Barış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Barış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2025 Cumartesi

Sırrı Süreyya Önder


Mayıs; Deniz-Yusuf-Hüseyin-İbrahim-Alpaslan-Sinan ... gibi nice genç fidanımızı bizden alan, doğaya coşku salan bir ay.

Acılarla dolu listeye; 3-13 Mayıs 2025 günlerinde, birbirine çok benzeyen iki efsane kişi: Sırrı Süreyya Önder ile eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica "PEPE" de eklendi.


Bu canlarımızın ortak amacı: halkalarının, 
barış içinde; eşit-özgür-insanca yaşaması idi. Bunun için yiğitçe direndiler ve geleceğe ışık saçan yıldızlar olarak aramızdan ayrıldılar. 

Mayıs ayında kaybettiklerimiz ile ‘insanlık’ sevdalısı tüm canları sevgi ve saygıyla anıyorum. Işıklar içinde uyusunlar!

Sırrı Bey, çok yönlü, pek çok becerisi olan, engin hoşgörülü, her olguyu sorgulayıp eleştiren, ‘statüko’ karşıtı, 'insanlık' dostu bir sosyalistti. 

Doğayı, canlıları, farklılıkları sever ve korur. Doğaya, canlıya zarar veren, emeği sömürenlere karşı dururdu. Farklı kimlik, yaşam tarzı ile inançları saygın görürdü.  

Felsefeyi, sosyolojiyi, tarihi, teolojiyi, edebiyatı, okuyan, bilen, güçlü belleği ve empati diliyle aktaran, düşündüren usta bir sanatçıydı.

Gökkuşağının tüm renklerini kucaklayan bir ortak payda gibiydi. Yaşam boyu; bilimi, eşitliği, özgürlüğü, barışı savundu ve 'insani' bir yolda yürüdü. 

Ve şimdi Mezopotamya’nın zılgıtı, Dicle’nin çığlığı olarak tüm Anadolu’yu dolaşıp evrensele ulaştı. Orada da yoldaşları: Denizler, İbolar, Mahirlerle buluştu.   

Onu, gür sesli doyumsuz bir kaynağa benzetir; ilgi-sevgi-saygıyla izler, dinler, okur, düşünür, zenginleşir ve dinlenirdim. 

Pek çok ortak dostumuz olsa da birbirimizi bilmez tanımazdık. Fakat birkaç 'tesadüfi' olayla yollarımızı kesişince, yol ve yönümüzün benzer olduğunu anladım. 

İlkinde O, 24 Aralık 1979'da Maraş Katliamını protesto ettiği için 16 yaşında tutuklanan liseli bir gençti...

Ben de İstanbul'da TÖB-DER üyesi 29 yaşında bir eğiticiydim. Meslek örgütüm TÖB-DER'in "Maraş Katliamını" 'boykot' kararına on binlerce meslektaşım ile birlikte katılmıştım. Ve iki ay boyunca 'açığa' alınmıştım.

Yıllar sonra kısa süren bir selamlaşma ve tokalaşmamız da İstanbul "78'liler Derneği" buluşmasında olmuştu.

İkimizi de ilgilendiren başka bir yaşanmışlık ise şöyle:

Bilirsiniz, Sırrı Bey tüm sohbet ortamlarında kendisini tanıtırken özetle: "Ben Kürtlerin yoğun olduğu bir kentte doğmuş bir Türküm. Fakat Kürt sorunu bitinceye kadar ben bir Kürdüm." derdi.

Ben ise Kürt ana-babanın Kürtçe konuşan bir çocuktum. Türkçe ile ilkokulda tanışarak 15 yıl okumuş 'eğitimci' olmuş ve kırk yıl çalışmıştım. Bu süre içinde anadilimi unutmadım, fakat yasaklı olduğu için alfabesi ile gramerini pek öğrenemedim. Fakat Kürtçe konuşurken kekeme olurum. 
         
Sonuç:
Sırrı Bey sosyalleşip zenginleşen biri, ben ise bir asimilasyon yoksunu... 
 
  ***

12 Mayıs 2025 günü Sırrı Beyin ömür boyu istediği ve olsun diye de çokça katkı ve bedel ödediği 'demokratik toplumsal barışı' için çok önemli bir adım atıldı. Ve ne yazık ki O, bu mutlu günü yaşamadan ölmüştü. 

PKK: “PKK’nin tarihi misyonunu tamamladığını... PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı." diyen kararını Türkiye ve dünyaya duyurdu. 

Ve 47 yıllık örgütünü kapattı!  

Bu duyuru; dünyadan alkış, Türkiye halklarından büyük destek aldı. 

Halkımız, yasama organı meclisin; hukuk-adaleti esas alarak hiçbir egoya yenik düşmeden, gereken demokratik yasları çıkarması ve uygulamasını da takip etmesini istemektedir.  
 
PKK'nın 'fesih' ve silah bırakma kararlarını bazı Kürt-Türk sağ-sol grupları da beğenmediler, yanlış buldular ve eleştirdiler. Fakat (bence) çok cılız kaldılar.    

Bir de aylarca: "Acaba Kürtlere ne ne verdiler/verecekler...? " deyip 'fos' oldular. Şimdi yine ekranlardalar sayıları az ama sosyal medyanın güçlü kıldığı bu 'provokatörler'

Herkesin bildiği bu maşaların amacı: "Son Kürt ölünceye kadar savaş!".... Yıllardır ellerine bir çubuk verilerek ekranlara çıkarlar. 

Barış yerine; acı ve ölüm çoğaltan, kaynak kurutan savaşları istiyorlar

Çünkü, terörle beslenirler bu kara sicilli ırkçı-militaristler. Ve şimdi de 'Barış' olacak, hesap verecekler diye büyük bir korku içindeler.  

PKK kendisini sonlandırırken yaptığı yorum ve özeleştiriyi, "Lozan" ve birkaç sözcüğe sığdırmışlar, bunlarla yatıp kalkıyorlar. Okusalar belki anlarlar çünkü PKK kuruluş gerekçesini-tarihçesini anlatmaktadır bu sözcüklerle.  

Bunlar; yurdumuzda olup biten karanlık olayların bir kısmını görmüş, duymuş, çoğunun da 'faili' olmuşlardır. 

Ve 16 yaşsındaki çocuğu tutuklayan ikimi ve aşağıdakileri iyi bilirler:
 
Türkler, Kürtler gibi birçok halkın 'Türkiyeli' olarak barış içinde yüzlerce yıl birlikte yaşadığını... 

Emperyalist güçlerce işgal edilen vatanımızın, tüm halkların birlikteliğiyle  kurtulduğunu...

Kürt nüfusun yoğun yaşadığı coğrafyalarda sürekli olarak sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulandığını... Ve yaratılan korku ikliminde gizli-karanlık güçlerle asimilasyona başlandığını...  

Yüzyıldır Kürtlerin anadil ile kültür gibi temel insan haklarının yok-yasaklı sayıldığını... 

Çocuk ve köy, kent, dağ, ova... isimlerinin yasaklanıp değiştirildiğini...

Binlerce köyün boşaltılıp-yıkılıp-yakıldığı ve binlerce faili meçhul cinayet işlendiğini... 

İnsanlara dışkı yedirme dahil pek çok onur kırıcı söylem, eylem ve işkenceli ölümler yaşatıldığını... 

Cezaevlerinin, özellikle de Diyarbakır cezaevinin faşist-zalim anlayışın nefret suçu işlemek için bir uygulama merkezi olduğunu...

Terör ve nefret dili eylemleri sonunda, insanların büyük korku ve acılar yaşadıklarını... Pek çok kişinin öldüğünü, sağ ve çaresiz kalanların ise göçe zorlandığını... 

İşte böylesi bir iklimde kurulan PKK’nın direnmek için 'dağa' çıktığını...

Ve komşuluğu-kardeşliği-huzuru bitiren nice canımızı, kaynağımızı yok eden kanlı çatışmaların başladığını... 

Çok iyi biliyorlar! 

Evet, biliyorlar!

Fakat, ırkçılık yüzünden kör-sağır-dilsiz olmuşlar! 

İşkenceci birer inkarcı oldukları için de suçlarını örten algılarlar üreterek yalan söylüyorlar. 

Eğer sevgili Sırrı Süreyya Önder sağ olsaydı: barış için atılmış adımlar için çok çok sevinirdi. 

Barış karşıtı militarist ırkçılara da: 

"Lan bi susun, durun hele!" 

Diyerek onlara en güzel cevabı verirdi.  

Işıklar içinde uyu güzel insan! 😘🙏



4 Kasım 2024 Pazartesi

"Osmanlı'da Oyun Bitmez"


Çok ağır sosyal-ekonomik sorunlarla kışa girmek üzere iken; 
1 Ekim'de TBMM'de yaşanan olay herkes için 'şok' oldu. 
Ve bu konu her; ev, köy, mahalle, meydan, ekran, eli kalem tutan-tutmayan genç-yaşlı-herkesin konuştuğu ve çokça 'acaba!' sıraladığı günleri başlattı. 
Konuyu: MHP lideri Sn. Devlet Bahçeli, DEM Partililerin oturduğu sıralara giderek selamlaşması-tokalaşması başlatmıştı. Birdenbire çok ağır yükleri olan ülkenin gündemi değişmişti. 
O Bahçeli ki, meydanlarda idam urganı fırlatmış, her Salı günü 'öteki' saydığı partiye ve onu kapatmayan Anayasa Mahkemesine meydan okumuş,... ülkücü-Türkçü en 'şahin' savaşçı lideriydi. 
Şimdi ise 'güvercin' olmuş, dilinde kin-nefret yok, gülücük saçarak barış istiyor BARIŞ!..
Devlet Bahçeli bu tokalaşma ile de yetinmedi: " Öcalan'a 'umut hakkı' verilsin o da TBMM'ye gelsin DEM Parti grup toplantısında, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin...” dedi.

Bahçeli'den hemen sonra Özgür Özel; konu netleşsin diye "el yükseltti" ve: Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi eşit vatandaşı olmayı teklif ediyorum. dedi. 

DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı'ya gitti ve 43 aydır tecritte tutulan amcası Abdullah Öcalan’dan: "Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" mesajı getirdi.

***

Kısa bir mola verip hepimizin gözleri önünde bu konu için sergilenen bir oyunu hatırlatmak istiyorum:

Konumuz: Barış - Kürt sorunu; yandaş ve muhalif TV kanalları günlerdir bu konuda çokça 'acaba!' soru ve ünlem üretti, onlarla yatıp kalkıyor.

Ekranların çoğunda; söylem-eylemiyle bu sorunun oluşumuna katkı veren: terör uzmanı, emekli general, ergenekoncu, milliyetçi, bozkurt, asena, ülkücü, ulusalcı ... gibi savaşı kutsayan güvenlikçi-militaristler var!

Konumuz: Barış - Kürt sorunu; ekranlarda barış sever ve insan hakkı savunan olmadığı gibi Kürt hatta ‘Kürt kökenli’ bile yok! 

Peki konu Kürt sorunu ise; 12 Eylül 1980, Diyarbakır Cezaevi, insanlık suçları, jitem, beyaz toroslar!... Ve Celal Başlangıç'a "Korku Tapınağı"nı yazdıran yaşanmışlıklar neden hiç konuşulmadı?..

Ülkedeki her dört kişide birisinin Kürt olduğu ve bunların demokratik insan haklarının engellendiği gerçeği hep inkar edildi. Ve bu sorun ülkenin kilit sorunu olarak büyüdükçe büyüdü. 

Soruna çözüm olacak pek çok fırsat kaçırıldı.

Kazananlar hep sömürücü ölüm tüccarları… 

Kaybedenler, her zaman Türkiye halkları oldu.

***

Nihayet 32 gün sonra 22 yılın baş sorumlusu Sn. Erdoğan da konuştu. Bu konu için bunca gündür neden sustuğunu hiç açıklamadan. Bahçeli'ye kalbi teşekkür edip övgülerde bulundu ve kısaca: 
  • Kürt sorunu yoktur, onlar bizim din kardeşimizdir! 
  • Atılan adımlar çözüm için değil, bir girişimdir. 
  • Değişen-değişecek bir şey yok eski günler devam edecek... Demek istedi. 
Hemen sonra; "Kürtlerin seçme-seçilme hakkı yoktur!" dercesine yıllarca denediği demokrasi dışı bir projenin tekrarı için düğmeye bastı:
 
31.10.2024 (beş gün önce) Türkiye'nin en büyük ilçesi İstanbul-Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'i bilindik bir kurguyla tutuklandı ve hüküm kesinleşmeden yerine “Kayyum" kişi atandı. 

04.11.2024 (bugün) de erken saatte Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan ve Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük görevden alındı, bu seçilmişlerin yerine, "Kayyum" kişiler atandı. 

Demek ki nefretleri kinleri bitmemiş ki Kürt halkının; barış, demokrasi, eşit vatandaşlık istekleri ile iradelerine bir kez daha zincirler vuruldu! 

Yukarıda "tokalaşma" için birkaç "acaba" sıralamıştım ya, ekleri de var:
Acaba; bu bir havuç mu?
Acaba; "İyi-polis-kötü polisçilik mi?
Acaba: bu bir "avcı kekliği" taktiği mi?
Acaba; samimi mi, demokratik-barışçıl bir "çözüm süreci" başlatır mı?
Acaba, 22 yıllık iktidarın rakiplerini bölüp parçalamak başarısız kılmak için yeni bir kurgusu-oyunu mu? 

Ve en sonunda da: “Osmanlı’da oyun bitmez” dedirttiler!

19 Ekim 2024 Cumartesi

"Kürt Sorunu"

 

23 Mart 2024 Cumartesi

Kılıçdaroğlu Kaybetti!

 

Bu, aylardır isteyip de sürekli ertelediğim gecikmiş bir yazıdır aslında.

Belki de sonucu: "Korkak Bezirgân Ne Kâr Eder Ne Ziyan" atasözünün bir doğrulaması kabul edip hiç yazmayabilirdim.

Fakat hiç de öyle olmadı yani atasözü doğrulanamadı. Çünkü, bu sonuç bir kâr sağlamadığı gibi ahlaki ve insani değerlere çokça zarar verdi.

İşte bu duygularla ben de iki soru sorup, okuyucularımın cevap vermesini beklemeden, iki de cevap vermek istiyorum. Çünkü okuyucuların yerine vereceğim iki cevabın da onaylayacağını düşünüyorum.

İşte, o iki soru ile cevapları:

Soru 1: Sizler, 28 Haziran 2023 Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları için TV kanallarınca hazırlanıp ekranlarda gösterilen Türkiye haritasını gördünüz mü?

-Bu soruya hepinizin cevabı: 'EVET!' olacaktır.

Soru 2: Peki, sözü edilen haritada; Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı tüm yerlerin: muhalefeti temsil eden 'kırmızı' renkle boyandığını da gördünüz mü?

- Biliyorum bu soruya da hepiniz: 'EVET!' diyeceksiniz.

Hiçbir karşı çıkış olmadığı için devam ediyorum:

Ve şimdi de diyorum ki, eğer o haritadaki 'kırmızı' renk dile gelseydi: "Bu coğrafyada yıllardan beridir, ne ana muhalefet partisi CHP ne de altılı masadaki diğer paydaşlarının pek taraftarı yoktu. Fakat halk bu seçimde onlara 'Merhaba' dedi, onların adayı Kılıçdaroğlu'nu adayları kabul edip ona çok yüksek oranda OY verdi!.." derdi.

Buraya kadar hep ben sordum ben cevapladım ve karşı çıkan olmadığına göre: 'anlaştık' diyebilirim.

Nerede kalmıştık?

-Seçim bitti ve Kılıçdaroğlu kaybetti!

Ve bu sonuç oy verenlere uzun süre: Oy! Oy! dedirtti.

O halde biz yeniden o haritada gördüklerimize bakıp devam edelim:

Çünkü burada, ülkemizin iç barışını yok etmeyi amaçlayan çatışmacı bir korku iklimine, onun yapay algılarla oluşturduğu önyargılara karşı boyun eğmek istemeyen halkın verdiği önemli mesajlar var.

Eğer bu mesajları görmez, anlamazsak o zaman da ülkemizin kördüğüm olmuş sorunları gün görmez ve çözümsüz kalır.

Sorumuz şudur:

Kürtler, bu altılı muhalefete neden 'merhaba' dedi ve adaylarına niçin 'oy' verdi?

Bu soruyu da (farklı görüşlere açık olarak) hemen cevaplıyorum.

Fakat cevap vermeden önce de bir ön açıklama yapmalıyım. Şöyle ki;
Kürtler, CHP lideri Kılıçdaroğlu'na destek verirken, onun geçmişte:
*Kürt sorunun çözümü için (yani barış olmasına) katkı vermediğini...
*Haksız savaş politikalarına ve teskerelere destek verdiğini...
*YSK'nın hukuk dışı kararlarına boyun eğdiğini...
*Dokunulmazlıkların kaldırılmasını onayladığını...
*Halk iradesinin gaspı eden 'Kayyum' uygulamalarına sessiz kaldığını...
*3. defa Cumhurbaşkanlığı adaylığını...
*Ve benzeri pek çok konu/duruma: "Anayasaya aykırı ama EVET!" diyen bir kişi olduğunu biliyorlardı.

