolojik sonuçlar çok ürkütücü. Öğretmenlerimizin;
statüleri, toplum içindeki önemleri, sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik kazanımlarında
çok önemli kayıplar söz konusu…
İçeride ve dışarıda
savaşların yaşandığı bu kaotik ortamda; öğrencisi,
okulu, velisi, toplumu mutsuz olan bir öğretmen hiç mutlu olabilir mi?
Eğer bir öğretmen
kendini güvende göremez ve her gün meslekten atılırım endişesi içinde ise hangi
günü, neyi kutlamak ister ki?
Ülkemiz ve
öğretmenlerimiz bu durumda iken, bugün için
çekilen hamaset nutukları, ünlemlerle dolu abartılı şiirler ve şarkılar da
olmaz olsun.