Araya yıllar girip dostlar uzaklaşınca, özlem duyduğunda ve
bir şeyler paylaşmak istediğinde ulaşamadıkça, başka başka dostluklar kurup
başka kimlikler kazandıkça, siliniverir belleğinden o bitmez dediğin
arkadaşlıklar, dostluklar.
Üzerinde bazı çizikler, bazı oyuklar bıraksa da,
sıfırlanmış bilgisayar belleğine döner tüm yaşanmışlıklar. İnsan belleği; her
istediğini arayıp bulabileceğin bir çuval, bir dolap, bir sandık, bir kasa, bir
çekmece değil ki. Bazen yıllarca birlikte yaşadığın, aynı mekânı paylaştığın,
aynı sofrada birlikte kaşık salladığın, aynı şeye üzülüp aynı şeye sevindiğin,
kol kola girip haksızlığa karşı yürüdüğünü…
Unutuverirsin ismiyle, sesiyle,
görüntüsüyle. Uğraş-dur hatırlayamazsın!.. Bazen düşlerde karşına çıkar
dostların, değişik söylem, görünüm ve yaşanmışlıklarla. Beş-on dakika süren o
düş içinde; ayları, yılları geçirip, dolu dolu yaşarsın. O, beş-on dakikalarda;
aylarca, yıllarca sürecek mutluluklar yaşar, kahkahalar patlatır bazen de
çığlıklar atarak ter içinde uyanırsın. Düşlerde ne zaman, ne mantık
aramayacaksın!.. O başlangıcı ve sonu olmayan zaman tünelinde; bir bakarsın
çocuk olmuş ana kucağında, bir bakarsın kucağına almış seviyorsun torununu…
Okul günü buluşmalarını da bu düşlere benzetirim ben. Bir
birliktelik düşünün ki, üç kuşak bir araya gelmiş;
öğretmeni-öğrencisi-öğrencinin öğrencisi… Karşına çıkanı tanımak, onu kırmamak
için unutmamış görünüp belleğine yüklenir insan, hı hı deyip gülücükler
gönderirsin tanıyamadığın yüzlere, eski feri kalmamış gözlere… Ta ki, siyah
beyaz görsellerde birliktelikler ve ortak yaşanmışlıkları dillendiren anılar
ortaya çıkıp tan ağarana dek.
Artık sen, sen değilsin o zaman tünelinde, bazen bir çocuk,
bazen öğretmen karşısında mahcubiyet içinde 60’lık bir öğrenci, bazen
anne-baba, bazen meslek sahibi bazen de …
Aslında bizim okul buluşma günlerimiz, diğer okul günleri ve
diğer meslek grubu buluşmalarından oldukça farklı. Çünkü, biz sıradan bir
ortaokul, sıradan bir lise değildik. Bizler, okula kabul edildiğimiz günden
yani 12 yaşımızdan beri her gün kendimize “ben öğretmen olacağım” demeye
başlamıştık. Artık sınıf arkadaşlarımız, bizim meslektaşlarımız,
öğretmenlerimiz de bizim birer rehberimiz, birer rol modelimizdi… En önemli
farklılığımız da, biz günün 24 saatini birlikte ve neredeyse düşlerimizi
bile ortak yaşıyorduk.
Oysa diğer okullardaki öğrenciler ancak lise son sınıfta girecekleri
sınav sonucuna göre meslek seçebilirlerdi. Yani en erken 18 yaşında… Benim pek
çok yararını gördüğüm, yatılı okumak ve erken yaşta meslek seçiminin iyi mi,
kötü mü olduğu soruları/konuları tartışılabilir, tartışılmalıdır da. Ama biz:
Hani derler ya; Niyet etmek yolun yarısıdır./ Başlamak
bitirmenin yarısıdır. / Erken kalkan yol alır.. özdeyişlerinden
kendimize pay çıkarırcasına 12 yaşımızda mesleğimizi belirlemiş, geleceğimizi
bunum üzerine yapılandırmaya başlamıştık. İşte farklı oluşumuz bundan.
Bence bu farklılığımız, okul buluşma günlerimizi daha da
coşkulu kılıyor. Bu nedenle de, bir yıl sonrası buluşmamızı iple çeker durumda
oluyoruz sürekli…
Hayat bir anlamıyla, zıtların birliği dediğimiz, hem
üzüntüyü hem sevinci bir arada yaşamakta olduğumuz bir düzenektir. Her yılki
buluşmamızda bir doğa yasası gereği, bazı değerlilerimizin aramızdan ayrılmış
olması bize derin üzüntüler verse bile, “hayat devam ediyor” deyip
birlikteliğimizi; sevinç, coşku ve mutluluklarımızı paylaşarak geçiriyoruz.
Hep birlikte sağlıklı mutlu buluşmalara…
Emin Toprak- DOSTÇA
Bu yazı
Radikal Blog’da:
http://blog.radikal.com.tr/yasam/okul-gunu-bulusmalarinda-gecmise-bakis-101244
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder