Milattan önce (M.Ö) 470 yılında Atina'da dünyaya geldiği söylenen bilge düşünür Sokrates:
“Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözüyle egoya dur demiş ve toplumun her bireyini önemseyen bir anlayışı insanlığa sunmuştur.
Sokrates, çarşı pazar gezip toplanan insanlara bilgi ve düşüncelerini anlatmazmış. O, kendisini iyi bir dinleyici ve söz dinlemez bir “at sineği” kabul eder, 'at gözlüğü' ile yol alanlarla yani cehaletle savaşırmış.
Ve o, her insanın değerli olduğunu bilir, tüm toplumsal sorunların da ancak birliktelik sağlayan dayanışmalarla çözüm bulacağını düşünürmüş.
Bu nedenle bireylerin, yaşamdaki olumsuzlukları sorgulayıp yorumlamasını, bunları giderici çözümler önermesini/ üretmesini ... yani kısaca: 'Bu benim buluşum/görüşüm!' diyebileceği bir iz bıraksın istermiş.
Bu görüşler toplumların tekçi anlayışla değil ancak; özgürce düşünen, farklı farklı özgün eserler üretenlerin çoğalması ve onların oluşturduğu güçlü sinerjiyle gelişebileceğini kanıtlamıştır.
Sokrates en önemli aracı sorularıdır.
O, hazırladığı sarsıcı sorularıyla uyuşuk insanları bile, kışkırtır, rahatsız ve tahrik ederek canlandırıp düşündürürmüş.
Böylelikle toplum; çeşitli özgünlükleri olan, özgüvenli, olup bitenlere ve çevrelerine duyarlı, farkındalık kazanmış çokça kişi kazanmış olur.
Yani bu kişiler de artık birer soran, sorgulayan, düşünen ve üreten 'at sineği' olmuşlardır.
Tabii ki at sinekleri çoğaldıkça, sömürücü zalim egemenler ürker, korkar ve geleceklerini düşündükçe de uykusuz kalmışlar!
Ve hemen Sokrates'i: "Devletin ‘resmî Tanrılarını’ tanımayıp yeni Tanrılar icat ettiği, türlü fikirleriyle gençleri 'yoldan' çıkardığı..." gerekçeleriyle bir hain-düşman ilan edip kuklaların karar verici olduğu 'Halk Meclisi'nde yargılamaya başlarlar.
Sokrates, onları dinler ve hiçbir yılgınlık göstermeden:
"Ben Tanrının devletin başına tebelleş ettiği bir at sineğiyim; her gün her yerde dürtüyor, uyarıyor, azarlıyorum, ardınızı bırakmıyorum.” der.
Ve M.Ö 399 yılında baldıran zehri içirilerek ölüme mahkûm edilir!
Evet Sokrates ölür ölmesine de onun açtığı aydınlık yol ve yöntemlerle at sinekleri her gün daha da artarak çoğalmış, o zalimleri ve onları koruyan devletlerin başına tebelleş olmuşlar. Ve onları aralıksız olarak; dürtmeye, uyarmaya, azarlamaya, huzursuz etmeye devam etmişler.
***
Şimdi de M.Ö yaşanmışlıkları unutmadan, biraz da yurdumuzun olup-bitenlerine bakalım.
20 yıllık yorgun iktidar, ülke kaynaklarını peşkeş çeke çeke bitirmeye çalışıyor. Halkımızın milyonlarcası; işsiz, güvencesiz kalmış, "Askıda ekmek-Askıda fatura" (sadakalar) ile tanışmış, icra ve iflas yaşamıştır.
Yasama-Yürütme-Yargı tek kişinin eline geçmiş. Ülkeyi hukuktan yoksun bir korku iklimi sarmış. İlkeler ve ikili görüşmelerle sürdürülmesi gereken dış politika: "Bir gece ansızın gelebilirim" korku anlayışına bırakılmış. Seçilmiş suçlulara cezasızlık uygulanmaktadır.
İşte güven yoksunu olmuş bu iktidar, ülkeyi ancak: korku, panik, kaos, çaresizlik yaratan algılarla yönetmekte, yani yönetememektedir.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak: 'memnun olmayan' fakat algılarla uyuşturulan, dur bakalım ne olacak diye bekleyerek korunduğunu sanan halk, çok büyük bir sayısal çoğunluğa ulaşmıştır.
Görünce, bu gülmeyi unutmuş; asık suratlı, cılız, güvencesiz, çaresiz milyonları ürker, korkar, şaşarsınız!
Ve, bu mutsuzların seçimleri kazanması bir zorunluluktur! -dersiniz
Demek ki halkımızın olacak genel seçimi bir fırsata çevirmesi, 20 yıl sonunda oluşan yokluk ve karanlıklara dur demesi yakındır!.
Evet! Doğru...
Tabii ki, halkın bunu başaracak bir sayısal gücü var!
İyi güzel de peki, bu nasıl olacak?
Çünkü, sarsıcı soruları ve 'at sineği' becerileriyle çoğunluğu canlandırıp, düşündürerek 'at gözlüklerini' çıkartabilecek 'Sokrates' insanlarımız çok az!
Çünkü, henüz ülkemizde 'memnun olmayan' halkın istek ve beklentilerini gören anlayan, birlik-beraberliği sağlayan: demokrasi-özgürlük-eşitlik ... gibi değerleri önceleyen iktidara aday parti/partilerimiz yok!
Olan partiler de sadece kendi anlayışları sınırları içindekileri görebilen bir 'gözlük' takarak yol alıyor.
Bunların dizi dizi toplantılar yapmaları, iktidarı hiç beğenmediklerini söylemeleri çok da anlamlı değildir.
Çünkü bunların 'Yeter!' diyecek cesaretleri yok.
Çünkü bunlar, bugün beğenmedikleri iktidarın, yarınki Vatan-Millet-Sakarya! sözlerine kanar ve onların "yerli-milli" iç-dış siyasetlerinde buluşurlar.Çünkü bunlar, çok samimiyetsiz buldukları bu iktidarın; anayasa değişikliği, parti kapatma, kayyım atama, 'ötekileri' tutsak alma, savaş tezkerelerine, dokunulmazlık kaldırma, cezasızlık uygulama ve ... isteklerine koşa koşa evet demişti/diyebilirler.
Kolay gelsin, işimiz çok zor!...