(Yaşamın ve çözümlerin
kaynağı olan tüm annelere saygı ile…)
AKP + MHP + OHAL + KHK + Devlet olanakları
ve YSK’nın kendi yasasını yok sayan kararına rağmen, hayır diyen heterojen grubun oy yüzdesi 48,59’un
altına düşürülemedi.
Aslında ucun ucun alınan hileli ve şaibeli
evet sonucu; onların içlerine korku saldı, uykularını kaçırdı. Ama “yağmasan da gürle” misali, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyen fırsatçılar yetiniverdiler bu
şaibeli sonuçla...
Peki, biz bu hileli ve şaibeli
sonuçla yetinmeli miydik? Bugünlerde tartışma
konusu olan da bu…
Önümüzde iki yol vardı: ya
her demokratik ortamda, hakkı gasp edilen halkımızla bir olup hakkımızı arayacak,
ya da susacaktık.
Asıl beklenen ve istenen, bu
grubun en büyük paydaşı olan CHP’nin diğer bileşenlerle uzlaşıp hak arama sürecini
yönetmesiydi.
Ama olmadı…
CHP halkın gasp edilen
haklarını aramak yerine, ürkek ve korku içinde yakınıp, bakındı... Birileri gasp edilen halkın oylarına sahip çıkalım deyince de, hemen başladı ego savaşları... Bu iç çekişmeleri demokrasi ile çözümek yerine, baskı ve "kapının dışına atmak"ta bulacaklar çareyi. Dileyelim ki düzelsin bu durum.
Dik duruş ve direnişle kazalınan %48,59’lik “hayır oyları” çok değerlidir. 2015 seçimi de, bu seçim gibi bir korku ikliminde yapılmıştı. Bunun için de çokça benzerlikleri olan bu iki seçim sonucunu birlikte ele almak gerekir. Şöyle ki:
***
Dik duruş ve direnişle kazalınan %48,59’lik “hayır oyları” çok değerlidir. 2015 seçimi de, bu seçim gibi bir korku ikliminde yapılmıştı. Bunun için de çokça benzerlikleri olan bu iki seçim sonucunu birlikte ele almak gerekir. Şöyle ki:
2015 seçiminde AKP karşıtı CHP yüzde 25,31 ve
HDP yüzde 10,76 oy almıştı. Eğer bu oranın yüzde 48,59 olan “Hayır oyları”na da yansıdığını varsayarsak:
- CHP’nin (%48,59’lik hayır oy oranı içinde), yüzde 52,08,
- HDP’nin (%48,59’lik hayır oy oranı içinde) yüzde 22,14,
- MHP muhalifleri + Saadet Partisi + diğer parti/görüşlerin ise (%48,59’lik hayır oy oranı içinde) yüzde 25,78,
Pay sahibi olduklarını
söyleyebiliriz.
%48,59’lik “hayır" oylarına sahibi olanların ortak
noktası: parlamenter demokrasi istemek yani tek adamcılığa karşı olmaktır. Fakat
farklı demokrasi anlayışları ve bazı önemli uzlaşmazlıkları var bu grubun: Kimi dinini, kimi dilini, kimi ırkını, kimi dünya
görüşünü, kimi kültürünü öne çıkarmak istiyor. Özetle her grup önce ben diyor...
Peki, bu haliyle sağlıksız bir grup
mu?
Hayır hayır, zaten sosyoloji bilimi toplumları;
farklılıkların bütünü olarak tanımlamıyor mu? Önemli olan tüm farklılıkların karşılıklı olarak
saygı ile kabul görmesi ve barış içinde bir arada yaşaması... O halde toplumda bir farkındalık eğitimine
ihtiyaç var.
Farkındalık yaratmak
Duygudaşlık kurarak ulaşılacak çokça insan, ders alınacak pek çok yaşanmışlık, belge ve bilgi var elimizde. Eğer bunların yardımıyla farkındalık sağlanırsa; ortak noktalar çoğalır, kutuplaşan toplum uzlaşıya varır. İşte vicdanları yoran birkaç ortak noktamız:
Farkındalık yaratmak
Duygudaşlık kurarak ulaşılacak çokça insan, ders alınacak pek çok yaşanmışlık, belge ve bilgi var elimizde. Eğer bunların yardımıyla farkındalık sağlanırsa; ortak noktalar çoğalır, kutuplaşan toplum uzlaşıya varır. İşte vicdanları yoran birkaç ortak noktamız:
6,5 Milyon İşsiz, KHK Mağdurları, Cumartesi Anneleri, Maden
ocağı kazaları(!), Roboski katliamı, Kadına/çocuğa şiddet/taciz, Doğayı
tahrip eden HES’ler, Gizlenen 17/25 Aralık, Cezaya dönüşmüş tutuklamalar, Ülkenin
yok edilen itibarı, Barış yerine savaş çığlıkları, Sürekli kılınan OHAL, İdam isteme tutkusu,
YSK hukuksuzluğuna seyirci kalan yargı... Evinde uyurken panzerin ezdiği iki çocuk, KHK ile işine son verilen iki eğitimcinin ölüme yaklaşan direnişleri (64. gününde).
Bu
listeye daha yüzlerce ek yapılabiliriz, ama sadece son ikisini...:
Görüp düşündükçe, duyduğunuz burukluk, üzüntü ve utancı; eğer toplumun büyük çoğunluğu duymuyor veya duyunca sessiz/tepkisiz kalıyorsa, burada çok büyük bir "insanlık sorunu" var demektir. Aynı toplum içinde yaşayıp birbirinin sevinç ve acılarına duyarsız kalmak gibi....
Bu insanlık sorununu da, ancak (örgün ve yaygın) eğitim ile çözebiliriz. Örgün eğitim kurumları, düşünemeyen, sorgulamayan İmam-Hatip anlayışına teslim edildiği için, bizler de okullu çocuklarımızla birlikte STK'lardan yaygın eğitim almalıyız..
Her grup öncelikle: demokratik yollarla, YSK tarafından gasp edilen
hakkın geri alınması için, her alanda protestoda bulunulmalı ve hem içeride, hem de
dışarıda hukuki yollardan bu şaibeli sonucun iptali sağlanmalıdır.
Uzlaşı için birinci adım: Her grubun; insan
hakları ve demokrasiyi içselleştirmesi, uzlaşıya engel kırmızıçizgilerine
bakması, hep kendini önceleyen, başkasının
haklarını tanımayan, egoist tekçi anlayış ve önyargıları ile yüzleşmesi, dünyanın
sadece kendileri için olmadığı, başka değerler, başka değerliler ve başka saygınların
da olduğu farkındalığını sağlaması, kısaca demokrasi eğitimi alması gereklidir.
Uzlaşı için ikinci adım: Eğer birinci adım tüm gruplarda başarıyla
uygulanmışsa, yani her birey iyi bir demokrasi eğitimi almış, duygudaş olabilmişse, artık
işler oldukça kolay demektir. Çünkü artık; egolar törpülenmiş,
"insan haklarına sahip insanlar" ortak paydasında buluşulmuş ve uzlaşmanın
önündeki kırmızıçizgiler yok olmuş demektir. Artık sadece süreci yönetecek
ekibin oluşmasına sıra gelmiş olur ki, bu da çok zor olmayacaktır.
Üçüncü adım ÇOĞALMAK: 2019 veya daha erken bir zamanda yapılacak seçimler için şimdiden hazırlık… Bu hazırlık çalışmasının hedefinde ise; AKP’ye sorgusuz sualsiz biat
eden yoksul çoğunluk olmalıdır.
Onlara; yaşanan acılar,
katliamlar, yolsuzluklar, kutularla
paralar, tapeler, havuzlar… Hatırlatılmasa bile, yargıçlar(!)
yönetimindeki YSK’nın: “mühürsüz oy pusulaları geçerlidir” şaibeli kararı ve bu karara
sessiz kalan, hatta “Atı alan
Üsküdar’ı geçti” diyen fırsatçıları (bıkıp usanmadan) anlatmalı…
Böylece onların zaten rahat olmayan vicdanlarına seslenerek, birlikte daha da çoğalmalı…
Yazdıkların demokrasiden yana tutarlı duruş sergileyen herkesin ortak düşüncesi ve temennisi. Önemli olan "hayır" oylarının önümüzdeki süreçte daha güçlenerek demokrasi yolculuğuna devam etmesi. "Peki bu nasıl olacak?" sorusu demokrasiden yana olan herkesin önünde duruyor. Umarım bu sorunun doğru cevabında buluşulur.
YanıtlaSilSn Emin Toprak, yazınızı oludum. Her paragrafına katılıyorum. En önemli eksiğimiz olan FARKINDA OLAMAMA sorunu teşhisine bütün kalbim ve tecrübelerimle katılıyorum. Çözüm önerilerinize de kayılıyorum. Tebrik ederim...
YanıtlaSilBen şahsen Sol'daki ve Merkez'deki sürefgelen ve sürecek olan bu uzun atalet devresinin, "fetret döneminin", Muhalefet Partileri veya liderlerinin yetersizliğine bağlamaktan daha başka bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Göreve gelmekten dikkatle ve özellikle kaçındıklarından artık %100 eminim. Çünkü yeni çağda ABD + AB cephesinin TC için don biçme (görev ve sorumluluk tanımı yapma) süreci henüz kesinlik kazanmamıştır... Önce bu aşama olacak, ondan sonra "bu işi (görevi) en iyi kim yapar?" sürecine sıra gelecektir. TC tiyatro kumpanyasındaki rol dağılımı ona göre yeniden oluşturulacaktır (inşallah, bu kez gerçekten halkın da fikri dinlenerek).
Tabii ki, farkındalık dersleri zayıf kalanlar, tüm bunlardan hiçbir şey anlamadan göçüp gideceklerdir maalesef...
Cemal Bey, bu güzel katkınız için çok teşekkür ederim. Saygılarımla...
SilDeğerli arkadaşım, kafamda tasarladıklarımı ve de gönlümden geçenleri yazmışsın. Çok da net bir biçimde. Sanırım böyle düşünenlerin satısı azımsanamayacak kadar çok. Ama örgütlenmeyi ve çalışma planını kotaracak bir lider ekibe ihtiyacımız var. Bu partiler üstü de olabilir. Hatta belki parti olmadan bir ya da birkaç sivil toplum örgütü, vizyon ve misyon sahibi öncü liderlerle halkı bilinçlendirip ,bir araya getirebilir. Ama vakit kaybetmeden...
YanıtlaSil