imam hatip sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
imam hatip sistemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mayıs 2019 Cuma

Bakan Ziya Selçuk Sınıfta Kaldı!...

Sn. Ziya Selçuk TTK Başkanı olduğu zaman işe hızlı başlamış ve eğitime önemli projeler kazandırmak istemişti. Hatta projelerin tanıtımı için katıldığı hizmet içi eğitim toplantılarında (çok istekli olduğunu belirtmek için): Kervan yolda düzelir  atasözünü slogan yaparak sık sık kullanmıştı.

Ziya Bey'in TTK başkanlığı pek uzun sürmemiş (zamanın bakanı H. Çelik ile anlaşamadığı için) görevi bırakmıştı. Böylece kervan yolda düzelmemiş, önemli çabaları da sahipsiz ve sonuçsuz kalmıştı... 

AKP iktidarı 16 yılını doldurmuş, MEB'i yöneten bakanlar sıkça değişmişti. Fakat başarısız olunmuş; öğrenci, öğretmen, veli ve kamuoyunda büyük bir memnuniyetsizlik oluşmuştu. MEB'deki bu yıpranmışlığı onarmak, oluşan olumsuz algıyı değiştirmek ve kötü gidişi durdurmak gerekiyordu. Bunları yapması için; sakin doğası, güzel konuşması ve akademik donanımı ile tanınan Prf. Dr. Ziya Selçuk atanmış bakan  olmuştu. 

Ve bu atama, partili-partisiz her kesimden büyük bir destek almıştı...  

Aradan yaklaşık bir yıl geçti. Sn. Selçuk bir hafta önce, bütün kanalların verdiği bir canlı yayında (sanki İstanbul yerel seçimi için) konuşuyordu. TTK başkanlığı deneyiminden ders çıkarmış ve daha temkinli konuşuyordu. Konusu; ortaöğretim kurumları için düşünülen değişim idi. Bu konuyu görseller eşliğinde sakin sakin, tane tane anlatıyordu: Değişim için hiç acele edilmeyecek, hedefe yıllar içinde adım adım gidilecekmiş. Yeni vizyon için sloganlar bulmuştu: "Az sayıda ders derinlemesine öğretilecek" - "Öğrencilerin küçük küçük çukurlar kazması yerine, kuyu kazması..." vb. gibi... 

Sn. Selçuk'un bu çağda; derslerin derin öğretiminden ve derin kuyulardan söz etmesi, bence ona hiç yakışmadı. Çünkü, geçen zaman ve bilimsel buluşlar bu derinlikleri sığlaştırıyor veya yok ediyor.

Öğretimde derinlikten çok, özgünlüğe ve sorup sorgulamaya yer vermek gerekir. Dikkat ederseniz Sn. Bakanın burada savunduğu diyalektik metotla yapılan neden-sonuç ilişkisine dayalı öğretim değildir. Sanırım derinlemesine öğretime örnek olarak; ezberci, sorup, sorgulamayan ve cinsiyetçi imam-hatip eğitim anlayışını gösteriyor. Bu anlayış (ismi imam-hatip olsun olmasın); okul öncesinde başlayıp üniversite bitinceye kadar çocuk-genç ayrımı olmaksızın her bireye etkili olarak uygulanmaktadır.  

Herkesin kendisi ve Yaradanı arasında olması gereken inançları, bizim ülkemiz okullarında zorunlu kılınıp herkese dayatılmaktadır.Bir de bize; Dinde zorlama olmaz derler. Şimdi gel de bunlara inan!... 

(Bertrand Russell, "Dinin korku üzerine kurulu olduğunu ve bu korkunun zulmü doğurduğu..." iddiasında bulunur.) 

Şimdi sayın bakana iki sorum olacak:
  1. Bugün eğitim sistemimizi etkisi altına alan imam hatip anlayışında; sormak, sorgulamak yoktur. Söylenenler, anlatılanlar ve yazılanlar sadece ezberlenip, kabul edilir. Bu mudur derinlemesine öğrenmek?
  2. Eğer birinci soruyu hayır diye cevaplandırırsanız ki, bilimsel kimliğiniz hayır demenizi gerektirir. O zaman eğitim sistemimizi bir ayrık otu gibi sarmalayan imam hatip anlayışından neden vazgeçmiyorsunuz?   

