Gündemimizde
önemli bir yer tuttu dershane tartışmaları. Ben de bir eğitimcinin bu konuya
kayıtsız kalamayacağı sonucuna vararak yazıyorum.
Nedir dershane?
Basit bir şekilde:
“Dershane, 4
(dört) seçenek arasından ‘x’ sürede doğru cevabı bulabilmeyi öğreten bir
kurumdur.” (dersek az çok doğru bir tanımlama yapmış sayılırız, bu da şimdilik
bize yeter). Bu kurumların ana eğitim yöntemi, belleği güçlendirerek
ezberletmek...
Dershanelerin
işlevlerini sürdürtmek, reklam yapıp gelişmek için;
1.
Lokomotif olacak başarılı öğrenciler bulması, onlara “ücretsiz okuma” olanağı
sağlaması,
2.
İletişim becerileri güçlü, alanını iyi bilen, isteklendirme (motivasyon) yapan,
belleği zorlayan öğretmenler bulması,
3.
Hitap ettiği yaş grubuna uygun merkezi bir konum ve donanıma sahip olması,
… gerekir.
İşte bugün
yurdumuzda, dershaneler bulmuş oldukları lokomotif öğrenci ve öğretmenler
sayesinde muazzam bir rant alnı oluşturdular.
Sınırlı sayıda
kapasitesi olan okul-üniversite-bölümlere girebilmek için “insanların en
değerli varlıkları olan çocuklarla”, acımasız bir yarış başlattılar.
Ve bu yarışta
gizli bir sömürü çarkı kuruldu. Bu sömürü çarkının itici gücü, başarılı olan
öğrenciler kullanılarak yapılan reklamlardır. “O kazanmışsa benim çocuğum neden
kazanmasın” ”benimkinin nesi eksik” “o çocuk X dershanesine gidiyormuş” “…
sınav birincileri ‘X’ dershanesine gitmiş”…
Hedeflediği
okul-üniversite-bölümlere giremeyecek çoğunluğu oluşturan öğrencilerden alınan
ücretlerle kurumlar tatlı kârlar elde ediyor. Yani amacına ulaşamayacak
öğrenciler sayesinde bu saadet zinciri oluşturuluyor. (Saadet zinciri kurma “X” dershanesinin
politikası değildir. Bu sistemin uygulamasıyla ortaya çıkan sonuçtur.)
Kısaca formüle
bağlayacak olursak, sınavı kazanamayan öğrencilerin parası ile saadet
zinciri oluşmaktadır.
Dershane olgusunu,
fen bilimlerinde gerekircilik (determinizm) dediğimiz neden-sonuç
ilişkileri içinde ele aldığımızda; dağ fare doğurmuş veya eğitim sistemi
dershaneleri doğurmuş diyebiliriz.
Şimdi,
dershanelerin yaratıcısı olan sistem diyor ki “seni yok edeceğim!”
İşte gündem bu,
işte kavga bundan çıkıyor. Sen önce besle büyüt sonra olmadı seni yok edeceğim
diyeceksin, onlar da buyur, işte boynum mu diyecek?
Milli Eğitim
Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin “Dershanelerle ilgili çok ayrıntılı
çalışmalar yaptık çalışmalar sonucunda dershanelerin eğitim sistemine verdiği
hasar rahatsızlık eksiklik tespit edildi. Dershaneler milli eğitimin 12 yıl boyunca
verdiği kazanımları bir kenara bırakıyorlar, çocukları test tekniğiyle
cevapları verdiği bir kuruma çeviriyorlar. Milli eğitimin uyguladığı politikayı
rahatsız eden sıkıntıya sokan bir eğitim kurumu halini aldı. Öğrenciler
dershane ve okul öğretmenlerini kıyaslamaya başlıyorlar.” (15 Kasım 2013
MEB Müsteşarı Yusuf Tekin, 24 TV'de…)
Sayın müsteşarım, “Dershaneler milli eğitimin 12 yıl boyunca verdiği kazanımları bir kenara bırakıyorlar, çocukları test tekniğiyle cevapları verdiği bir kuruma çeviriyorlar.” Teşekkür ederim, tespitlerinize tümüyle katılıyorum.
