Cumhurbaşkanı Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cumhurbaşkanı Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2022 Cuma

‘Sezen Aksu Olayı’


Fizik-Kimya-Biyoloji, Sosyoloji, Psikoloji bilimlerinin tüm varlıkları ayrımsız olarak ilgilendiren değişmez kural ve yasaları vardır. Fakat, akıl vicdan sahibi varlıklar olan insanlar, barış ve güven içinde yaşanacak bir toplumsal düzeni kurmak için bunlarla yetinmemiş; ayrıca hak, hukuk ve adaleti sağlayan  bir değerler sistemini de geliştirmişlerdir.  

Toplumsal yaşam, işte bu nesnel yasa ve değerler sistemlerinin değişim, dönüşüm ve gelişimleri sonucu ayakta kalmıştır. İnsanlık tarihinin hemen her döneminde 'önce ben' diyen sağduyu yoksunu çıkarcı, ırkçı, tekçi egemen güçler olmuştur, Bunlar, her ne zaman ki dara düşer, albenileri azalır ve güçsüz kalırlar, işte o zamanlarda saldırganlaşır ve kurulu barışçı dengeyi bozmak isterler. 

Çünkü bunlar çatışma ve düşmanlıklarla beslenip güç-çıkar sağladıkları için  hedeflerinde büyük çoğunluk olan yoksul halk vardır. Onları; kimlik ve inançlarına göre parçalara ayırıp, düşmanlaştırır ve çatıştırırlar. 

İşte böyle başlar tüm kavga, çatışma ve savaşlar!  

İşte bunun sonucudur, sınırlı sayıda zengin ve sayısı bilinmez çoklukta yoksulların oluşu! 

Ve bundandır halkın sömürülmesi, zulüm-işkence görüp, çaresiz-takatsiz-güçsüz kalması...

Oysa demokratik, sosyal, laik devletlerin öncelikli görevi; tüm kurumlar arasında denge ve işbirliği sağlayıp, yurttaşların güvenlik ve özgürlüklerini korumak, onlara eşitlikçi anlayışla hizmet sunmaktır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21.01.2022 günü Çamlıca Camii'nde mikrofonu eline alıp: “Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hz. Âdem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir." 

Diyen bu kindar sözleriyle birilerine, birilerini hedef göstermişti. 

Bu sözlerden hemen sonra, zaten işaret bekleyen, 'ak' ve 'ulusalcı' troller ortaya çıkmış, hedef kişinin Sezen Aksu olduğunu ilan etmişti.

Sonra da  'ak' trollerin kimi ekranlarda kimi kapısında kimi de sosyal medyada Sezen'i tehdit edip lanetlemişti.

'Ulusalcı' troller ise, ekranlar ve sosyal medyada: 'yanlış olmuş' deseler de hemen peşi sıra: Ama/fakat diye söze başlayarak: "Sezen Aksu da 2010 referandumunda 'yetmez-ama evet' demişti!" -diyordu. Fakat onların Sezen'e karşı kin ve öfkeleri: jest, mimik, sözcüklerinde seziliyordu. Yani aslında bu kindarlar da: Sezen için söylenenlerin, ona 'müstahak' olduğunu söylüyordu. 

Peki, Çamlıca Camii'nde başlatılmak istenen bu sosyal linçin nedeni nedir? 

Nedeni: Sezen Aksu'nun yıllar önce söylediği: "Şahane Bir Şey Yaşamak" -şarkısında yer alan: "Selam söyleyin o cahil Havva ile Âdem'e" -sözleridir. 

Sizi bilmem, ama ben hemen sözlüğe baktım: ‘Cahil’ sözcüğü için üç tanım vardı:

  1. Öğrenim görmemiş, okumamış, 
  2. Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan, 
  3. Deneysiz, genç, toy (delikanlı veya kız).

Şimdi de sormak gerekir:

Bu tanımlardan hangisi 'dil koparmak' için bir gerekçe olabilir ki?

Teolojiye göre Âdem ile Havva ilk insanlar kabul edilir. Bunun için bence onlar, çevrede olup bitenleri görüp doğal bir eğitim almış olsalar da, o zamanda henüz yazı olmadığı için okuryazar olamamışlardır. 

Yine teoloji kaynaklarına göre Âdem ile Havva cennetten kovulmuşlardır. 

Peki, insan bu durumda onların: "Deneysiz, genç, toy (delikanlı veya kız)"  olduklarını düşünemez mi? 

Böyle düşünenler hiç suçlu sayılabilir mi? 

