(Önceki yazımızı
noktaladığımız yerden devam edelim.)
*
Son yıllarda
yaşanan; Hrant Dink, Roboski, Suruç, Tahir
Elçi, Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi, Yüksekova, Silvan, Lice, Şırnak, vb
katliamlar, bunlar için atılan çığlıklar, yakılan ağıtlar, tıpkı 15
Temmuz katliamında olduğu gibi içimizde yankı bulmaz, titremelere neden
olmaz, gözlerimizi nemlendirmez ve hep birlikte lanetlemiyorsak, hiç duygudaş
olabilir miyiz?
Acıların bile farklılaştığı,
yarıştırıldığı günler yaşıyoruz.
“Neden “aynı olaya” bakışımız bile ayrıştı,
uyuşmaz olduk?” Başlıklı bir yazı yazmış ve de bazı eleştiriler almıştım.
Bir arkadaşım haklı olarak: “Nasıl uyuşacak hocam! Olaylara bakışımız
aynı mı? Nereden baktığımıza bağlı… Bunu belirleyen değer yargılarımız da
farklı. Böyle olunca da uyuşma da olmuyor. Varsın uyuşmasın da zaten… “
diye yazmıştı.
Aslında o
yazım; farklı bakış ve değerleri yok saymak yerine, yaşadığımız iklimde bu
farklılıklara karşı gelişen toplumsal duyarsızlık ve duygudaşlığın azalmasına bir
eleştiriydi. Amacım; olaylar karşısında, duygudaş olmamak gibi önemli bir toplumsal
sorunumuzla yüzleşip çözümler aramaktı.
Demek ki
yeterince anlatamamışım. :(
***
Üst akıl
Her gün değişik
TV ekranlarında, meydanlarda, gazetelerde, arkadaşlar arasında, her ortam ve
her zamanda (Acaba dünyada başka benzeri var mı?!), saatler süren konuşmalar, yazılar,
görseller, ana konu: ülke sorunları.
Size göre doğru veya yanlış herkes görüşlerini dillendirir.
Ama içlerinde
birileri ile karşılaşırsınız ki onlar; kendi görüşlerini anlatacaklarına, üst
akıl denen bir kavramı hatırlatarak, tüm tartışma konularını ve olup
bitenleri, bu müthiş gücün bir yaptırımı olarak gösterip tartışmayı kitler,
böylece adeta, tartışanların tüm enerjilerini bitirmeye çalışırlar.
Benim yazılarımı
okuyup, samimi (fakat bana göre yanlış) eleştirilerde bulunan bazı dostlarım
var. Bu dostlarımın (bana göre) yanlışlarını anlamak ve anlatmak gerek… Hepimizin
çokça karşılaştığı bu dostlar genellikle benzer anlatımla şunları söylerler:
“Doğru güzel yazıyorsun da, fakat
tüm bu işleri; ‘Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’u gerçekleştirmek isteyen ABD ve dünyaya
hükmeden diğer güçler ve üst akıllar yapıyor... Onların amacı, Dünyayı ve Ortadoğu'yu
yeniden şekillendirmek paylaşmak… Yani
tüm bu yaşananlar ve bize izletilenler de birer senaryo...”
Ben de,
samimi olduklarına inandığım bu dostlarıma, eleştirileri için teşekkür eder, bu
söylemlerin hiç de ülkemiz yararına olmadığını belirten bazı anımsatmalarda
bulunurum.
İşte “çünkü” ile başlayan bazı anımsatmalarım:
Çünkü bu söylem, (BOP)’u yöneten üst akılın öylesine
yüce ve öylesine başa çıkılmaz, adeta doğal afet gibi, önlenemez bir tehlike, dev bir güç haline getirir ki, bu
da, ülke halkını pasifliğe, kaderciliğe, çaresizliğe, yılgınlığa götüren bir
söylem olur. (Ayrıca; dünyadaki tüm Kurtuluş Savaşları emperyalist amaçlı (BOP’u
isteyenler gibi) devletlere karşı verilerek kazanılmadı mı? Bizim yurdumuzda da bunlardan biri değil mi?)
Çünkü bu söylem, JİTEM artığı anlayışların,
kendilerini her şeyi yapabilir ilan etmelerine neden olacaktır. Böylece daha
rahat yargısız infazlar yapabilecekler, girdikleri şehir, köy ve evlerde;
nefret söylemi ile insanlara işkence edip onları aşağılayacak, yerlerde sürükleyecek,
teşhir edeceklere destek olan bir söylem.
Çünkü bu söylem, yurdumuzda yeşeren, canlanan solun
içine sızmış ve derin ilişkiler içinde olduğu söylenen Doğu Perinçek’in
medyasından pompalanan bir söylem.
Çünkü bu söylem, ''Nusaybin'de taş üstünde taş, baş
üstünde baş koymayın'' diyen Devlet Bahçeli’nin söylemi.
Çünkü bu söylem, mahkemelerce yargılanmayıp suçlu
oldukları kanıtlanmamış kişilerin hukuki açıdan “sanık” veya “şüpheli”
olduğu ilkesini unutturur, böylece yargılanmadan
binlerce “sanık” ve “şüpheli”nin infaz edilmesine onay veren bir söylem olur.
Çünkü bu söylem, iktidarın; sadece güvenlikçi
tedbirlerle yetinerek, tüm barışçı yolları
yok saymasına, yani sadece, polis, asker, tank, toma, top, bomba, tüfekle
ölümlere ve yıkımlara neden olan politikalarına destek anlamına gelen bir
söylem.
Çünkü bu söylem, insanların ne yapmalı, nasıl yapmalı
deyip çözüm arayışında bulunmalarını ve yaratıcılıklarını ortaya koymalarına
kelepçe olacak, böylece üst akılların, emperyalist amaçların işbirlikçisi baskıcı
yönetimlerin var olmasına fayda sağlayan bir söylem.
Çünkü bu söylem, süper güç, emperyalist güç, üst akıl
olarak tanımlanıp yerli ve milli işbirlikçilerini unutturan onların ortaya
çıkmamasına hizmet eden bir söylem.
Ve çünkü bu söylem, açıkça; “ben bu işe karışmayayım, bana ne,
benden uzak olsun…” diyemeyenlerin geliştirmiş oldukları ve arkasına
sığındıkları kolaycı bir savunma mekanizmasının söylemi…