asgari ücret etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
asgari ücret etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2022 Cuma

Nereden nereye!...


Ü
lkemizi 20 yıldan beridir "İtibardan tasarruf olmaz" diyen bir anlayış yönetiyor. Az gittik uz gittik bir de dönüp baktık ki, ülkemizde çalışan nüfusun ancak yarısı asgari ücret alabiliyor hem de 'en asgari' şartlarla yaşamaya çalışıyor.

Tabii ki her ülke ve yurttaşları itibarlı olmalı. Ancak itibarlı olması için o ülke halkı, öncelikle barış ve huzur içinde yaşamalı. Doğayı ve içindeki tüm canlılar ile kaynakları korumalı. Devletin ekonomik-sosyal hizmetleri de eşitlikçi bir anlayışla herkese ulaştırılmalı.


Bir ülke, ancak komşu ülkeleriyle ve uluslararası ilişkilerinde tarafsız ve barışçı bir dış politika izlediğinde güvenilir ve itibarlı olabilir. 


Fakat ülkemiz yönetimindeki egemen anlayış itibarı: 'gösteriş yapma' olarak düşünmektedir. Bu düşünceyle: binlerce dönüm üzerine kurulu bilmem kaç odalı onlarca sarayda... Bu sarayların şatafatlı salonlarında kurulan sofralarda... Onlarca özel uçak, zırhlı makam aracıyla çıkılan gezilerde, trafiği altüst eden özel eskortlu koruma ordusuyla itibar aramaktadır bu anlayış. 


Ve son örnek daha: 


6 Aralık günü Katar'da 'FIFA 2022 Dünya Kupası Finali' Arjantin-Fransa arasında oynandı ve Arjantin şampiyon olmuştu!.. 

Ancak, Arjantin Devlet Başkanı bu önemli şampiyonluk karşılaşmasını evindeki TV'nin başında izlemişti! 

"İtibardan tasarruf olmaz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve heyeti ise: "İşte itibar budur" dercesine, lüks dev uçakları, zırhlı araçları ve güvenlik sağlayıcıları Katar'a giderek tribünde yerlerini almıştı.

Yani bu anlayış, ülke nüfusunun yarısının açlık sınırında ve 'asgari' şartlarda yaşadığını hiç düşünmüyor.

Yani bu anlayış yurdumuzda; “Bir tarafta açlığın, diğer tarafta lüksün hüküm sürdüğü bir düzen" kurmuştur…

***


Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşmasını duydunuz mu? 

Erdoğan; “Sırtımızda devletin küfesi var” diyerek, işçi temsilcilerinin kabul etmeyip imzalamadığı 2023 yılı asgari ücret tutarını belirledi ve ilan etti. 

Ve bir de müjde verdi asgari ücretlilere...

Asgari ücretliler 2023 birinci ayından itibaren 8.500 lira alacaklarmış!

Yaşasın! 

Çünkü, herkes asgari ücretlilerin çok zor koşullarda yaşadığını söylüyor!

Bu hem bir gerçek hem de doğru... 

Fakat doğrunun daha doğrusu olduğu gibi, yoksulun da yoksulu var. 

Yoksul ve daha yoksullar da 84 milyon nüfusumuzun yarısı kadar! 

Yani, nüfusumuzun büyük bölümü henüz asgari ücret bile alamıyor! 

Yani bu durumda, asgari ücretlileri daha da şanslı oluyor!

Keşke, bu müjde açlık sınırında yaşayan herkesi kapsasaydı. 

Çünkü, ancak o zaman yarı-sosyal devlet olabilirdik.

Çünkü ülke nüfusunun yarısı, et yemez, süt içemez, faturaları icralık olmuş, çocukları aç, gençleri güvencesiz, işsiz, üniversiteli olanları barınak bulamıyor. ... 

Yakında yeni bir yıla gireceğiz o halde şimdi bu üzüntüleri bırakıp biraz da asgari ücretin verdiği/vereceği coşkuyla gülelim eğlenelim:

Asgari ücretli alacağı 8.500 lirayla (kur değişmezse), her ay: 455 Dolar!

Asgari ücretli alacağı 8.500 lirayla (kur değişmezse), her ay: 427 Euro! 

Asgari ücretli toplam yıllık geliri ile (kur değişmezse): 5.460 Dolar! 

Asgari ücretli toplam yıllık geliri ile (kur değişmezse): 5.100 Euro!

ALABİLECEK!..

Yaşasın! 

Daha ne olsun ki!

Sırtımızda dert dolu bir küfe ile Nereden Nereye!...  

Peki sizce, 20 yıllık bir iktidarın yurdumuzu böylesi bir toplumsal yaşama kavuşturması az bir şey mi? 

Bazı münafıklar da Erdoğan'ın asgari ücret ilan ederken: “Bakanım ve TİSK’e teşekkür ederim." demesini, fakat emekçiler ile temsilcilerini anmadan konuşmuş olmasını yadırgadılar! 

Sanırım bunlar, Özal'ın: "Ben zenginleri severim!" dediğini unutmuş, o halde biz hatırlatıp ve soralım: 

Erdoğan emekçilerden yana değil de onların ürettiği + değerlerle zengin olmuş olanlardan yani işverenler ve patronlardan yana olması neden yadırganıyor ki? 

Erdoğan'ın bir de halkı gözleriyle etkileyen bir Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati var ki... O, "Kur Korumalı TL Vadeli Vadeli Mevduat" modelini bularak ülkemizi hak ettiği yere getirdi.

Bakınız, burası çok önemliNebati'nin, 20 Aralık 2021 gece yarısında apansızın bulmuş ve uygulamış olduğu o formülle hazinemiz boşalmıştı... Ve fakat, durum döviz zenginlerimizi ihya etmişti.

Daha ne istiyorsunuz ki? 

Yetkiyi bir daha verin bu kardeşinize de olsun bitsin!


Emin Toprak - DOSTÇA

         Diğer yazılarım için tıklayınız 


16 Aralık 2022 Cuma

İnsanca yaşamaktan en az payı alanlar


22 Avrupa ülkesinin 'asgari ücret’ alanlarını; nüfus içindeki oranlarına göre listeleyen bir araştırmada (yüzde 36'lık oranıyla) Türkiye açık ara birinci (yani asgari ücretlisi en çok ülke) olmuştur. 

İkinci sırada da (%15.2)'lik orana sahip Slovenya bulunmaktadır. Listenin en sonunda yer alan ülkelerden Belçika (%0.9), İspanya ise (%0.8) puana sahiptir.  

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 9 Aralık 2022 günü bir müjde verircesine açıklamada bulundu: 

"Türkiye'de çalışanların içerisinde asgari ücretlilerin oranının yüzde 60 değil, yüzde 38 civarında ..." 

Oh be asgari ücretli sayısı yüzde 60 değil yüzde 38 imiş!... 

Ne mutlu bize!...  

Asgari ücret, adı üstünde yaşamak için gerekli olan en az ücret demektir. Yani daha açıkçası insanca yaşamaktan en az pay almak demektir. Artık bu en az ücretle nasıl yaşanırsa ve böylesi yaşamaya ne denirse sizler düşünün.

Oysa bizim ülkemizin çok iklimli coğrafyası, verimli toprakları, çokça yeraltı-yerüstü zenginlikleri, büyük bir genç nüfusu var. 

Peki ülkemiz neden yoksullukta birinci olmuş?

Bu soruya cevap olarak belki bir çok neden sayabiliriz ben sadece üç tanesini anımsatmak isterim.

Görün bakalım bu yoksulluk dedikleri şey kimleri kimleri besliyor:  

BİR: Biliyorsunuz ki, yandaş bir azınlık kazansın diye yurdumuzun 'ekmek teknesi' sayılan fabrika, maden ve arazileri birer birer, adrese teslim ihalelerle ve yok pahasına satıldı. İşte oralarda ekmek parası kazanan insanlarımız şimdi işsiz kaldı.
 
İKİ: Aynı yandaş azınlık kazansın diye bu kez ülkenin geleceğine, 40-50 yıl süreli kapitülasyon şartlarıyla ve dolar garantili ipotekler koydular. Böylece, maliyetinin 5-10 katı fiyatlarla: tüneller, köprüler, yollar, hastaneler, havaalanları yaptırdılar. Ülke ipotekli, torunlarımız borçlu. 

ÜÇ: Kürt sorunu ülkemizin en önemli toplumsal sorunudur. Ve bu sorun ancak eşit vatandaşlık hakları sağlanarak barışçı bir çözüme kavuşturulabilir. Ve bu demokratik çözümün hiçbir faturası yoktur. Ama bu barışçı çözüm yerine, zorla yani yok ederek çözüm istendiği için kırk yıldan beridir çatışmalar sürmektedir. Ve bu inat yüzünden ülke bütçesinin çok büyük kısmını bu çatışmalar tüketmektedir. Yani bütçemiz, ölüm makinaları için bomba, top ve mermi olmaktadır.

İşte bu yüzden yıllardan beridir gençlerimiz umutsuz, güvencesiz, işsiz, ana-babalar üzgün, çaresiz. Bu yoksul halk hem yokluk, üzüntü, sıkıntı çekiyor hem de vergi veriyor. Bu vergilerle yokluk yaratan ihalelerin bedelleri, müteahhitlerin ve ölüm araçlarının kabarık faturaları ödeniyor. 

***

Takvimler 8 Mart 2019'u gösterdiğinde, ülkemizin gündemi, bugünkü ile tıpatıp aynıydı. Yine enflasyon, yine çarşı-pazarda pahalılık, yine işsizlik  ve yine sınırlarımızda askeri operasyonlar vardı.

Yer: Sivas, kürsüde: AKP Genel Başkanı-Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan. Bilirsiniz Erdoğan, aynı zamanda da bir ekonomisttir. İşte bu kimliğinin ona verdiği özgüven içinde konuşuyor ve dolaylı anlatımlarla diyor ki: 

"Ne diyorlar; domates, patlıcan, patates, sivri biber… Düşünün bir merminin fiyatı nedir, düşünün. Kalkıyor patates, soğan, domates, bunlarla konuşuyorlar. Bizi George, Hans bir yerlerden vurmak istiyor, bunlar da George Hans'a ön ayak oluyorlar..."

Takvimler 6 Aralık 2022'yi gösterdiğinde, ülkemizin gündeminde yine enflasyon yine çarşı-pazarda pahalılık yine işsizlik ve yine sınırlarımızda askeri operasyonlar vardı.

Yer, TBMM, kürsüde: AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli vardı. Canikli de enflasyon, pahalılık, işsizlik ve askeri operasyonlara çare olsun diye hazırlanmış olan "2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi" hakkında açıklamalar yaparken şimdiye kadar halktan gizli tutulan çok çok önemli bilgilerin itirafçısı oluyor.   

Nurettin Canikli 2023 bütçesini savunurken bakın neler anlatıyor: 
“...Güvenlik harcamalarını da yapıyor arkadaşlar. Çok konuşulmuyor, çok gündeme gelmiyor ama bu toprakları savunmak için çok büyük paralar harcıyoruz. Türkiye 3 ülkede toprak bütünlüğünü sağlamak için bugün asker bulundurmak zorunda ve güvenlik için çok büyük paralar harcanıyor.  F-16'lardan atılan akıllı mühimmatın tanesi 400 bin dolardan 1,2 milyon dolara kadar çıkıyor. En son yerli olarak geliştirdiğimiz nüfuz edici bombanın bir tanesinin maliyeti 1,2 milyon dolar. FIRTINA obüslerinden sık sık atılan, çok namlulu roketatarlardan atılan bir mühimmatın maliyeti 5 milyon dolar. En ufak bir operasyonda binlercesi atılıyor. Bunu şunun için söylüyorum: Yani bütün bu gelişmeler sağlanıyor, bütün bu harcamalar yapılıyor, 200 milyarlık enerji sübvansiyonu yapılıyor...” dedi. 

Anlaşılsın diye tekrar etmek istiyorum: 

"F-16'lardan atılan akıllı mühimmatın tanesi 400 bin dolardan 1,2 milyon dolara kadar çıkıyor. En son yerli olarak geliştirdiğimiz nüfuz edici bombanın bir tanesinin maliyeti 1,2 milyon dolar. FIRTINA obüslerinden sık sık atılan, çok namlulu roketatarlardan atılan bir mühimmatın maliyeti 5 milyon dolar. En ufak bir operasyonda binlercesi atılıyor..." 

Duydunuz mu? 

Şimdi merak edenler, önce çok basamaklı sayılarla işlem yapan çok fonksiyonlu bir hesap makinesi bulsun. Önce dolar, sonra da TL olarak bilmem kaç basamaklı sayıları sıralasın...  

Şimdi anladınız mı? 

Hani, ülkemizde hiç savaş yoktu?

Hani, barış isteyen hainler uydurmuştu savaşı?

Halâ savaş yok mu diyorsunuz?

Peki, Canikli'nin söylediği F-16, FIRTINA obüsü, çok namlulu roketatarlar ile ne yapılıyor? Bu uçak, bomba, mermi ve mühimmatlar, birer savaş aracı ya da ölüm makinesi değil mi? 

Demek ki askerlerimiz, 3 komşu ülkenin topraklarında savaş araçları kullanıyor. 

Şimdi daha da netleşti:

Ülkemizde acıların, pahalılığın, yoksulluğun, işsizliğin neden azalmadığı, enflasyonunun niçin üç hanelere çıktığı, ülke kaynaklarının nasıl peşkeş çekildiği, yandaşlardan alınan sembolik paraların da hangi karadeliklerce emildiği ve bu bütçenin kimlerin/nelerin bütçesi olduğu... 

Hani, Erdoğan demişti ya: ‘Düşünün bir merminin fiyatı nedir, düşünün! 

Ben çok düşündüm ve cevap veriyorum: 

Evet, mermiler hem çok pahalı hem de öldürüyor. Oysa Barış bedava hem de yaşatıyor!

Kim bilir belki bugünlerde belki de uzak olmayan yarınlarda, Erdoğan ve Canikli gibi başka yetkililer de ortaya çıkar. O yetkililer de ölen canları, yanan-yıkılan köy ve kentlerin, yok edilen doğal yaşamları sıralamasını yapar ve faillerin listesini çıkarır. 

Daha sonra da evlerinden çıkarılan Afrin halkının yerine yerleştirilenler ve ÖSO'nu kurmak, beslemek, maaşa bağlamak, savaştırmak için halkın vergilerinden toplanmış olan bilmem ne kadar milyon/milyar dolarları da açıklayıverirler. 

Uzak değildir, elbet gün dönecek, 'cezasızlık' uygulanan suçlular tek tek bulunup, yaptıklarının hesabı bağımsız yargı tarafından sorulacaktır! 

Emin Toprak - DOSTÇA

         Diğer yazılarım için tıklayınız 

17 Aralık 2021 Cuma

Lira mı yoksa Dolar mı?


Hem AKP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir politikacı. Bilindiği gibi politikacılar, verdikleri sözlere bağlı kalıp kalmadıklarıyla değerlendirilirler. 

20 yıllık iktidarın tek adamı olmayı başaran Erdoğan, yıllar öncesinde: "İtibardan tasarruf olmaz!" demişti. 

Hakkını yemeyelim! O, küçük bir grup için bile olsa, sözüne sadık kalmış ve bu küçük grubu zenginleştirmek, itibarlı(!) kılmak için nice görkemli törenler düzenlemiş, çokça riskler almıştır. 


O, bir Karadenizli olduğu için inşaat işlerini seviyordu. Öncelikli kılınan bu küçük grubun çoğu da inşaatçıydı. 


O, yetkileri çok olan tek güçtü ve zenginleri de seviyordu. KHK'lar çıkarıp  buyruklar vererek, inşaatçılara engel olan tüm pürüzleri yok etti:

 

Bazı müteahhitlere adrese teslim ve daha kârlı ihaleler vermek için iki yüz bilmem kaç defa ihale kanunu değiştirildi. 


Ayrıca, onların vergi borçları silindi, onlara bazı vergi muafiyetleri de sağlandı. 


Bu güçlü desteği alan müteahhitler daha güvenli olarak işe başladı:


Miras, çevre ve imar yasalarına uymasa bile, daha sonra uydurulacak olan bilmem kaç bin odalı yazlık kışlık sarayların yapımına başlandı ve bitirildi. Bu sarayları gezip görmedim, fakat görüp söyleyenlerden, fotoğraflayıp yazanlardan öğrendiğime göre:


Bu saraylar, masallara konu Ortaçağ şatafatıyla döşenmiş, donatıları altın varaklarla süslü, ipek kumaşlar, halılar, kristaller cömertçe kullanılmış. Yerleşkenin, kurulu sofralarında, her kuşun eti yenir, hiçbir kuşun sütü eksik olmazmış. 


Bu sarayların bir uçaklık yolcuları için bir uçak filosu kalkıp inermiş. 


İşte itibar dedikleri de bu olsa gerek. 


Şimdilik bu saraylar mutlu-mesut yerlerinde dursunlar, biz biraz da başka yerler bakalım:


Karun gibi zengin olan müteahhitler, zenginliklerini korumak için gizli-açık yollarla çok uzaklarda "offshore" hesaplara aktarıyor, sonra bu paraları sorgusuz sualsiz aflarla aklayarak geri getiriyor ve yollarına devam ediyorlardı. Bakınız, bu zinde parasal güçler ve inşaatçı iktidar el ele vererek, halkımız ile çevremiz için daha neler neler yaptılar: 


Çokça kentimize öğrencisi çok, fakat öğrenci yurdu ve öğretim üyesi çok az olan üniversiteleri kondurdular. Böylece öğrencileri devlet destekli  tarikat yurtlarına teslim ettiler! Sonra da lise eğitimi bile verilmeyen bu üniversitelerden nice diplomalı işsiz, nice özgüvensiz, mutsuz genç mezun ettiler. 


Dağları, dereleri, gölleri, ırmakları, madenleri, fabrikaları itibarlı ortakları arasında paylaştırdılar. Ve toprağı zehirleyip, EKO sistemi bozup, tarımı, hayvancılığı yok noktasına getirdiler.  


Ve Deli Dumrul'u şaşırtan, ona fark atan bir sistem buldular. 


Bir gömü bulmuş gibi sevindiren sistemin adı: "Yap-İşlet-Devret!".


Sloganı ise: "Beş kuruş bile vermeden büyük işler yaptırmak!" Ve çok kazanmak!


Bu sitemle, beşli müteahhit grubuna adrese teslim ihalelerle; yollar, köprüler, tüneller, hastaneler, havaalanları yaptırıyordu. 


"Bu işlerin hiç gizlisi saklısı yoktur" demek için de ekranların önüne çıkıp; teslimat günü, ödeme şekli, şartları ve bir de hatır-gönül indirimi olsun, herkes görsün diye "şark pazarlığı" yapılırken tokalaşan eller onlarca kez sallanıyordu. 


Aslında eğer istenmiş olsa, bu şark pazarlığı sonucunda kesinleştirilen ücretler, birkaç yıl içinde taksit taksit ödenebilirdi. Fakat, istenmedi! 


Hani, "Beş kuruş bile vermeden" iş yapılacaktı ya!    


Deli Dumrul'u bile şaşırtan bu sistem, aslında Osmanlı'yı iflas ettiren bir kapitülasyon yöntemi idi. Bu sistemle, borçlar, yıllar sonrasına ertelense de geometrik bir artışlarla 'tahsil' edilirdi. 


Müteahhit alacakları için lira yetersiz görülerek elenmiş, bunun yerine o günkü dolar endeksli ve olası enflasyon artışlarıyla güvence sağlanmıştı. 

  

Ayrıca, olası risk ve uyuşmazlıklar olduğunda, hak arayışları için ülkemiz mahkemeleri değil, uluslararası mahkemeler yetkili kılınmıştır.


Böylelikle, 40 yıl sonra da bu sömürgen, patronların torunları, şimdiki sessiz 80 milyonluk halkın torunlarından dolarlar alacaktır. 


İşte, Deli Dumrul bu hinlikleri düşünemediği için şaşkın ve üzgün!  


***


Sayın Erdoğan, bir ay aralıklı iki konuşmada sistemini tanıtırken: 

  • 19 Kasım günkü 'Gençlerle' buluşmasında: "Bizim 'yap-işlet-devret' diye bir prensibimiz var. Pazarlığımızı yaparız, 15 sene, 20 sene belki daha fazla, bu şehir hastanesini yaparlar, işletirler ve bu yaptığımız anlaşmaya göre de 15 sene sonra, 20 sene sonra hastaneyi nereye bırakırlar, devlete bırakırlar ve bizim cebimizden de bir kuruş çıkmaz... Ben ekonomistim, siz ne kadar kaynak oluşturursanız, devletin kasasından da bir kuruş çıkmaz." 
  • 16 Aralık (dün) asgari ücret açıklamasında da: "Geçmişte asgari ücret şu kadar dolardı, şimdi öyle olsun dememek lazım. Bu çalışanları istismar etmek demektir. Sormak lazım, eskiden sizin zamanınızda maaşlar dolar mıydı?" demişti. 


O halde biz vatandaş olarak Sn. Erdoğan'a soralım: 


Peki, vermiş olduğunuz sayısal garantiler tutmadığı için her yıl hazineden verilen dolarlar kimin cebinden çıkıyor, bunlar kimin parası?


Peki, müteahhit alacakları için sizin buyruklarınızla: Dolar + Enflasyon +Uluslararası mahkeme güvencesi verilerek 40 yıl sonrası geleceğimize ipotek konmamış mıydı? 


Peki, sizin buyruklarınızla 40 yıl sonra doğacak torunlarımız, lira ile değil de dolarla borçlandırılmamış mıydı? 


Ve özetin özeti son soru: 

Size ve tanışlarınıza itibar sağlayan birikimler acaba, Lira mı yoksa Dolar mı?


Emin Toprak- DOSTÇA

Diğer yazılarım için tıklayınız