Bir ses söz sanatçısı olan Sezen Aksu, her sanatçı gibi kendi ürünlerini, çeşitli imge (düşsel öge), ironi (alay), benzetme (teşbih) metafor(mecaz) kullanarak süsleyip özgürce üretmiştir. 

Sezen Aksu, düşünerek, çalışarak ürettiği pek çok ürünüyle, yurdumuz ve dünyanın pek çok yerinde büyük kitlelere ulaşıp çokça beğeni almış bir sanatçımızdır. 

***

Sezen Aksu, olup bitenlere hiç kayıtsız kalmadı ve tarihe not düşen cevabını: "AVCI" isimli eseriyle verdi. 

İşte, ilk gününde dünyada büyük yankı yaratan ve pek çok dile çevrilen bu eserin son dizelerinde: 

"Dur bakalım…

Beni öldüremezsin

Sesim, sazım, sözüm var benim

Ben derken ben herkesim."   

Diyordu Sezen...

Sn. Erdoğan, Çamlıca Camii konuşmasından tam beş gün sonra, Sezen'in cevabını duymuş, aldığı toplumsal desteği de görmüştü ki, bunun üzerine bir açıklama yapma gereği duyarak: "Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir." deyivermişti.

Onun bu gizemli mahcup söylemi de birkaç gün: "Acaba, bu açıklama bir geri adım mı yoksa bir özür mü?"  diye tartışma konusu oldu. 

Bence 'öyle mi, yoksa böyle mi' şeklindeki bu varsayımlar hiç de önemli değildir. 

Orta yerde duran üç önemli gerçeklik üzerinden tartışmak gerekir:
 
Birincisi, tartışma konusu konuşmanın yapıldığı mekândır.
İkincisi, bu konuşmayı yapanın kimliğidir. 
Üçüncüsü, cezalandırma isteği ve biçimidir. 

İşte cevaplarımız: 

Bu konuşma bir ibadet mekânında yapılmaktadır.
Bu konuşmayı yapan kişi: 84 milyonun cumhurbaşkanıdır.     
Bu 'suçlu/suçlular' için istenen ceza: dillerini koparmaktır.   

Şimdi de bu olayın etik bir analizini yapmaya çalışalım: 

Konuşmanın yapıldığı yer bir ibadet mekânı olduğuna göre burada, toplumu ayrıştırıp düşmanlaştıran bir dil kullanılmaz. 

Bu mekânlarda birleştiren, barıştıran bir iyilik dili kullanılır. 

Konuşan kişi eğer 84 milyonun cumhurbaşkanı ise ve bu milyonların içinde de başka dini, başka inancı olan veya hiç inancı olmayan çokça insan var ise o zaman O’nun sözü, sıradan bir vatandaşın sözünden daha da önemlidir. 

Çünkü O, herkese eşit mesafede olması gereken birisi. 

Çünkü O, idam cezası olmayan ve işkenceyi insanlık suçu sayan bir anayasa göre tarafsızlık sözü verip, yemin ettikten sonra görev almış birisi. 

Çünkü o makam; dil ve 'diller koparmak' gibi insani olmayan ve çok ağır toplumsal faturası bulunan bir vahşet çağrısını yapamaz, yapmamalı. 

Bu dil koparmak sözü ağızdan bir kez çıktıktan sonra; "hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildirdemiş olmak ise ne çok önemli ne de çok anlamlıdır. 

Peki, dili koparılacak olan Sezen Aksu değilse, kimdir? 

Diye sormak da anlamsızdır artık.

Çünkü her insan diliyle yaşar, her insan saygındır.   

Emin Toprak - DOSTÇA

Diğer yazılarım için tıklayınız


30 Mart 2018 Cuma

Tuhaflıklar ve Tuzaklar

Türkiye’de; “2016 yılında Cumhurbaşkanına hakaretten 38 bin 254 ceza soruşturması açılmıştır.” Bu ve daha pek çok tuhaflık;  Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’ın hazırladığı “Türkiye’de Can Çekişen İfade Özgürlüğü”(*) raporunda ...

“Gazete Duvar" sitesinden Serkan Alan şu tespitte bulunmuş:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Beştepe’de hem partisinin toplantılarında hem de katıldığı diğer etkinliklerde son bir ayda bin 300 dakika konuştu.” 

Bu 1300 dakika da yaklaşık 22 saat eder.

Kim bilir halka bu 22 saatlik tek ses’i, her saat başı tekrar yaparak kaç saat dinletmişler!… 

(Çünkü eğer iktidarı temsilen birisi konuşmaya başlamışsa, o an TV'de konuşan ve onu dinleyenler hiç önemsenmez, hemen normal yayın akışı durdurulur ve saatler süren “canlı yayın” bağlantısı kurulur. Ve bu konuşma her saat başı tekrarlarla dinletilir.) 

AKP 5 Haziran’da iktidarı kaybetmişti ipe un sermek olan “istikşaf-i görüşmeler” ve terör olaylarının ülkede yarattığı korku ikliminde yapılan 1 Kasım seçimleri ile yeniden iktidar oldu.

16 Nisan’da da YSK’nın onayladığı “mühürsüz” şaibeli sonuçlar ile kazansalar bile, bu sürecin gizli kalan gerçekleri onlar için büyük bir korku kaynağı oldu.

2019 yılında da üç önemli seçim var. Şimdiki asıl hedefleri ve tüm çabaları bu seçimleri tuzaklarla, hilelerle almak...

Bu seçimlerde kaybetmeyi önlemek için; OHAL iklimi, KHK yaptırımları ve devletin tüm imkânları devrede…

“Bir gece ansızın” telaşı ile Meclisten; insan haklarını, anayasal ilkeleri ve seçim güvenliğini yok sayan yasalar çıkarıldı. Böylece şaibeli YSK geçmişi aklanacak, gelecek seçimler hilelerle fırsata dönüşecektir.

Bir de her gün başka bir TV kanalında boy gösterdikleri için halka bıkkınlık veren sahibinin sesi bülbüller türedi. Bunlar hep aynı nakaratlarla konuştuklarını bildikleri halde konuşmaya devam ediyorlar.

Çünkü bunlar; Faşist Goebbels’in, “Yalan ne kadar büyük olursa, o kadar kolay geçer; ne kadar tekrar edilirse, halk o kadar inanır” sözü uyarınca, gündemi oluşturmak için yalan tekrarları yapmakla görevlendirilmişler.

Devlet memuru olan bu tarafgir rektörler, akademisyenler maaş aldıkları kurumlarından daha çok TV ekranlarında zaman geçiriyorlar.

Devlet kurumlarındaki, amir, memur, işçiler, okullardaki yönetici, öğretmen ve öğrenciler verilen emir gereği; kalabalık oluşturmak, alkış tutmak, algı yaratmak için meydanlarda… Düşünebiliyor musunuz bunun için ilkokul çocukları bile...

***

Ülkenin Cumhurbaşkanı, aynı zamanda AKP Genel Başkanı. Cumhurbaşkanı ettiği yemine göre tarafsız olması gerekirken, kendisine sağlanan dokunulmazlık zırhı ve tüm makam yetkilerini, AKP Genel Başkanı kimliğiyle de kullanıyor. Böylece:

Bu tarafsız kişi; İl ve ilçe, meydan, ekran dolaşıp, partisine biat etmeyen ülke nüfusunun yarısını hedef alarak, bazılarını hain ilan edip meydan okuyor ve bağırıyor…

Bu tarafsız kişi; üniversite gençlerinin tartışmaları veya kavgalar henüz soruşturulmadan ve daha kim suçlu, kim suçsuz belirlenmesi yapılmadan, kararını vermiş bile. Bakın neler söylüyor:
"Bu gençlik orada lokum dağıtırken o komünist, vatan haini gençler onların bu masalarını dağıtmaya yelteniyorlar. Bunlar terörist gençler. Bu terörist gençlerle her türlü çalışmayı yapıyoruz, onu söyleyeyim. Onların eşkâllerini belirlemek suretiyle bu üniversitede okuma hakkını vermeyeceğiz.

Oysa, okuma hakkı, yaşama hakkı kadar kutsal olan bir insan hakkıdır. Ve o hakkı sorgulamadan, yargılamadan kimse engelleyemez der hukuk. (Ama karar verilmiş,  artık o gençler okuyamaz!...)

Hangi sistemde, öfke ile, kin ile böyle kararlar verilebilir ki?!...

İşte bu nedenle biz, tek adam yönetimine hayır dedik.

İşte bu nedenle biz, fırsatçının atı alıp Üsküdar'ı geçmesine hayır dedik.

İşte bu nedenle biz, hak, hukuk, adalet, demokrasi dedik.

İşte bu nedenle biz, yerli ve milli olmak yerine eşdeğer insan olalım dedik.


***
Mahzuni Şerif, “Dost Uyan" türküsünde böylesi tuhaflık ve tuzakları göremeyenlere şöyle seslenir:   
                                      “Ateş düşmüş döşeğine
                          Sen gene uyursun gene
                          Elini vicdan üstüne
                          Koy uyan nolur uyan” 


(*) https://www.englishpen.org/wp-content/uploads/2018/03/Turkey_Freedom_of_Expression_in_Jeopardy_TUR.pdf



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız