TBMM'de 21 Ekim gününden beri yokluk, şiddet ve acıların çokça yaşanmakta olan ülkemizin 2023 yılı bütçesi görüşülüyor.
9 Temmuz 2018'de kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Sistemi nedeniyle yürütme yetkisi tek kişinin eline geçmiştir. Bu yüzden de artık bütçe ve kanun tasarıları Bakanlar Kurulu' yerine Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanmaktadır.
Bu sistem, TBMM'nin hem Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetleme aracı olan 'gensoru' yetkisini hem de Cumhurbaşkanına soru sorma ve denetleme yetkisini kaldırmıştır.
Böylece TBMM eli kolu bağlı ve işlevsiz kalmıştır.
Oysa demokrasilerde devlet organları birbirlerini denetler ve gerektiği durumlarda da birbirlerini sınırlandırabilirler.
Yasama-Yürütme-Yargı arasında denge-denetim sağlanması durumuna: "Kuvvetler Ayrılığı İlkesi" denir.
Ki, bu ilke demokrasilerin teminatıdır!
Bu ilkenin işlemediği ülkelerde siyasi iktidarlar, bugün bizde olduğu gibi güç zehirlenmesine uğrar ve diktatörleşirler.
Çünkü, ülkemizde, yasama-yürütme-yargı arasındaki denge-denetim bitmiş, tüm güçler tek kişide toplanmış ve TBMM yetkisiz ve etkisiz bırakılmıştır.
İşte tam da böylesi bir ortamda TBMM, Cumhurbaşkanı (aynı zamanda AKP Genel Başkanı) tarafından hazırlanan bütçe görüşülüyor.
Tabii ki bu kimliklerce hazırlanan bütçe(verilen buyruklara uygun olarak), AKP-MHP vekillerin oy çokluğuyla nokta-virgül değişimi olmadan geçerek kabul edilecektir. Çünkü, onlara gelen buyruk büyük yerden ve kesindir!
Bu bütçe için "Acaba?" diyenler yanacak!
Bu gerçekleri bilen muhalefet partili vekiller ise boş durmuyorlar: 20 yıllık iktidarın, neden yine 'güvenlikçi' bir bütçe hazırladığını..., niçin ülkemize dost hiçbir komşu ülkenin kalmadığını..., yıllardan beri bitip tükenmeden süregelen çatışmaların neden sürdüğünü..., ihaleler için arka kapılarda oynan oyunları..., uyuşturucu ve kara para…, yoksul halkın geleceği için kurulmuş tuzakları belgeleriyle tek tek saymaktalar. Ve ayrıca bu konular mecliste araştırılsın diye önergeler vermekteler.
Ama yine de hiçbir şey değişmiyor!
İktidar ve destekçisi parti mensuplarının hamasi nutuklarından sonra, karanlık sayfalar yine örtük kalıyor, verilen önergeler yine 'ret' oluyor.
Bu oturumların çok azını izledim, fakat Cumhurbaşkanınca atananmış üç bakanın, halkın oylarıyla seçilmiş olan milletvekillerinin sorularına cevap, veremiyor ve anlatılan gerçeklere de bahane bulamıyorlardı. İşte o anda nasıl saldırganlaşarak bağırıp hakaret ettiklerini ekranlardan izledim. Çok üzüldüm ve o anları unutmadım.
Peki, kimlerdi bunlar?
Birincisi içişleri bakanı...
İkincisi savunma bakanı...
Bu iki bakan da ülke güvenliğinin baş sorumluları...
Ve her ikisi de yıllardan beridir müteahhitlerden arta kalan ülke gelirlerini ölüm araçları olan: tanka, topa, uçağa, tüfeğe, mermiye harcamakta...
Üçüncü bakan da "Vatandaşın cebinden beş kuruş çıkmayacak" diyerek köprüler, tüneller, havaalanları yaptırarak adeta müteahhit tedarikçisi gibi çalışan ulaştırma bakanının yerine gelen yeni bakan...
Evet, bu bakanlık sayesinde belki vatandaşın cebinden 'beş kuruş' bile çıkmadı!
Doğrudur, onların hazırladığı ihalelerle; köprüler, tüneller, şehir hastaneleri, havaalanları, ... yapıldı.
Fakat adrese teslim her ihalenin de maliyeti, olması gerekenden 5-10 kat daha fazlasıyla yani milyarlarca dolarla sonuçlandırıldı.
Bu milyarlarca doların geri ödemesi için belirlenen yılık ödemeden eksik kalanını hazine ödeyecek, kalan borç ise dolar garantili olarak onlarca yıl süreyle ödenecektir.
Yani bize ne, ülke hazinesi her yıl sonunda bu ihale vurguncusu mağdur müteahhitlere çil çil dolarlar ödüyormuş!
Yani bize ne, torunlarımız bu borçları dolar granitli olarak otuz-kırk yıl ödesinler!
Biz, bize tüm bu kolaylıkları sağlayanları hiç unutur muyuz?
Bize, sadece bu kolaylıkları sağlayanları, alkışlamak düşer.
Hani, yukarıda her bütçe hazırlayıcısının kendine özel bir amacı vardır demiştim ya, şimdi de herkese soruyorum:
Acaba bu bütçe kimin/kimlerin bütçesi?