İşte tüm bunları bile bile ona oy verdiler.

Neden mi?

Çünkü Kürtler, Kılıçdaroğlu'nun:
*2023 seçimini eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa, Kürt sorununa yeni çözüm (çareseriya nû), yeni bir yol (rêyeke nû) bulabileceğini...
*Geçmişin karanlıklarına ayna tutacağını...
*Mağdurlarla helalleşeceğini...
*Çatışmaları bitireceğini...
*AKP+MHP ortaklığı ile bitirilen 'barış iklimini' başlatacağını...
*"Bal tutan parmağını yalar" bir kişi olmadığını... DÜŞÜNMÜŞLERDİ.

İşte bunun için de SHP'den sonra, bölgede hiç varlık gösteremeyen CHP'ye 'merhaba' deyip, liderine en yüksek oranda 'evet' oy verdiler.

* * *

Seçim olmadan önce, Kılıçdaroğlu, mutfağında Kürtlere el uzatıyordu. Kürtler, yaşananları unutmamış olsa da: "demek ki pişman olmuş"
diyerek onun uzattığı eli tutmak istedi ve öyle de yaptılar.

Meğer aynı günlerde Sn. Kılıçdaroğlu, (hem Machiavelli'ye özenmiş hem de okul arkadaşı Bahçeli'ye yakın olmak için) kapalı kapılar ardındaki dehlizlerde: Ümit Özdağ ile 'kirli' pazarlık yapıyor ve 'gizli' bir anlaşma imzalıyormuş!

Özdağ’a verilen 'devlet sözü' gereğince; Turancı kadrolar görev alacak: Kürtlerin insan hakları, kültürleriyle birlikte yok sayılacak, 'helalleşme' de unutulacakmış!...

Yeni bir oyun, yeni bir tuzak, yeniden aldatılmıştı Kürtler!

Özdağ, bu utanç belgesini açıklayınca da; Kılıçdaroğlu ne bir pişmanlık duydu ne de bir özeleştiri yaptı. Sadece susarak kabul etti.

Böylece anlaşıldı Kılıçdaroğlu'nun dürüst ve samimi olmadığı!
 
Ve böylece Kılıçdaroğlu tarihteki: 'bir varmış bir yokmuş' oldu!

İşte: Kılıçdaroğlu'nun: barışçılığı, erdemliği ve dürüstlüğü(!)

İşte, onun utanç duyulması gereken 'gizli' uzlaşısı ve anlayışı!

İşte, Dolmabahçe'de devrilen masanın bir benzeri!

Yine odaktalar fakat yine saha dışı bırakılmış Kürtler!

Kürtler yıllardır eşit-özgür vatandaşlık ve BARIŞ istiyorlar. 

Çünkü barış; tüm dargınlıklara, çatışmalara, savaşlara çözüm bulur.

Fakat bu barış istekleri; öfke, kin, düşmanca bastırılmak isteniyor.  

Savaşı seviyorlar; dargınlık, çatışma, acı, yokluk, kin, düşmanlık, ölüm kaynağı savaşı!

Bakınız Leyla Zana, daha dün Diyarbakır'daki Newroz konuşmasında milyonu aşkın insana sordu onlar hep birlikte: "Barışçı bir çözüme evet" dedi.

Peki, aynı soruyu şimdiki iktidara ve bugünkü muhalefete de sorarsak ne derler acaba?!.. 

**

Bir hafta sonra yeni bir seçim var! 

Dilerim ki bu seçimde barış kazansın. 

Sait Faik Abasıyanık: "Bir insanı sevmekle başlar her şey." diyerek sevginin yaşatan sonsuz gücünü anlatır.

Çünkü sevgi barıştır, kucaklar, korur, çoğaltır ve yaşatır her varlığı. 

Oysa, savaş zalimlerin işidir onlar; yakar, yıkar, yok eder ve sadece acı, kin düşmanlık, ölüm üretirler. 

Ayrımsız olarak ve hep birlikte: sevgiye, dostluğa, özgürlüğe, barışa götüren yolun yolcusu olalım.