19 Ağustos 2013 Pazartesi

GENÇ DOKTORLAR DERTLİ

Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezuniyet töreninde konuşan bölüm birincisi Berrak Taş "İsteyerek, istemeyerek öğrenci eğitimine yetişemeyen yetemeyen akademisyenlerimiz" diye söze başlayıp;
"…6 yılın sonunda sesimizi duyurabilme fırsatı bulmuşken koruyucu hekimliğin hiçe sayıldığı günümüzde bizler kendimizi uzman olmak zorunda hissediyor ve zamanımızı TUS kitapları arasında boğularak geçiriyoruz. Hekimlik sanatını en iyi şekilde icra edebilmemiz için tabii ki sonda da takacağız, kan da alacağız, mide de yıkayacağız. Ama hasta takip etmek yerine günlerimizi tıbbi sekreterlik yaparak, arşiv düzenleyerek, hastalara onay formu imzalatarak, doktor-hemşire- personel üçgeninde…" diye sürdürmüş.

Berrak Taş’ın konuşmasına cevap olarak Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samih Diyarbakır ise: “Benim bir sitemim olacak. O sözler arasında beni üzen bir iki cümle oldu. Bir kelimeyi öğretenin 40 yıl hatırı olan bir dine mensup olan insanlar olarak öyle zannediyorum ki öğretim üyelerimiz de hocalarımız da kendilerine bu diplomayı almalarında çok bilgiler öğretmişlerdir. Bu açıdan inşallah fikirleri ileri de değişecektir" demiş. (Kaynak DHA)

Görüldüğü gibi genç tıp doktoru mesleği ile ilgili olarak okulda almış olduğu eğitimi masaya yatırıp, eğitim sistemine çok önemli akademik eleştirilerde bulunmuş ve özele:
1.     Koruyucu hekimliğin önemsenmediğini,
2.     Tüm mezunların kendilerini uzman olmak zorunda hissettiğini,
3.     Kendilerini hizmet içinde geliştirip yetişmek yerine,  zamanlarının çoğunu TUS sınavlarına ayırmak zorunda kaldıklarını,
4.     Hasta takip etmek yerine, tıbbi sekreterlik, arşiv düzenlemek,… ile geçirdiklerini,
Belirtmiştir.
… bu ve benzeri sorunların tartışılacağı ve çözüm arayışında bulunulacağı kurumlardan biri ve en önemlisi Üniversite’lerdir. Ayrıca Berrak Taş’ın herkes tarafından kabul gören eleştirileri, ilgili diğer kurumlar tarafından da ele alınıp, araştırmalar yapılması sonuçların dünya çapında yapılanlarla kıyaslanması gerekir.

"İsteyerek, istemeyerek öğrenci eğitimine yetişemeyen yetemeyen akademisyenlerimiz" diye söze başlayan sevgili genç doktorumuzun bu cümlesi, eğitim sürecinde her an birlikte oldukları “Hocalara” yönelik eleştiri olduğu için çok önemli bir durum tespitidir. Belki bu hitap şekli o anda hitap ettiği öğretim üyeleri tarafından yadırganmış ve üzüntü yaratmış olabilir. Fakat ülke çapında da şok tesiri yapmıştır. Bu söylemin oluşmasında katkısı bulunan tüm kurul ve kuruluşların, sorunu masaya yatırarak çözüm arayışında bulunmaları gerekir. Neden öğretim üyelerimiz öğrenci eğitimine yetemiyor ve yetişemiyorlar? Bu konuda ne yapmalı, nasıl yapmalıyız?...

Genç doktorumuzun eleştirdiği öğretim üyeleri de aynen kendileri gibi yetişmiş, TUS kazanıp, Hasta takip etmek yerine, tıbbi sekreterlik, arşiv düzenlemek, hastalara onay formu imzalatmak, doktor-hemşire- personel üçgeninden…, yetişmiş kişilerdir.

Savunma amaçlı olarak konuşan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samih Diyarbakır, bu önemli eleştiri konusunda kişisel veya kurumsal bir özeleştiride bulunmamıştır. Ancak, 1350 yıl önce yaşamış olan Hz. Ali’nin eğitimin ve eğitimcinin önemini belirtmek için söylendiği söylenen “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözündeki ‘kölelik’ vurgusunu (sanırım) kaldırmak amacıyla değiştirmiştir. “Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünden esinlenerek sitemini şu cümle ile belirtmiştir. Bir kelimeyi öğretenin 40 yıl hatırı olan bir dine mensup olan insanlar olarak öyle zannediyorum ki öğretim üyelerimiz de hocalarımız da kendilerine bu diplomayı almalarında çok bilgiler öğretmişlerdir. Bu açıdan inşallah  fikirleri ileride değişecektir"

Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Samih Diyarbakır’ın bu savunma anlayışının felsefesi, ülkenin sağlık ve eğitim sorunlarına tepeden nasıl bakıldığının önemli bir göstergesi olarak algılanabilir mi? (bilemem).  Ama genç doktorun belirlediği sorunlara yetkili bir akademisyen nasıl cevap vermeli (onu bilirim). Kuşku yok ki böyle soruna akademik ünvanlı birisi “ne yapmalı, nasıl yapmalı?” yı esas alan akademik cevap vermelidir. Ama sayın yetkili işin kolayına kaçıp akademik bir eleştiriyi duygusal boyuta indirgemiş bu da yetmemiş düşüncesini dini motiflerle süslemeye çalışarak savunma yapma gereği duymuştur.

40 yıl hatır bilmekle yetişecek doktorlar, TUS’u kazanıp uzman olsalar bile; etkin ve yetkin olamaz, bilimsel makaleler yazamaz, mucit olamaz, “hasta-doktor iletişimi” gibi çok önemli bir psikolojik boyuttan yoksun, günde yüzlerce hastaya bakan(!), evine yorgun, ertesi güne yorgun ve gergin başlayacak, belki köle olmayacak ama özgüven yoksunu olacaklardır.


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder