ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2020 Cuma

ACI REÇETE

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülke ekonomisi ile hukuk sisteminde yaşanan tıkanıklık ve çöküntü için reform yapılacağını açıkladı ve dedi ki:  

“... Yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde, gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakârlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan kaçınmayacağız”, ve Avrupa Birliği üyesi olduğumuzu hatırlatmayı unutmadı.


Konuşma kapısını aralayan bu sözlerden hemen sonra da Adalet Bakanı Gül, yargıç ve savcılara: “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.” diye seslendi.  


Bu sözlerle,18 yıllık iktidarda nelerin yok olduğunu ilan ediliyordu. 


Bu sözlerle; ekonomi ve adaletin toplum yaşamı için oksijen olduğu, onlarsız bir yaşam olamayacağı gerçeği bir kez daha hatırlanmıştı. 


Aslında biz bu tür sözlere alışıktık, ilk kez duymadığımız için de hiç şaşırmadık.  Seçim veya darbelerle başa geçen her iktidar popülist bir anlayışla: “enkaz devraldık" diye önceki iktidarın bilanço verilerini tek tek sayar ve onları halka şikâyet ederdi. Fakat şimdi durum farklı, bu sözleri söyleyenler tam 18 yıllık bir uygulamanın sorumluları! 


Bu sözler; iflas etmiş bir sürecin algı yaratan sloganlarıdır. 


Bu sözler; çakılma öncesi bir feryattır. 


Gerçekler ortada iken popülist bir anlayışla söylenen bu sözlerin asıl hedefi, iktidarın kendi taraftarlarıdır. Çünkü yaşanmakta olan acı gerçekler, o taraftarları sarsmış, uyandırmaya başlamış yani tehlike çanları çalmaya başlamıştı. O taraftarlar ki, adalet, hukuk ve her şeyi bilen tek bir kişi olduğuna inanmışlardı, işte onlar da uyanmaya ve arayışa başlamıştı. Onları uyandırmak için söylendi bu sözler. Ancak o zaman 18 yıllık tek kişi iktidarı aklanabilir ve ancak o zaman bu iktidar devam edebilirdi.


Malumu ilan eden bu tespitleri; en yetkili, en etkili ve en sorumlu kişiler yapıyorlarken, onları dinleyenler de şunları fısıldıyordu: 

"Demek ki ülkedeki adalet sistemi çökmüş. 18 yıllık iktidarın, 'doğru reçete' ile hazırlanmış bir ekonomik programı da yokmuş!... Demek ki, bu toplumun yaşam çarkları; paslanmış, bozulmuş ve işlevsiz kalmış." 


18 yıllık iktidar, acı reçete sunacakmış!...  


Peki, o zaman sormak gerekmez mi: 18 yıldan beri, "tek adam" yetkileriyle donanıp, yeterli sayısal destekle iktidar olan, kendisini denetleyen, yargılayan, sorgulayan hiçbir kurum, kuruluş ve engel bırakmayan bu lider, neden/niçin “doğru reçete” uygulamamış?  


Ne yapmış ki, bu enkazlar oluşmuş? 


Şimdi 18 yılın hesabını sormak gerekmez mi? 


Bunlar; araştırılması, düşünülmesi ve konuşulması gerekenlerdir.

 

*** 

18 yıllık iktidar, acı reçete sunacakmış!...  


Peki, kim için, kimler için bu acı reçete?


Adrese teslim ihalelerle verilen, fakat şart ile fiyatları gizlenen, sadece her yıl ödenecek olan dolarlı garantilerin 40-50 yıl sonra doğacak torunlarımıza kadar sürecek olduğu bilinen ve bunun için de ülkenin kara delikleri sayılan; tünel, köprü, yol, şehir hastanesi yapan 5 müteahhit firmaya mı?


Sümerbank, Şeker Fabrikaları, Maden ocakları,Tank Palet Fabrikası gibi nice ekmek teknesi ile dağları, dereleri, ormanları, yaylaları teslim edilen sermaye sahiplerine mi? 


Zırhlı araçları ve koruma birliklerince gittikleri şehirlerin trafik akışını felç edenlere mi?


İtibardan tasarruf olmaz diye yaptırılan saraylar ve masraflarına mı?


İçleri boş sayılan 8 uçakla Kıbrıs'a piknik yapmaya gitmiş olanlara mı? 


Yukarıda sıralanan ve benzeri olanların dokunulmaz oldukları gerçeği bilindiğine göre, yoksa:


Köylüye mi?

 -Zaten köylü kalmadı ki, tarım da bitti!


İşçiye mi?

 -Zaten çalışan işçiler yarı aç! İşsizler çoğaldıkça çoğaldı.


Memura mı? 

-Zaten onlar güvencesiz ve yoksul! 


Gençlere mi?

-Zaten gençler hayalsiz, umutsuz, güvencesiz!


Yoksa, yoksa ...:


Soma, Ermenek madencileri ve Kocaeli'nin metal işçilerine mi? 

-Zaten onların hakları patronlarca gasp edilmiş. Devlet, onları ve haklarını korumak yerine; barikattoma, cop, gaz kullanarak, tutuklama tehditlerinde bulunarak, insani ve demokratik haklarını bile kullanmak için izin vermedi. Ve yine hakları gasp eden patronlardan yana oldu.  


Peki, kim için, kimin için hazırladınız bu acı reçeteyi?! 


Yeter artık, 18 yıldır beceremediniz. 


Gidin, gidin! 


Yeter artık yük olmayın yoksul halka... 


Gidin, gidin, gidin!




               Diğer yazılarım için: tıklayınız


20 Ocak 2017 Cuma

"Öğretmenler Kurulu" ve PISA sonuçları (2)

Başarı ve Başarısızlık:

Eğitimdeki başarı ve başarısızlıklar, zincirleme nedenlerin bazen birkaçı, bazen de birçoğunca oluşturulan kolektif sonuçlardır. O halde başarı ve başarısızlıklar tek nedene bağlı olarak açıklanamayacağı gibi tek kişiye de mal edilmemelidir. 

Kazanılan tüm başarılar (haklı olarak), hem kişi, hem grup, hem de toplum için sevinç kaynaklarıdır. Yönetimde bulunanlar da  bu sevince ortak olmak ister ve başarıda emeği olan tüm paydaşları toplatır, onlar için övgüler bazen de ödüllerin verildiği törenler düzenletirler.

Fakat eğer bir başarısızlık varsa, bunda katkısı olabilecek pek çok paydaş ve yönetici ortaya çıkmaz. Tıpkı ateşten gömlek misali kimse bunu sahiplenmek istemez. Fatura sadece karne sahibi olan kişiye/çocuğa çıkar, üzüntüsü de ailesine…

Tıpkı PISA Sonuçların da olduğu gibi; öğrencilerimiz başarısız oldu, Türkiye’miz de üzüntü içinde…

Sevinmek ve üzülmek insan yaşamında var olan pek çok doğal duygu arasındadır.

Eğer yaşadığımız bu duyguları paylaşmaz, sadece kendimize özgü kılarsak, sevinmemize ya da üzülmemize neden olurlar. Eğer paylaşımda bulunmazsak, sadece o sevinç ve üzüntü ile yetinerek, bu anıyı zamanın unutturmasına terk etmiş oluruz. Bu kendiliğine bırakma, çağdaş olmayan kaderci bir anlayıştır.

Çağdaş ve gerekli olan, bu duygularımızı paylaşmak ve sonrasında da bize yön verecek olan eylemlere dönüştürmektir. Bu da ancak aşağıdaki sorulara cevap aranarak sağlanabilir:
  • Biz ne ve neler yaptık ki, bu sonuçla karşılaştık? (Bu soruya cevap ararken, izlemiş olduğumuz yol, yöntem, kaynak, yeterlilik ve eksiklerimizi sorgular/bulur ve kendimizle yüzleşiriz.) 
  • Eğer sonuç olumlu ise; onu, nasıl daha da geliştirip kalıcı kılabiliriz?
  • Eğer sonuç olumsuz ise; böylesini bir daha yaşamamak için ne yapmalı ve nasıl yapmalıyız?"  (Bu sorularla da, daha iyi sonuçlara ulaşarak geleceği kurgularız.)

Eğitim sürecimizde bir başarısızlık varsa (ki, 2015 PISA sonuçlarına göre orta yerde...), bu sonucu bir daha yaşamamak için, acil olarak çözüm aramaya başlanmalı. Hiç kimse, kimseye havale etmeden, suçlu aramadan, herkes bulunduğu yerdeki görev, sorumluluk ve yetkileriyle; bu sonucun oluşmasında etkili olan kendisi veya kendisi dışındaki yetersizliklerin nasıl giderilebileceği konularına yoğunlaşmalı, çözüm için katkı sağlamalıdır.

Karşımızda bulunan 2015 PİSA sonuçlarındaki başarısızlık:

1.    Ülke geneli içinde:  Sosyo-kültürel / Ekonomik / Çevresel… 

2.   Eğitim felsefesi, amaç-hedef, dayanak içinde: Öğretilenler Listesi (müfredat programı) / Yasa, tüzük, yönetmelikler / Yöntem, teknik ve araçlar…

3.   Eğitim sürecinin paydaşları içinde: Bakanlık bürokrasisi / Yöneticiler / Denetleyiciler / Öğretmenler / Veliler / Öğrenciler… 

Bu üç temel alan araştırılarak, incelenmeli. Ve sonra da, yakından uzağa yöntemiyle, soruna odaklı olarak; sınıf, okul, ev, mahalle, kent ve ülke çapında başarısızlığı doğuran nedenler belirlenmeli, başarılı olan dünya uygulamaları incelenerek bizimkilerle kıyaslanmalıdır. 

Ortaya çıkan gerçekler ışığında (en küçük birimden başlayarak) herkesin samimi olarak; yanlış, eksik ve yanılgılarıyla yüzleşmesi gerekmektedir. Bu inceleme-araştırma, yüzleşme-özeleştiriler sonunda da çözüm için; özgün projeler ve etkinlikler üretilmeli, denenmeli, tartışılmalı ve uygulanmalıdır.

İşte o zaman, pek çok nedene, pek çok kişiye bağlı olan başarısızlık ve yetersizlikleri, sadece öğrenciye fatura etme kolaycılığından kurtulmuş oluruz.

İşte o zaman, geleceğe doğru daha güvenle yol alırız…

***

Gördüğünüz gibi bu günlerde, büyük bir telaş ve acele ile Öğretilenler Listesi (müfredat programı) değiştirilmesi çalışması başlatıldı.
Değişiklikler içinden sadece bir örnek verelim:
İnançlarına uymadığı için Biyoloji dersinden “Hayatın Başlangıcı ve Evrim” ünitesini çıkararak “Evrim Teorisi”ni yok etmeye çalışıyorlar. Oysa biyoloji biliminin temeli olan bu teori, onların yok olsun demesiyle yok olmaz ki... Çünkü Dünya yine de dönüyor…”

Fakat okullarımızda “Evrim Teorisi” olmadan Fen ve Biyoloji dersi vermenin tuhaflığı sonunda; gençlerimizin 2015 PISA sınavlarıyla kanıtlanan fen okuryazarı olamamalarına devamlılık kazandırılır…

Birkaç yıl sonra da bu tuhaflık nedeniyle karşılaşacağımız olası başarısızlıklar için, ekranlara çıkıp; “Bizi kandırdılar,yanlış yaptık, halkımız bizi af etsin…” diyecekler.

Çok yazık…




NOT: Önceki yazımın devamı olan bu yazı, tesadüfen birinci yarıyılın bittiği ve öğrencilerimizin karnelerini aldığı güne denk geldi. Bu günü anlatmak için yazmasam da isteyen okurum yazıyı yorumlarıyla "karne günü"ne de uyarlayabilir.  

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız