evrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
evrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Mayıs 2025 Cumartesi

Proje Okulları Bir Proje!


Bir önceki yazımın sonunda: "Proje Okullarının Sevgili Öğrencileri; bundan sonraki yazımı sizin için yazacağım." sözü vermiştim.

Sözüm, 'söz' işte başlıyorum yazmaya.
 
Gençler de haklı olarak: "Neden ve hangi kimlikle yazacaksınız?" diye sorabilirler. 

Cevaplıyorum: "Siz okulunuzda olanları, görmeyen, duymayan, bilmeyen anlamayanlara duyurmak için 14 Nisan günü saygın bir eyleme başlattınız. Ben de görevi gereği; okulöncesinden başlayıp üniversite hariç tüm resmi ve özel  örgün-yaygın eğitim kurumlarında uzun-kısa süreli olarak toplam 40,5 yıl çalışıp emekli olmuş eğitimci bir dedeyim. Size bu sözü: sizi gören, duyan ve anlayan biri olduğum düşüncesiyle verdim." 

Sevgili Gençler; öğrencim olsaydınız konuyu siz tartışırken ben dinlerdim. Sonra bazı görüşleri destekler, bazılarını gerekçeli olarak eleştirir ve düşüncelerimi eleştirilerinize sunardım.

Şimdi böyle bir şansım yok, sadece yazıyorum.

Lütfen siz de yazımı eleştirel bakışla okuyun ve katkıda bulununuz.

***

Sağlıklı düşünebilen her birey; kendisi ve çevresi için bugün ile gelecekte; güven içinde sağlıklı-başarılı-mutlu bir yaşamak ister. Ve bu amacı için de çalışır durur.
  
Kamuya hizmet için kurulan devletler görevlerini, iş birliği içinde çalışan güvenlik-eğitim-sağlık... gibi sistemlerle yaparlar.  

Eğitim, bu sistemlerin en ön sırasında yer alır. 

Fakat ne yazık ki, bizim eğitim sistemimiz; yıllardır kamu yerine iktidarın, bir parti veya grubun çıkarları için çalışıyor! Sıkça ve sil-baştan değişiyor. 

Siz, başarılı olduğunuz için seçilip 'Proje Okullu' olmuş, geleceğimizin umudu-öznesi olmuştunuz. Şimdi ise eğitimdeki gerici çark hem size hem de öğretmenlerinize zarar verdiğini anladınız. 

Sınıfın-okulun dışına çıkarak; bir projenin kurbanları olduğunuzu herkese ilan edip, protesto ettiniz. 

Gasp edilen haklarınız ve çığlıklarınızı; yetkili, ana-baba, herkes duysun istediniz.    

Sesinizle bazı yetkililer afalladı, kekeledi ve kem-küm etti... 

Fakat o sesin güçlü yankısıyla oluşan toplumsal sinerji, velilere ulaşınca bir ilk yaşandı: 'Kuşak çatışması' kucaklaşmaya dönüştü! 

Ve o sesti bana da: "sizin için yazacağım" sözünü verdiren!  

Şimdi de içsesim hiç durmuyor: "Yazacaksın da, neyi, nasıl...?" diyor. 
Sanki beni; heyecanlandırmak, ikilemde bırakmak, germek, özgüvensiz bırakmak istiyor! 

İçsesimi dinlemeden sandalyeme iliştim ve klavyenin başına geçtim.

Bir eğitim emekçisi olarak, sizinle eğitimi konuşmak istiyorum. 

O halde söze 'dil' ile başlamam gerekir. 

Çünkü dil:

Yaşamı yöneten bir direksiyondur. 

Toplumsal yaşamın başladığı dünden-bugüne; ana kucağı, ev, okul, sokak, işyeri... yani yaşam olduğu her yerde etkilidir. 

Düşündürerek, yazdırarak ve konuşturarak insana ve insanlığa yol aldırır. 

Sevindirir, üzer, başarıyı da başarısızlığı da yaşatır. 

Ve ne yazıktır ki yıllardır, bizdeki eğitim dili ile müfredatı, ortaçağ anlayışlı bir iktidarın elinde... 

Bunlar: dindar-kindar bir nesil yetiştirmek! Böylece ortaçağın o arkaik toplumsal yaşamını etkin kılmak istiyorlar! 

Ortaçağ anlayışının dili; çokbilmişlerin önyargı ve ezberleriyle oluşmuş: üstenci-kaderci-mezhepçi ve gericidir.