Ancak tam da yeri
ve zamanı geldi sorumu sormaya. 2003-2004 öğretim yılında İmam Hatip
Liselerindeki toplam öğrenci sayısı 97.489 iken 2012-2013 öğretim yılında
475.238’ e çıkarak %469 oranında artmıştır.( http://blog.milliyet.com.tr/anadolu-liseleri-neden-kimsesiz-kaldi--ya-imam-hatipler-/Blog/?BlogNo=427950)
- Bu kadar hızlı büyüyen okullarımızda soru-cevap ve ezberleme yöntemi dışında hangi eğitsel yöntem uygulanmaktadır?
- Bu yöntemle yetişip “araştırmayan, incelemeyen, sorgulamayan…” gençlerimiz ve yetişkinlerimizle 10 yıllar sonra ne yapacağız?
- Ülkemizin şimdi dershaneler nedeniyle karşılaştığı güçlüklerin 10’larca katıyla karşılaşınca ne yapacağız?
MEB
dershanelere sorunları çözmek için 3 seçenek sunmuş:
1.
Özel okula dönüş,
2. 2
yıllık Açık Lise ol.
3.
Burslu öğrenci desteği, arsa vb. kolaylıklar sağlama.
Gerçeklerimiz ise:
“Özel
okula dönüş” olursa;
dershane şimdi 3000 lira istediği öğrencisinden 20.000 veya 30.000 Lira
isteyecek, (Bakanlık burs desteği ile gönderdiği her öğrenci için 3.600 Lira
verecekmiş). Peki şu anda özel okulların birkaçı dışında büyük çoğunluğu
kontenjanını dolduramıyorken, dönüşüm geçiren bu dershaneler öğrenciyi nereden
bulacak?..
Hatırlarsınız bir
reklamda; mağaza görevlisi aradığı takım elbiseyi bulamayan müşterisine, “bari
bir gömlek verseydik” dercesine “2 yıllık Açık Lise ol” önerisi
de tıpkı “Özel okula dönüş” önerisi gibi, cinsiyetini değiştir
anlamına gelen bir öneridir. Ben cinsiyetimden memnunum dedikten sonra iş
bitmiştir. Bu işler demokrasilerde zorla olmaz, olursa da demokrasi olmaz.
Yukarıda yanlışlarına
kısmen değindiğimiz dershaneleri savunmuyorum. Bu kurumları kendi arka
bahçeleri yapmak isteyen kısmen de başarılı olanları da dillendirmedim, sınav
sorularını çalıp dershanelerinde pazarlayanları anlatmadım….(Gazete arşivleri
bu bilgilerle dolu). Hakkını yemeyelim, sadece kurallara uyan pek çok
dershanemiz de var.
Mevcut yönetim
iktidara gelmeden önce de Dershaneler Sorunu vardı. 11 yıldan beri
iktidar olmalarına karşın bu sorunlar azalmadı artarak yayıldı. Kapatacağım
dedikleri dershanelerin sayıları katlanarak çoğaldı.
Öyle ise, bizim de
sorma hakkımız doğdu:
Dershaneler
Sorunu için şimdiye kadar ne yaptınız, hangi önlemleri aldınız ki bu denli
yaygınlaştırdınız?
Dershanelere
duyulan ihtiyacı eğitim sisteminin yöntem ve felsefesi yaratmıştır. O halde bu
kurumlara duyulan ihtiyacı, okullara yönlendirme ve sınav sistemini
değiştirerek, ülke çapında fırsat eşitliğini sağlayarak, … Böylece veli ve
öğrencilerin dershanelere ihtiyaç duymayacağı bir ortam yaratarak veya ekonomik
sistem deyimi ile talebin yok edilesini sağlayarak çözebiliriz.
Şimdi ise, tıpkı
kurtla kuzu hikâyesinde olduğu gibi, Dağın tepesindeki kurt, aşağıdaki kuzuya “suyumu
bulandırma!” deyişi ile bu sorun, çözülmez kör düğüm olur, merdiven altına
iner.
Aslında
dershaneler bahane bu bir bilek güreşi!..
Aynı yazı
Milliyet Blog'da:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder