Önümüzde de kocaman bir kış, hanelerde işsizlik, açlık, soğuklar ve bir de genel seçimler var.
Halkımız bu olup-bitenleri yaşadı fakat buna sebep olanlardan henüz hesap soramadı. Bu olayların failleri ekranlarda ve meydanlarda devamlı nutuk atıyor, halkı algılarla avutup, masallarla uyutmak ve olup-bitenleri unutturmak, tek adam iktidarını sürdürmek istiyorlar.
Bunun için de sık sık yeni algılar bulup gündemi değiştiriyorlar.
Günlerden beridir ülkenin gündemi:
Halkların Demokratik Partisi (HDP).
"Bir HDP'li 'bakan' olabilir mi?"
Yat kalk bunu dinliyoruz.
HDP ne zaman ve kimden 'bakanlık' istemiş, duyan bilen yok!
HDP böyle bir gündemimiz de, böyle bir talebimiz de yok diyor.
Ama ekran başına dizili lafçılar paslaşıyor, bazen de bağrışıyorlar.
Haydi varsayalım ki, HDP bakanlık istemiş!
Peki, bu bir suç mu?
HDP'liler de diğer parti adayları gibi yasalarda belirtilen koşullara uyarak halkın oylarıyla milletvekili seçilmediler mi?
Peki, diğer parti mensubu milletvekilleri; cumhurbaşkanı başbakan, bakan, oluyor da niçin HDP'liler olamıyormuş!
Peki, bunda bir saçmalık, bir tuhaflık yok mu?
Varsayalım ki, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar; İçişleri, Dışişleri, Adalet veya Eğitim bakanılıklardan birisine atandı!
Bu atama büyük bir alkış almaz mı?
Bugünlerde hem iktidar hem de muhalefet HDP karşıtlığında, ya da Kürt karşıtlığında büyük birliktelik sağlamış görünüyor.
Çünkü onların büyük koroları, sıkça detone olsa bile, akortlu olarak 'İstemezük!' naraları atabiliyor.
Peki, bu zıtların birlikteliğini ne/nasıl sağlamış biliyor musunuz?
Cevabı, HDP tüzüğünde saklı, bu tüzük HDP'yi kısaca şöyle tanımlıyor:
"Tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan halkların, inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte demokratik halk iktidarını hedefleyen, barışı ve halkların kardeşliğini savunan bir siyasi partidir."
Demek ki HDP; kimliği, inancı, yaşam tarzı farklı olduğu için dışlanan halk ve grupların haklarını, eşitliği, demokrasiyi, çeşitliliği istediği hem de savaş karşıtı barışçı bir parti olduğu için dışlanmak istiyor.
***
Şimdi biraz da HDP ve Kürt karşıtlığında iktidarla söz birliği yapmış olan yerli ve milli 'Altılı Masa' sakinlerine bakalım. Bunlardan biri çaresiz, biri bağıran, dördü de etkisiz görünüyor. Bunların demokrasi anlayışları farklı fakat bir tek hedefleri var: ‘tek adam’ sistemini yıkıp iktidar olmak ve yeniden 'parlamenter sisteme geçmek.
Haydi diyelim ki seçimi kazanıp ‘tek adam’ sistemini yıktınız.
Peki ya demokrasi?
Kimlik, inanç, kültürlere özgürlük ve eşitlik tanımayan anlayışınız ne olacak!
İYİ Parti'nin turancı ülkücü ırkçılığı, demokrasiyle nasıl bağdaşacak?
Diyelim ki Süleyman Soylu benzeri olan İYİ Parti'den Yavuz Ağıralioğlu, İçişleri, Dışişleri, Adalet veya Eğitim bakanlıklarından birisine atanırsa, şimdikinden farklı neler yapabilir ki?
Demek ki 'Altılı Masa' önce demokrasi konusunda anlaşmalı diğer konular çok daha kolay olacak. Çünkü ırkçılıkla demokrasi bağdaşmaz.
*
Hani her tartışma çıktığında birileri: "Kürtlerin hangi hakları, neleri eksik ki?" derler ya.
Cevap veriyorum: Kürtlerin, kimlik, inanç ve kültür hakları gasp edilmiş.
Şimdi de diyecekler ki, şu cumhurbaşkanı, şu bakan, şu vali, şu general... Kürt ve Alevi!
Cevap veriyorum: Hayır, hayır yanılıyorsunuz!
Onlar kimliğini ve o kimliğin insan haklarını almamış, bu hakları istemeyi de kendileri için bir utanç saymış, asimile olmuş kişilerdir.
*
Son soru: Ekran ve meydanlardaki yeni gündem konusu ne olacak?
"Kılıçdaroğlu, Kürt ve Alevi acaba Cumhurbaşkanı olabilir mi?"