Basitçe örneklersek:
  • Evren ve dünyadaki kimyasal-biyolojik evrim ile diyalektiği kabul etmiyorlar!
  • Biyolojinin temel taşı: Evrim Teorisi'ni ret edip müfredata almıyorlar! 
  • Sonra da 'Proje Okulları'nı: "Ulusal veya uluslararası proje yürüten.." olarak tanımlıyorlar! Oysa gerici özlemleri için geleceği betonlaştıran, çoraklaştıran bir proje için çağdaşlığa kapı aralamış olan okullarımızın 2.153'ü Proje Okulu yapılmıştır...
İşte bu anlayış tek kişi yönetimiyle, yasama ve yargı bağımsızlığını bitirdi. Ve tüm kurumlarda baskıcı-gerici bir süreci başlattı.

Bu sürecin lider ve elemanları: "Benim dediğimi yap, yaptığımı yapma!" diyen çıkarcı-rantçı-fırsatçılardır. Söze: 'sen' diye başlayıp sürekli olarak: buyruk-nasihat verirler. 

Amaçları: özgür, özgün ol(a)mayan, ezberci, bağımlı, özgüvensiz ve bu dünyadan çok öte dünyayı düşünen 'tek yumurta ikizleri" çoğaltmak!  

Bu anlayışla; anaokulunda başlayan, üniversitede de süren karanlık bir eğitim başlattılar. Böylece örgün-yaygın tüm eğitim kurumlarında çocuk-gençleri ile ana-baba herkesi mağdur eden, geleceğe de zarar verecek dindar-kindar nesli çoğalttılar.  

Farklılığı, özgürlüğü, öznel düşünmeyi, çeşitliliği... 'insan' olmayı baskıyla engellemek istiyorlar! Bazı insani güzellikleri bitirmeyi başaramasalar da (ki, kanıtı sizsiniz), fakat pek çok acı yaşattılar, yaşatıyorlar. 

*** 

Ahlaki, hukuki ve insani olmayan bu gidişin bitmesi gerekir. Bunun için:

Gençlerin özgürlük-özgünlüklerini yok sayan günümüzü ve geleceğimizi  karartacak olan buyurgan dil susmalı, anlayışı bitmeli...

Eğitimdeki 'kürsü' egemenliği son bulmalı... 

Eğitimde, öğrenciler/gençler odak ve taşıyıcı özne olmalı... 

Eğitimdeki ezberci buyurgan dil yerine; öznellik, üretkenlik, özgüven kazandıran ve farkındalık yaratan empati dili gelmeli... 

İlgi ve yetileri geliştirecek ortamlar hazırlanmalı... 

O zaman: olgulara kuşkulu ve önyargısız bakan, öznel düşünen, neden-sonuç ilişkisi kuran, diyalektik bakışla sorgulayan, eleştirel karar veren, yaparak-yaşayarak, yakından-uzağa ilkeleriyle yol alan, sentezci-analizci, eşit, çoğulcu, demokratik, çağdaş bir toplumu oluşur.

İşte o zaman gelecek daha güvenli ve yaşanır olur.  

***

Sevgili Gençler;
Size bu satırları yazarken, yan gözle de dağınık-karışık masamın üstüne bakıyordum. 

O karmaşa içinde unutulmuş bir 'not' buldum. 

"Ölü Ozanlar Derneği" filmini izlerken tuttuğum nottu bu. 

Heyecanlandım! 

Size anlatacaktım, yazımız uzayacak (sonraya kalsın).    

O filmin özneleri akranlarınız ve size çok benziyorlar, lütfen izleyiniz. 

Önünüzde de tükenmeyen zaman ve uzun bir yol var.

Durmayınız!...

Hoşça kalınız, sevgiyle saygıyla yaşayınız.  



26 Mart 2021 Cuma

'Mutlu Olma' Arayışı

Mutlu yaşama isteği her canlı gibi insanların da ihtiyacı ve amacıdır. O halde toplumsal ve bireysel yaşam sürecimizi, 'mutlu' olmak için verdiğimiz uğraş ve arayışlarımız belirler.

Toplumu oluşturan her insanın, biyolojik, kimyasal, psikolojik ve toplumsal temeli olan sekiz duygu taşıdığı, bunların ise: Mutluluk, Üzüntü, Korku, Şaşkınlık, Öfke, İlgi, İğrenme, Utanç olduğu söylenir.

Hiçbir duygu sürekli olarak devam etmez, ihtiyaçla başlar, doyumla sönümlenir ve yeniden başlar. 

Eğer yaşadığımız bir duyguyu tahlil edersek, onun, sadece kendisi olmadığını, onun kendi içinde benzeri ve zıttı olan duyguları da taşıdığını, besleyip büyüttüğünü görürüz. Bu birliktelik içinde her duygu önce kendi içinde filizlenir dal budak salar ve diğer duygularla birlikte insanın yaşamına yön verir.  

İşte bu sonlanmayan yaşamın diyalektiğidir.

'Diyalektik', kısaca: 'neden-sonuç' ilişkisidir. Eğer tanımı biraz daha genişletirsek: Diyalektik; zaman-mekân aralığında belli koşulların, karşıtlarını (zıtlarınıharekete geçirmesiyle oluşan ve sürekli yinelenen (durağan olmayan) bir değişim-dönüşüm sürecidir. 

Bu, mutlu olma isteğinin başlattığı yaşam sürecinde bir yol alıştır. Bu yol alışta yolcuları; dikenler, çiçekler, değişik tat ve kokular bekler. Tabii ki, 'mutlu olmak' isteği, diğer tüm istek ve duyuların önüne geçerek bir lokomotif olur. İnsanlar bu yolculuk sırasında diğer duygularla karşılaşır tanışırlar. İşte o zaman tadarlar tüm acı-tatlı yaşanmışlıkları. 

Tüm insanların ortak amacı mutlu olmak olsa da mutlu olmak amacıyla yola çıkanların; izledikleri yollar, kullandıkları yöntemler ve anlayışları farklı farklıdır. 

Kimileri, çaba ve becerilerini birleştirip birlikte çareler ararken... 

Kimileri, kendilerini yetersiz, güçsüz ve çaresiz görüp kendilerini mutlu edecek bir güç, sığınacak bir güçlü arayışında bulunur. Ona yalvarır, ondan diler-ister, ondan beklerler. 

Bu anlayışların birincisini 'dünyevi', ikincisini ise kaderci 'öte dünyacı' olarak adlandırabiliriz.

İşte bu anlayışlardır, toplumlardaki mutluluk-mutsuzluk, acı-sevinçleri besleyen büyüten. 

İşte bu anlayışlar sonucu ortaya çıkmıştır, dünyadaki inanç sistemleri ve devletler. 

İşte bu anlayış farklılıklarını ustaca kullananlar; algıya, yalana, çıkara, sömürüye dayalı despot düzenlerini böylelikle kurarlar.  

İşte bu anlayışlarla doğal çevre zarar görür, canlılar yok olur, savaşlar çıkar, kan ve gözyaşlarıyla döner dünyanın çarkı.  

*** 

Canlıların oluşumuyla başlar biyoloji bilimi. Demek oluyor ki, yaşamla yaşıttır biyoloji bilimi. 

Bu en yaşlı bilimin, yani biyolojinin felsefesi ise evrimdir. Evrimle oluşur dünyadaki tüm değişim, gelişim, dönüşüm, başkalaşımlar.

Ünlü bir biyolog olan Theodosius Dobzhansky, 1973'te yazığı makalede: "Evrimin ışığı olmaksızın, biyolojide hiçbir şeyin anlamı yoktur." -deyip, anlatmak ister evrimin önemini. 

Bilime anlam kazandıran evrim konusu, dünya üzerinde sadece Suudi Arabistan’da eğitim müfredatında yer almıyordu. Fakat ülkesinde farklı inançlar olduğu halde okullarında din derslerini zorunlu olarak okutan, bununla da yetinmeyip din dersini seçmeli derslerle destekleyen Türkiye, Suudi Arabistan’ı yalnız bırakmadı. 

Milli Eğitim Bakanlığı 18 Temmuz 2017'de Fen Bilgisi müfredatında yer almakta olan 'evrim' konusunu: "Öğrencilerin düzeyinin üzerinde olduğu..." -gerekçesiyle müfredattan çıkardı. Bu gerekçe samimi olmayan bir karartmaydı. Asıl gerekçe ve amaçları, 'Evrim Teorisi'nin yerine bilimsel olmayan inanca dayalı 'Yaratılış Teorisi'ni getirmekti, zaten uygulamalarıyla da bunu gerçekleştirdiler.   

Böylece evrim konusu kapsam dışında bırakılarak; özgür düşünen, araştıran ve sorgulayan bireylerin yetiştirilmesini istemiyoruz demek istediler. Toplum da bunu istiyor olacak ki, böylesi bilimdışı uygulamaya tepkisiz kaldı!

Gelin görün ki, dünya döndü, Covit-19 pandemisi dünyayı sarmaya, sarsmaya devam etmeye başlayınca, her gün hatırlar olduk evrim konusunu. 

En önce İngiltere Sağlık Bakanı, Coronavirüsün mutasyona uğradığını söyledi, sonra da bu sözler bizde ve tüm dünyada yankı buldu. 

Peki, ama mutasyon ne demek? 

Varyant ne anlama gelir? 

Mutasyon ve varyant kelimeleri değişim anlamına gelmektedir.

Bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. 

Kısacası mutasyon bir organizmanın evrim geçirerek değişmesidir. 

Eğer mutlu olmak ve bilime-fenne uygun bir yaşam sürmek istiyorsak:

Ülke yönetimimiz ve eğitim sistemimizin bilimsel değişim sürecine uyması gerekir. 


Diğer yazılarım için: tıklayınız