***

AKP iktidarında MEB'i yöneten her bakan kendince müfredatı ortaçağ eğitim anlayışına uyumlu kılacak eklemeler yaptı. Böylece kısa zamanda kitaplar, araçlar, yol ve yöntemler değiştirildi... Bu durum bilimsel temeli olmayan, sanki (birilerine yaranmak niyetlisi) bir yarış haline gelmişti. Bu yarışta her bakan bir önceki mevkidaşını geçmeye çalışıyordu. Bu konulara çeşitli yazılarımda yer verdim. Ziya Selçuk bakan olduktan beş gün sonra da; onu tanıdığım kadarıyla anlatan, atandığı için sevinç ve beklentilerimi belirten bir de yazı (o yazı için tıklayınız) yazmıştım.

Ziya Selçuk'u tanıyor ve onun akademik donanımına güveniyordum. Çünkü  onunla iki yıl aynı odada çalışmış bir meslektaşı idim. Bu tanışıklık bana; Onun yönettiği kurumda, birilerine yaranma amacıyla yarışa girmeyeceğini, çağ dışına çıkmış olan anlayışlara karşı duracağını ve MEB'e çağa uygun bir anlayış getireceğini düşündürmüştü. Ayrıca, eğer çaba ve istekleri kabul edilmez ise de, TTK başkanlığından ayrıldığı gibi, bu görevi de bırakacağını sanıyordum. 

Şimdi de diyorum ki, eğer Ziya bey, akademik donanımını kullanmış olsaydı; sorgulamayan bilim dışı anlayışlara karşı durur, bilimsel değişiklikler yapabilirdi. Ama O bu yolu seçmedi/seçemedi, yapılanları uygun bularak kurumun; diyanetin, dinci vakıf ve cemaatlerin denetimine girmesine karşı çıkamadı/çıkamadı.

Ben bilim insanı Ziya Selçuk'un bilimsel bir duruş göstererek, Ama, efendim!? Demesini beklerdim. Anlaşılan O, duygularının kuşatmasında kalmış ve; Peki, efendim. Demiş.  Tabii ki tercih onun...  

Ben ise yanılmışım, üzgünüm...

Önümüzdeki günlerde öğretim yılı bitecek, öğrenciler, dolaysıyla öğretmen ve veliler de karnelerini alacaklar. Ziya Bey'in de 10.07.2018 günü bakan oluşunun birinci yılı doluyor... Eğer bakan olarak ona da bir karne verilseydi, bence sınıfta kalırdı. 

Niçin mi sınıfta kalırdı? 
İşte sadece birkaç neden:
  • Eğitimi ortaçağ anlayışından kurtarmamıştır.
  • Zorunlu din dersi ve eklentilerini kaldırmamıştır.
  • Karma eğitimi yok etme girişimlerine engel olamamıştır.
  • Suçsuz yere KHK ile işten atılan öğretmenlere sahip çıkmamıştır.
  • Köle anlayışı ile çalıştırılan ders ücretli öğretmenlik ayıbını bitirmemiştir.
  • Pozitif bilim yöntemi olup, atıl bırakılan Evrim Teorisini, etkin kılmamıştır. 
  • Felsefenin önemini en iyi bilenlerden olduğu halde, okutmaktan kaçınmıştır. 
  • Bakanlık ve okulların üstündeki; diyanet, dinci vakıf ve cemaatlerin gölgesini kaldıramamıştır.
  • Okulunu okuyup sınavını kazanan müfettişleri atıl bırakıp ücretlerini kısarken, daha fazla ücret alan, hukukla değil, emirle iş gören mülakatçı müfettişlik oluşturuldu. 
  • Öğretmen atamalarında; bilimsel yeterlilik yerine, yandaş arayan mülakatçı anlayışa dur diyememiştir. 
  • ... 
Sizce, Sn. Ziya Selçuk bunca kırık not barındıran karnesi ile sınıfı geçebilir miydi?


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız


8 Aralık 2017 Cuma

Hedef, Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri

“Ülkemiz eğitimine rehberlik anlayışının yansıması, tıpkı matbaanın gelişi gibi oldukça gecikmeli olmuştur.” "Rehberlik, eğitim ve özel eğitim arasındaki köprüdür.” Bu iki cümleyi bir önceki yazımdan alıntıladım, devam ediyorum.

