Dostlar; mesaj ve telefonla bize Zeynep Bebe’yi soruyorsunuz, teşekkür
ederiz, anlatayım:
Zeynep Bebek’in ilk arkadaşı kızımızdı, o şimdi iki çocuklu bir anne, sonra iki torunumuz ve çokça çocuğun arkadaş oldu, onlarla iyi zamanlar geçirdiler. Tüm arkadaşları büyüdü, başka oyuncak ve eğlenceleri oldu, fakat Zeynep hiç büyümedi, o hep bizim kıymetli bir bebeğimiz olarak kaldı.
Zeynep, şimdi de iki yavru ve ana-baba kumrular ile de tanıştı, anlaştı çok iyi bir arkadaş oldu onlara. Göreve başladığı o “kara” günden beri, bir daha "karakarga" saldırısı olmadı. Çünkü Zeynep o günden beri hiç gözünü kırpmadan, uyumadan, pür dikkat nöbette... Biz ona, "uyu dinlen!.." diyoruz. O da; “Ya bir daha saldırırlarsa?” diyerek bizi dinlemiyor!...
Ha, siz hiç sormadınız ama benim size söylemek istediklerim var: Bu yavrular, o bildiğimiz, tavuk, kaz, ördek, serçe, keklik… yavrularına hiç benzemiyor. Bilirsiniz, her yavru annesini görünce gülücükler içinde şakır, zıplar sevinir..., anne gidince de ağlar, dövünür, üzülür. Fakat kumru yavruları hiç de öyle değil. Bunlar; ne muzip, ne yaramaz, ne şımarık ne de geveze...
Hani “Ağzı var dili yok” derler ya, işte bunlar tam da öyle… Sadece anneleri onları beslerken biraz aceleci ve "bana ver, bana ver" derler o kadar. O kadar kusuru da siz hoşgörün gayrı…
Anlayacağınız, tam da çok bilmiş politikacı ve yöneticilerin istedikleri özellikleri var bunların.
***
Hani 'günlük' tutmaya başlamıştık ya, isterseniz ona devam edelim:
22 Nisan
günü: önceki günler benzeri sıradan bir gün...
23 Nisan günü: Güneşli bir gündü, bugün “Çocukların Bayramı” ve yavrular 15 günlük… Bugün beni duygulandıran, tam 65 yıl öncesi çocukluk günlerime götüren bir gün... Acaba kumrular da bu bayramı kutlayacak merakı ile bakıyorum onlara.
Coronavirüs, yeni adıyla COVID-19 tutuklusu olduğum için zamanım bol... Bir dakika arayla kumru ailesiyle göz göze gelebiliyorum. Elime adımlarımı ölçmek ve anlık görüntüleri çekmek için telefonumu almış turluyorum odaları. Her sabah ve akşamüstü evin içinde (bir dönüş 90 adım, 60 saniye sürüyor) 40'ar dakikalık yürüyüş yaparım.
Bugün anne kumru her günkü saatinde geldi, etrafı ürkek, kuşkucu bakışlarla süzdükten sonra; hafif zıplayışla "hoop" diye konuverdi yuvanın köşesine. Yavrularla bakışarak selamlaştı, onları sıralayıp bir ona, bir ona lokmalarla doyurmaya başladı. Sonra da gagasıyla iki yavrunun tüy ve teleklerini özenle taradı, temizledi. Bir süre karşılıklı olarak "gıdı gıdı" yaparcasına -ama sessizce- oynaştılar.
Ben bugün yavruları daha büyümüş, başları daha dik, daha da güvenle
bakar gördüm. Bu duruşları beni; "sanki bayram olduğunu biliyorlar" diye düşündürdü.
24 Nisan
günü: anlaşılan dünkü
“çocuk bayramı” onlara yaramış,
bugün çok hareketliler, yuvadan çıkmasalar da, kanat çırpıp şakalaşıyor ve sürekli ayaktalar. Sanırım hazırlık yapıyorlar özgürce uçacakları yarınlara…
25 Nisan günü: geçmiş günlerde bir kez yaşadığımız gibi, bugün de bizim için üzüntü ve endişe verici oldu. Anne ve baba kumrular yuvaya ne gece ne de gündüz hiç gelmediler. Yavrular ise hareketli ve ayakta. Birisi yuvadan çıkmış balkonda dolaşıyor bile…
26 Nisan
günü: Dilek Hanım sabah saat 6 civarı yavruları kontrole gitmiş olacak ki, heyecan içinde koşarak
geldi: “İkisi de yuvadan çıkmış, birisi
Zeynep’in ayağına konmuş, görüntülerini aldım!...” dedi. Ben de hemen koştum ve görüntüledim o anı. Sonra yem yemeye başladılar ve tam o sırada uzun zamandır ortalıkta görünmeyen anne çıkageldi.
Videoyu izlerseniz, yavruların annelerini adeta; “bizi uçur!” dercesine kanat çırpıp coşku ile karşıladıklarını, çok
sevindiklerini göreceksiniz. Ama o yüz vermedi onlara, önemsemedi bu gösteriyi ve çekip gitti. Yavrular direnmedi, geri dönüp yem yemeye devam ettiler.
27 Nisan
günü: Yavrular 19 günlük oldu. Anne kumru, 3 günden beri yuvaya
çok az uğruyor, kontrol edip biraz oynaştıktan sonra çekip gidiyor. Yavrular oldukça
disiplinsiz(!), sık sık kafalarını sağa sola çevirerek, döke saça yem yiyor,
balkonunun her tarafını gübreleriyle kirletiyor ve artık kısa uçuşlar için balkonu
pist olarak kullanıyorlar.
Biz de Dilek Hanımla ortak bir görüşe vardık ve: “Demek ki anne yavrularına bağımsız yaşama stajı yaptırıyor, bugün, yarın uçacaklar…” dedik…
KUMRULAR (6)
Aşağıdaki üç fotoğraf 28 Nisan günü çekildi. Yavrular
artık büyüdü!..
28 Nisan günü: Balkonda
bol bol yemlenip, kısa uçuşlara devam ediyorlar. Bugün tatlı-çocukça
yaramazlıkları da başladı, kendi yuvaları dışında diğer saksılara da tüner
oldular. Dilek Hanım hemen duruma el koydu o saksıları salona taşıdı. Yavrular
oralarda oyalanırken bir ara Zeynep Bebek'in arkasına gelmişlerdi. Tam o sırada
gelen ana-babaları gelmiş ve onları yavruları göremeyince telaşlanmış, kuşkulu
gözlerle uzun süre aramışlardı. Baksanıza artık 'saklambaç' bile
oynuyorlar... Hızlı hızlı büyüyor eski kabarık kıvırcık tüylerinden ve
çirkince(!) görünüşlerinden de arınıp genç birer kumru olmaya
başlıyorlar...
29 Nisan günü: bugün
sabah saat 07 de onları daha da büyümüş, daha özgüven kazanmış gördük. Günlük
uçuşları ve bol bol yem yemeleri devam ediyordu. Biz de kahvaltı hazırlığı
yaparken kendi aramızda; “bizim tutukluluğumuz
devam ederken, onlar bugün-yarın; güçlülerin, güçsüzleri yok ettiği acımasız
doğa yasalarına karşı, yaşam savaşı başlatacak, bunun için de: ha uçtu, ha
uçacaklar…” benzeri konuşuyorduk.
İşte o anda birden
bire yavruları görmek isteği duydum, hemen kalkıp yanlarına gittim.
Yavrulardan
birisi yoktu, dalda yerlere baktım, orada da yok, yooktu!...
Evet, bir yavru
yuvadan uçmuştu…
Yuvada tek başına
kalan yavru (sanırım yumurtadan çıkması birkaç saat geç çıkan), uzun süre
yuvasında masum masum oturmaya devam etti. Gün boyu sık sık kontrol ettik o
neşesiz yavruyu… Saat 18,30 olduğunda yine kontrole gittiğimizde ise: o da
yoktu!... Uçmuştu!...
Böylece; 21 Martta
başlayan yumurtlama, iki yumurta ile kuluçkaya yatma, yumurtadan iki yavrunun
çıkıp dünyaya merhaba demesi, onların bağımlı olarak beslenmesi, sonra da hızlı
büyüme- bağımsız beslenmeleri, uçuş talimleri yaparak özgüven kazanmaları ve
yuvadan uçmaları süreci 29 Nisan günü son bulmuştu…
Tam da 21 günlük oldukları gün özgürlüğe uçtular...
Tam da 21 günlük oldukları gün özgürlüğe uçtular...
***
Çocuk kitapları içinde
en beğendiğim eserlerden birisi de, Danimarkalı şair ve yazar Hans Christian
Andersen’ın 1843 yılında yazdığı ve tüm dünya çocuklarınca asırlardır tutkuyla
dinlediği bir klasiği olan "Çirkin Ördek Yavrusu" eseridir.
Sanırım bu edebi
masalı, hemen hemen tüm anne babalar okumuş ve çocuklarına da okumuştur.
Çocukların zevkle okuyup, dinlediği ve kolayca anladığı bu dev eser “ön
yargıların”; sağduyuyu nasıl yok ettiğini, nasıl duyarsız bir körlük
yarattığını ve sonra da nasıl pişmanlıklar yaşattığını çok güzel anlatılır.
Ne yazık ki, bu eserle
anlatılmak istenen; önyargılardan uzak olarak hoşgörülü olmak ve başkasını
farklılıkları ile olduğu gibi kabullenmek gibi insanlık erdemleri henüz dünyada
ortak bir anlayış haline gelmedi…
Bu barışçı insani
anlayışı geliştirmek için el ele…
YAŞASIN BİR MAYIS!..
Dünya Emekçiler
Bayramımız Kutlu Olsun!..
Emin Toprak 30/04/2020
Diğer yazılarım: tıklayınız