Evet, eğitim sistemimiz eğitimde rehberlik anlayışına, çağdaş dünyaya göre gecikmeli de olsa, kapısını araladı. Fakat henüz gereğince kabullenip, içselleştiremedi.

Eğitim sistemimizin bu duruma gelmesinde etkili nedenleri kısaca sıralarsak: 

1: Öğretmen, etkili öğretmenlik (öğrenciyi bireysel farklılıklarıyla tanıyan, grup dinamiklerini bilen ve iletişim becerisi olan) yerine; “bilgi-sınav-puan-not” girdabına girmiş, uygulamadan uzak, bilgi ezberletmeye dayalı ve öğretmen odaklı olmayı seçmiş… Kısaca öğretmenin; dersini önceleyip “en” kabul etmesi ve  öğrenciyi çok yönlü değil de, kendi dersi penceresinden görüp, değerlendirmesi…

2: Velinin, “bilgi-sınav-puan-not” için oluşan girdap içinde yer alaması, çocukların “çocuk yaşamını” sınırlaması ve sadece “en dersler” başarısına odaklanması...

3: Eğitim politikasını belirleyenler; dünyanın küçücük bir köy olduğu bir çağda; insan ve insanlığı seven hümanist anlayışa sahip özgür, girişimci bireyler yetiştirmek yerine, sanki takıma fanatikler yetiştirircesine yerli, milli, dinbaz, bağımlı nesiller hedeflemesi...  Acı gerçekleri ile karşılaşırız.

İşte kurulan bu düzen, güya çocuk ve gençler içinmiş(?) 

Bu nasıl bir düzen ki, ana-baba-öğretmen-sistem bir olmuş, çocuk ve gençlerin hayallerine, aydınlık geleceklere karşı saf tutmuş.

Bu kadar etkili, yetkili güçler ve “salt doğruları” karşısında ise; çocuklarımız, öğrencilerimiz, gençlerimiz savunmasız ve yapayalnız...

(NOT:Yukarıdaki genellemeleri yaparken sanmayın ki, çocuk ve gençleri anlayan öğretmen, yönetici ve velileri görmezden gelip onları yok saydım. Hayır, onlar varlar, hem de çoklar, ancak; sessiz, etkisiz ve yetkisizler.)

Okullarda bu çocuk ve gençlerin; soran, sorgulayan, düşünen, insan haklarına saygılı, haklarını arayan, beceri ve yetilerini tanıyıp, geliştiren, özgüvenli, özgür, özgün birer birey olmaları için hizmet ve duygudaşça destek veren bir birim vardır. Bu birimin adı da: “Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri”. Burada  psikolojik danışmanlar, yasal ilkeler ve mesleki etik kuralları gereği olarak görevlerini yapar ve eğitimde rehberlik anlayışı geliştirmeye çalışırlar.

***

Ülkemizde bireyi geliştiren çağdaş rehberlik anlayışına ve bu anlayışı geliştirmek isteyen  psikolojik danışmanlara karşı olan bir iktidar var.  Bunun için de (sanki);Bizim anlayışta olmayan psikolojik danışmanlar bakın neler neler yapıyor!...” Dercesine geçen haftalarda ilgili yönetmeliği değiştirdiler.

İşte o değişikliklerden birkaçı:
Eski Yönetmelikte
Yeni Yönetmelikte
MEB Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği
MEB Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliği.
Eğitim-Öğretim Kurumlarında Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri.
----------------------------------
 Psikolojik Danışman
Eğitim Kurumlarında Rehberlik Hizmetleri

----------------------------------
Rehberlik Öğretmeni 

(NOT: Okul psikolojik danışmanlarına yönetim, büro, ders, nöbet vb. işlerde görev verilmemesinde amaç; onlara rahatlık/konfor sağlamak değildir. Sadece onların disiplin-kontrol sağlayan, not veren kişiler olmadığını göstermek ve böylece görevlerini daha objektif yapmalarını sağlamak için alınmış eğitsel/etik bir önlemdir.)

Çizelgede gösterilen değişiklikler, basit görünümlü fakat arka planında karanlık amaç ve tuzaklar bulunmaktadır.

Lütfen dikkat...: Psikoloji Danışman” kaldırılmış. “Hizmet alanlarıyla ilişkisiz konularda görev verilemez” hükmü yok sayılmış… Böylece Psikoloji hedef alınmış, meslek sıradanlaşmış ve etkisiz kılınmıştır. Ve “Rehberlik öğretmeni” ismi verilerek uzmanlık alanı gizlenmiş ve uzman olmayanlara alan açılmıştır.

Çünkü bugünkü iktidar; Haklarını bilen özgür bireyler istemiyor. 

Onların amacı; öğrenci yurtlarındaki “manevi rehberlik” birimleri ve müftülüklere bağlı açılıp imam hatip çıkışlıları çalıştırıldıkları “Aile ve Dini Rehberlik Büroları” benzeri uygulama ve anlayışlarını tüm okullara yaygınlaştırmak.

Tıpkı 4+4+4 ve Proje Okullar uygulamasıyla tüm okullarda İmam Hatip Sistemi kurmaları, Felsefe ve Biyolojiyi bilimsel özden uzaklaştırdıkları gibi simdi de Psikoloji ve çağdaş eğitim anlayışı olan rehberlik hedef alınmış.

Biliyorsunuz sözcüleri bir Profesör cehaleti kutsamış ve eğitimli bireyler değil, cahiller istediklerini açıkça ilan etmişti. Evet o zat için sözcüleri dedim, çünkü o, o söylevinden kısa bir süre sonra terfi ederek daha üst makamlara atanmıştı.  

Ve o ibret alınacak konuşmadan bir alıntı ile yazımızı bitirelim:
 
“Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede… Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış, hatta ilkokul bile okumamış olanlardır… Okumuşlardan korkuyorum, pratikte en tehlikeli kesim üniversite mezunlarıdır.”


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

1 Aralık 2017 Cuma

Okulda Rehberlik ve Psikolojik Danışma


Eğitim-İş Sendikası, öğretmenlerin sosyal, ekonomik ve mesleki durumları  hakkında bir araştırma yaptırmış. Bu araştırmanın tamamını internette bulup okuyabilirsiniz, ben sadece kısaltılmış birkaç alıntıyı size sunacağım. 

“Sen bir ana, sen bir baba, her şey oldun artık bana” dediğimiz öğretmenlerin, lütfen sorunlarına bakın, görün ve düşünün. Araştırmada:
·        %75’i görevden alınma korkusu yaşadığını,
·        %45’i MEB’in öğretmenlere kesinlikle eşit davranmadığını,
·        %66’sı kendisini öğretmenler odasında özgür hissetmediğini,
·        %68’i devlet okullarında eğitimin niteliğinin düştüğünü,
·        %77’si öğretmenliğin saygın meslek olma özelliğini kaybettiğini,
·        %75’i daha fazla kazançlı iş bulursa öğretmenliği bırakacağını,
·        %86’sı eğitim yöneticilerinin liyakat esasına göre atanmadığını,
·        %68’i devlet okullarında eğitim niteliğinin düştüğünü,
·        %20’si esnafa borcu olduğunu,
·        %60’ı son bir yılda hiç tiyatroya gitmediğini,
·        %28’i gelir yetersizliği nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını,
·        %66’sı herhangi bir sendikaya üye olmadığını,
·        ...  Belirtmiş durumda.
   
Bu araştırma gösteriyor ki; öğretmenler çok büyük ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar yaşıyor, kendilerini güvende, sağlıklı, mutlu ve özgür hissetmiyorlar. Tıpkı haklı bir savaşta “barutu bitmiş” gibiler. 

Bu çığlıklar, az da olsa maaşı, işi olan öğretmenlere ait. Bu çığlıkların içinde KHK ile işinden atılan ve yıllardır atama sırası bekleyen on binlerce öğretmen yok. 

Öğretmene, öğrenciye, veliye, ülkeye yazık değil mi? 


***
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri:

Bugün size sorunu olan öğrencilerin sık sık kapısını çaldıkları Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri hakkında kısa bir tanıtımda bulunmak istiyorum. Çünkü beni geliştiren, bana değerler kazandıran bu kurumlara borçluyum... 

Bir eğitimci olarak 40 yılımı; ilkokul-ortaokul-lise, özel eğitim kurumlarında öğretmen ve denetmen olarak geçirdim. Bu sürenin 16 yılı Rehberlik ve Araştırma Merkezi ve okullardaki Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri birimlerinde geçti.   Ve bu kurumlarda; Eğitim Uzman Yardımcısı, Eğitim Uzmanı ve Rehber Öğretmen gibi sık değişen unvanlarımız oldu.  

Aslında ülkemiz eğitimine rehberlik anlayışının yansıması, tıpkı matbaanın gelişi gibi oldukça gecikmeli olmuştur. Kendi yaşamımdan örnek verirsem daha açıklayıcı olur sanırım: 1977'de Erzurum Lisesine, 1986’da ise Beykoz ilçesi ve Ziya Ünsel Ortaokuluna atanan ilk rehber öğretmen benim.

Okullarda verilen eğitim hizmetleri genelde benzer yaş veya ilgisi olanların oluşturduğu gruplara, derslik ve atölyelerde toplu olarak verilir.

Ancak, gruplara verilen bu eğitimden, bireysel farklılıkları nedeniyle gereğince yararlanmayan/yetinemeyenler olduğu için başarısız/mutsuz olan çokça birey vardır. İşte bu bireyler için gerekli “özel eğitim”  alanlarını tanımlayacak, onları yönlendirecek bir destek kuruma/birime ihtiyaç vardır. Bunun için şehirlerde Rehberlik ve Araştırma Merkezi, okullarda da Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri birimleri vardır.

Kısaca; Rehberlik, eğitim ve özel eğitim arasındaki köprüdür.

Rehberlik birimlerinin görevi (kısaca); öğrencinin kendisini tanıyarak; özgüven ile  farkındalık kazanması, insan haklarına saygılı olarak iletişimde bulunması, hakkını araması, haksızlığa “hayır”  diyebilmesi,  yeti ve becerilerini geliştirip özgür bir birey olmasına rehberlik etmektir.

Bu kurumlara daha çok “bilgi-sınav-puan-not” odaklı eğitim sisteminin mutsuz ettiği; öğrenci-veli-öğretmen-yöneticiler gelir. 

Öğrencilerden bazıları; anne, baba,  kardeş, öğretmen, yönetici, arkadaş, sevdiği ile kavgalı/sorunlu… 

Bazıları; deprem, yangın gibi doğal afetlerde vuruk (travma) yaşamış, aile içinde aşırı korunan, şiddet gören, söz hakkı olmayan, ensest ilişki yaşamış, ürkek, güvensiz, bağımlı, öfkeli...

Sayısal olarak en büyük grup da; öğrenme-anlama güçlüğü veya üstün özellikleri nedeniyle grupla birlikte verilen eğitimden az yararlanan, haz almayan ve doyum sağlamayan öğrencilerdir.  

Sorunlu olan çocuk veya ergen ile görüşen rehber öğretmen veya psikolojik danışmanın, karşısındakini duygudaşlık içinde dinlemesi, onun kendi sorunu ile yüzleşmesi ve farkındalık kazanmasını sağlar. Böylece öğrenci bu iletişim sürecinde kendisine değer verildiğini anlar, deşarj olur, yükü hafifler. Bu süreçte kazandığı özgüvenle, yüzleştiği sorununu çözmeye çalışır. 

Belki sizler, “ Şimdi durduk yerde nereden çıktı bu rehber öğretmenleri anlatma işi?” diyebilirsiniz. Siz sormadan ben anlatayım:

Bildiğiniz gibi AKP iktidarı; öğretmen okullarını, karma, bilimsel ve laik eğitimi bitirdi. Ülkenin akademik geleceğini kuracak olan Anadolu Lisesi ile Fen Liselerini sıradanlaştırdı, yok etti. Ve böylece anaokulundan başlayarak "akademik özgürlükleri yok edilmiş, lise haline getirilmiş üniversiteler" (dâhil),  tüm okullarda imam hatip anlayışını hâkim kıldı.

Zaten daha önce felsefe ve biyolojiyi okunmaz kılınmıştı, şimdi de sırada psikoloji, rehberlik, psikolojik danışman ve rehber öğretmenler var.

Belki duymuşsunuz bu günlerde "Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği" değişti. Eğitim-Sen ve Eğitim-İş sendikaları bu değişikliklere karşı çıktılar, bozulması için dava açtılar. 

Yönetmelikte yapılan değişiklikler ve amaçlananlar çok önemli, bunları konuşmayı da sonraki yazıya bırakalım.


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız