21 Kasım 2013 Perşembe

Kızlı Erkekli Eğitim…

Her gün kamuoyunun sinir uçlarına basacak bir konu, bir alan buluyor ve dokunuyorlar. Daha Kızlı–Erkekli evler tartışmasının sıcaklığı bitmeden, bu kez de  Kızlı Erkekli Eğitim tartışmasını başlattılar.

20.11.2013 günü de; TBMM Başkanvekili (AK Parti Kayseri Milletvekili) Sadık Yakut, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve UNICEF’in işbirliğiyle TBMM’de düzenlenen 14’üncü Ulusal Çocuk Forumu’ndaki konuşmasında; "Maalesef şimdiye kadar kız ve erkek öğrencilere birlikte eğitim yaptırılmasını büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum. İnşallah bu yanlışlık önümüzdeki dönem içinde düzeltilecek" dedi. İşte O konuşma:

Bu sözleri kime hitaben söylüyor?

“20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü”nde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve UNICEF işbirliğiyle düzenlenen 14. Ulusal Çocuk Forumu’nda Bakan Fatma Şahin ve 81 ilden gelen 1 (bir) kız ve 1 (bir) erkekten oluşan Kızlı-erkekli öğrenci grubuna… 
(Konuşma bitince de birlikte aşağıdaki fotoğraf çektiriyorlar.

Daha sonra gelen tepkiler üzerine de; “TBMM Başkanvekili olarak törende görüşlerimi dile getirdim. Bu partimin  görüşleri değildir.” Deyiverdi.

Bence bu, daha da büyük bir kabahat... Keşke TBMM Başkanvekili olarak değil de partisi adına konuşsaydı...  

Konuşma üzerine twitter'de tanımadığım “CK @cngzkync, “Yine bir deli kuyuya taş atmış...” diye yazmış ve buna karşılık olarak “Deniz Ülke Arıboğan da: Ama tam deli işi olmuş bu” diye yazmıştı.

Çok isterdim ‘kırk akıllı’, haydi yetmedi ‘elli akıllı’ çıkarılabilseydi bu taşı... Bu bir grubun bilinçaltının dışavurumudur, sadece bir kişi ve bir taş ile sınırlı değil ki… Taş ocağı oluşmuş adeta...

“İnşallah bu yanlışlık önümüzdeki dönem içinde düzeltilecek" yani karma eğitimi bitirecekler kız-kıza eğitim, erkek-erkeğe eğitim başlatacaklarmış. (Zaten bazı okul türlerinde uygulamaya başlamışlar.)

Niyet okuyucusu değilim, ama psikoloji bilimi bu söylemde bulunan kişiler için; bastırılmış duyguları nedeniyle, herkese kuşku ile bakan, mantıksız hayaller kuran, onları gerçekmiş gibi savunurlar… tanısında bulunur.

Peki, bu insanlar, bizim; kızlı-erkekli kurtuluş savaşı verdiğimizi, tarihimizde; Halide Edip, Nene Hatun, Satı Kadın… gibi nice anamız olduğunu bilmiyorlar mı?

Ya, Cılavuz, Savaştepe, Pulur, Hasanoğlan, Çifteler, Kızılçullu, Aksu, Beşikdüzü,... gibi 20 yıldızımız olan Köy Enstitüleri’nin (1939-1942 yıllarında açıldılar) Kızlı-Erkekli öğrencileri olarak inşaat işçiliğini yapıp, bahçesinde, tarlasında çalışarak, dünya klasiklerini okuyup, birer çağdaş öğretmen olarak yurdumuza ışık saçtıklarını da nasıl unutmuşlar? (Çok yazık, belki bu görüşte olanların anaları-babaları da bu değerli insanların öğrencisi olmuştur.)

İşte bu nedenle ben, hakaret ve nefret kokan: “kız ve erkek öğrencilere birlikte eğitim yaptırılmasını büyük bir yanlışlık…”sayan bu söylemi unutamıyorum, unutmamalıyız, söyletmemeliyiz… diyorum.

Yaşamımdan bir önek:
Yıl 1962, köyden ilk kez büyük kente gelmiş 12 yaşında ürkek bir öğrenciyim. Sınavını kazanarak geldiğim öğretmen okulu 6 yıllık “parasız yatılı” ve kentin 10 km dışında. Sadece erkek öğrenciler için yatılı, ama az sayıda da olsa öğretmen ve okul çalışanlarının kızları “gündüzlü” (yatılı olmayan öğrenci) olarak okuyor.
Uyum sorunlarımızı aşıp 2. Sınıfa geçtiğimiz yıl, alınan karar gereği okulumuz “karma eğitime” geçti. Artık köyden gelen kız öğrenciler de bizim gibi  “parasız yatılı” olmuşlardı. Ve okulumuz bir coşku yakalamıştı, artık hiç kimse giysilerini ütüsüz ve ayakkabılarını boyasız giymiyordu. Sosyal aktiviteler artmış. Okulumuzda adeta akademik ve sosyal bir yarış başlamıştı. Bu sayede daha özgüvenli olmuştuk, artık davranış ve konuşmalarımızda otokontrole başvuruyorduk.

Yazımızı düşünmesi gereken üç soru ile bitirelim:
  1. Kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yapmasında var olan büyük sorun nedir?
  2. "Kız kıza eğitim" yapan öğrencilerin karşılaşabileceği sorunlar nelerdir?
  3. "Erkek erkeğe eğitim" yapan öğrencilerin karşılaşabileceği sorunlar nelerdir?




             (Toplantı anısı olarak çekilen kızlı-erkekli fotoğraf)

                   
Bu yazı Milliyet Blog'da:
http://blog.milliyet.com.tr/kizli---erkekli-egitim-/Blog/?BlogNo=43737




                      Yazarın diğer yazıları için tıklayınız



17 Kasım 2013 Pazar

DERSHANELER BAHANE!...

Gündemimizde önemli bir yer tuttu dershane tartışmaları. Ben de bir eğitimcinin bu konuya kayıtsız kalamayacağı sonucuna vararak yazıyorum.

Nedir dershane? Basit bir şekilde:
“Dershane, 4 (dört) seçenek arasından ‘x’ sürede doğru cevabı bulabilmeyi öğreten bir kurumdur.” (dersek az çok doğru bir tanımlama yapmış sayılırız, bu da şimdilik bize yeter). Bu kurumların ana eğitim yöntemi, belleği güçlendirerek ezberletmek...

Dershanelerin işlevlerini sürdürtmek, reklam yapıp gelişmek için;
1.   Lokomotif olacak başarılı öğrenciler bulması, onlara “ücretsiz okuma” olanağı sağlaması,
2.   İletişim becerileri güçlü, alanını iyi bilen, isteklendirme (motivasyon) yapan, belleği zorlayan öğretmenler bulması,
3.   Hitap ettiği yaş grubuna uygun merkezi bir konum ve donanıma sahip olması,
… gerekir.

İşte bugün yurdumuzda, dershaneler bulmuş oldukları lokomotif öğrenci ve öğretmenler sayesinde muazzam bir rant alnı oluşturdular.

Sınırlı sayıda kapasitesi olan okul-üniversite-bölümlere girebilmek için “insanların en değerli varlıkları olan çocuklarla”, acımasız bir yarış başlattılar.

Ve bu yarışta gizli bir sömürü çarkı kuruldu. Bu sömürü çarkının itici gücü, başarılı olan öğrenciler kullanılarak yapılan reklamlardır. “O kazanmışsa benim çocuğum neden kazanmasın” ”benimkinin nesi eksik” “o çocuk X dershanesine gidiyormuş” “… sınav birincileri ‘X’ dershanesine gitmiş”…

Hedeflediği okul-üniversite-bölümlere giremeyecek çoğunluğu oluşturan öğrencilerden alınan ücretlerle kurumlar tatlı kârlar elde ediyor. Yani amacına ulaşamayacak öğrenciler sayesinde bu saadet zinciri oluşturuluyor. (Saadet zinciri kurma “X” dershanesinin politikası değildir. Bu sistemin uygulamasıyla ortaya çıkan sonuçtur.)

Kısaca formüle bağlayacak olursak, sınavı kazanamayan öğrencilerin parası ile saadet zinciri oluşmaktadır.

Dershane olgusunu, fen bilimlerinde gerekircilik (determinizm) dediğimiz neden-sonuç ilişkileri içinde ele aldığımızda; dağ fare doğurmuş veya eğitim sistemi dershaneleri doğurmuş diyebiliriz.

Şimdi, dershanelerin yaratıcısı olan sistem diyor ki “seni yok edeceğim!”
İşte gündem bu, işte kavga bundan çıkıyor. Sen önce besle büyüt sonra olmadı seni yok edeceğim diyeceksin, onlar da buyur, işte boynum mu diyecek?

Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin  “Dershanelerle ilgili çok ayrıntılı çalışmalar yaptık çalışmalar sonucunda dershanelerin eğitim sistemine verdiği hasar rahatsızlık eksiklik tespit edildi. Dershaneler milli eğitimin 12 yıl boyunca verdiği kazanımları bir kenara bırakıyorlar, çocukları test tekniğiyle cevapları verdiği bir kuruma çeviriyorlar. Milli eğitimin uyguladığı politikayı rahatsız eden sıkıntıya sokan bir eğitim kurumu halini aldı.  Öğrenciler dershane ve okul öğretmenlerini kıyaslamaya başlıyorlar.” (15 Kasım 2013 MEB Müsteşarı Yusuf Tekin, 24 TV'de…)

Sayın müsteşarım, “Dershaneler milli eğitimin 12 yıl boyunca verdiği kazanımları bir kenara bırakıyorlar, çocukları test tekniğiyle cevapları verdiği bir kuruma çeviriyorlar.”  Teşekkür ederim, tespitlerinize tümüyle katılıyorum.

Ancak tam da yeri ve zamanı geldi sorumu sormaya. 2003-2004 öğretim yılında İmam Hatip Liselerindeki toplam öğrenci sayısı 97.489 iken  2012-2013 öğretim yılında 475.238’ e çıkarak %469 oranında artmıştır.( http://blog.milliyet.com.tr/anadolu-liseleri-neden-kimsesiz-kaldi--ya-imam-hatipler-/Blog/?BlogNo=427950)

  • Bu kadar hızlı büyüyen okullarımızda soru-cevap ve ezberleme yöntemi dışında hangi eğitsel yöntem uygulanmaktadır?
  • Bu yöntemle yetişip “araştırmayan, incelemeyen, sorgulamayan…” gençlerimiz ve yetişkinlerimizle 10 yıllar sonra ne yapacağız?
  • Ülkemizin şimdi dershaneler nedeniyle karşılaştığı güçlüklerin 10’larca katıyla karşılaşınca ne yapacağız?  

 MEB dershanelere  sorunları çözmek için 3 seçenek sunmuş:
1.   Özel okula dönüş,
2.   2 yıllık Açık Lise ol.
3.   Burslu öğrenci desteği, arsa vb. kolaylıklar sağlama.
Gerçeklerimiz ise:
 “Özel okula dönüş” olursa; dershane şimdi 3000 lira istediği öğrencisinden 20.000 veya 30.000 Lira isteyecek, (Bakanlık burs desteği ile gönderdiği her öğrenci için 3.600 Lira verecekmiş).  Peki şu anda özel okulların birkaçı dışında büyük çoğunluğu kontenjanını dolduramıyorken, dönüşüm geçiren bu dershaneler öğrenciyi nereden bulacak?..

Hatırlarsınız bir reklamda; mağaza görevlisi aradığı takım elbiseyi bulamayan müşterisine, “bari bir gömlek verseydik” dercesine  “2 yıllık Açık Lise ol” önerisi de tıpkı “Özel okula dönüş” önerisi gibi, cinsiyetini değiştir anlamına gelen bir öneridir. Ben cinsiyetimden memnunum dedikten sonra iş bitmiştir. Bu işler demokrasilerde zorla olmaz, olursa da demokrasi olmaz.

Yukarıda yanlışlarına kısmen değindiğimiz dershaneleri savunmuyorum. Bu kurumları kendi arka bahçeleri yapmak isteyen kısmen de başarılı olanları da dillendirmedim, sınav sorularını çalıp dershanelerinde pazarlayanları anlatmadım….(Gazete arşivleri bu bilgilerle dolu). Hakkını yemeyelim, sadece kurallara uyan pek çok dershanemiz de var.
Mevcut yönetim iktidara gelmeden önce de Dershaneler Sorunu vardı. 11 yıldan beri iktidar olmalarına karşın bu sorunlar azalmadı artarak yayıldı. Kapatacağım dedikleri dershanelerin sayıları katlanarak çoğaldı.

Öyle ise, bizim de sorma hakkımız doğdu:
Dershaneler Sorunu için şimdiye kadar ne yaptınız, hangi önlemleri aldınız ki bu denli yaygınlaştırdınız?

Dershanelere duyulan ihtiyacı eğitim sisteminin yöntem ve felsefesi yaratmıştır. O halde bu kurumlara duyulan ihtiyacı, okullara yönlendirme ve sınav sistemini değiştirerek, ülke çapında fırsat eşitliğini sağlayarak, … Böylece veli ve öğrencilerin dershanelere ihtiyaç duymayacağı bir ortam yaratarak veya ekonomik sistem deyimi ile talebin yok edilesini sağlayarak çözebiliriz.  

Şimdi ise, tıpkı kurtla kuzu hikâyesinde olduğu gibi, Dağın tepesindeki kurt, aşağıdaki kuzuya “suyumu bulandırma!” deyişi ile bu sorun, çözülmez kör düğüm olur, merdiven altına iner.

Aslında dershaneler bahane bu bir bilek güreşi!..    

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız 

Aynı yazı Milliyet Blog'da:



10 Kasım 2013 Pazar

Sınıf Öğretmenleri


63 yaşındayım, 5 yıllık ilkokulu bitirdikten sonra 6 yıllık (yatılı) İlköğretmen Okulu, 3 yıllık Eğitim Enstitüsü ve +1 yıllık lisans tamamlama okudum. Bu yıllarda yüzlerce öğretmenim oldu. Her öğrenci gibi benim de zaman zaman kızdığım, haksızlığa uğradığımı sandığım, dünya görüşüm nedeniyle tartıştığım öğretmenlerim, müdürlerim oldu. Hatırladıklarımın hepsini saygı ile anıyorum. 

Hatırladıklarımı dedim, çünkü öğretmenlerimin bazılarını hatırlamıyorum. Bu hatırlamama durumu sanırım yaşımdan kaynaklı değil. Halen ilkokul öğretmenlerimi unutmadım. Yıllar sonra bir sınıf öğretmenimi aradım buldum ve şimdi ailece görüşüyoruz.

Hatırladığı anda insanda güzel duygular yaşatacak kadar derin iz bırakan öğretmenler, genellikle “İlkokul Öğretmeni” veya “Sınıf Öğretmeni” dediğimiz kişilerdir.  

Yaşadığım zaman ve ailemin ekonomik koşulları gereği benim için “en iyisi” olan “Parasız Yatılı” sınavını kazanarak ilkokul beşinci sınıftan sonra yani 11 yaşımda, her gün “öğretmen olacağım” diye diye öğretmen oldum. Sırasıyla, İlkokul Öğretmeni, Eğitim Uzman Yardımcısı (Rehber Öğretmen) ve Eğitim Müfettişi olarak hemen hemen tüm eğitim kurumlarında çalıştım. Bu süreci noktalamış biri olarak bana, “mesleki doyum” a vardığın kurum hangisidir? Diye sorarsanız, hiç duraksamadan İlkokul ve Sınıf Öğretmenliği derim. Sınıf öğretmenliğini hakkıyla yapan bir kişinin de yaşamın her alanında başarılı olacağı inancındayım.

Belki, biliyor, duymuş veya okumuşsunuzdur. 4+4+4 nedeniyle 29.103 Sınıf Öğretmeni  “Norm Kadro Fazlası” olmuş.

Ne demek “Norm Kadro Fazlası”?
-MEB emrinde çalışan 29.103 sınıf öğretmenine sınıf bulunmuyor demek.
MEB’de her zaman öğretmen açığı olurdu, nasıl olmuş bu iş?
-Eğitime yeniden format atan “4+4+4”, (bence açılımı ) “İmam Hatiplere Küçük Yaşta Öğrenci Alabilmek” olan sistem yüzünden. Çünkü bu “4+4+4” sistemi 5. Sınıfı yok etti.

Peki, bunun eğitsel bir nedeni var mı?
-Yazıma uzun giriş yapmamın nedeni de bu işte!
  • Sınıf öğretmeni; öğrenci velisi ile ve yakın çevresi ile en etkin bir şekilde iletişim ve işbirliği sağlayandır.
  • Sınıf öğretmeni; 7-11 yaş öğrencilerinin psiko-sosyal gelişiminde çok önemli bir rol sahibidir. Onların yaşamlarında olumlu iz bırakan ve kişilik oluşumuna katkı sağlayandır.
  • Sınıf öğretmeni; Öğrencilerini 7 yaşından beri her yönüyle tanımaya çalışan, 11 yaşında da ergenlik öncesi veya ergenlik çağı sorunlarına rehberlik yapmaya çalışandır.
  • Sınıf öğretmeninden alarak (5. sınıfı, ortaokul 1. sınıf yaparak), “sorun yumağı” olan öğrenciyi 12 değişik kişilik olan branş (dal) öğretmenlerine teslim etmekte hangi yararları gördünüz?
  • Peki, siz politikacılar, hangi pedagojik esaslara uyarak zamanın Milli Eğitim Bakanına bile haber vermeden acele ile  “4+4+4” sistemini getirerek sınıf öğretmeninin 5. Sınıfı okutmasına engel oldunuz?
  •  
İşte bu nedenlerle, eğitim sendikaları, öğretmenler, veliler, öğrenciler ve tüm duyarlı vatandaşlarca MEB’ e sorması gereken iki basit soru;
1. Neden sınıf öğretmenleri “norm kadro fazlası” oldu? 
2. Neden “8+4” veya “5+3+4” değil de “4+4+4” sistemi?
(“Eğitim Bilim ve Psikoloji Kuralları” içinde cevap verilmesi koşulumuzdur.) 

Emin Toprak- DOSTÇA

          Diğer yazılarım için tıklayınız 

Aynı yazı Milliyet Blog'da:

2 Ekim 2013 Çarşamba

GÜLSUYU

Cemevi, Cami, Okul, Huzurevi.
burası Gülsuyu.
Dört bilemedin beş yaşında bir çocuk
avucunda samsun cıgarası,
yalın ayak koşturuyor yokuş aşağı,
babaya doğru.
Asfalt tütüyor buram buram.
baba işsiz,
bebeler aç, giysiler yırtık, kirli,
gülsuyu kokmuyor Gülsuyu.


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız



2 Eylül 2013 Pazartesi

Anadolu Liseleri Neden Kimsesiz Kaldı? Ya İmam-Hatipler!...

İlk defa 1955/1956 öğretim yılında eğitime başlayan Maarif Bakanlığı Kolejleri: Eskişehir, İzmir (Bornova), İstanbul (Kadıköy), Konya, Samsun ve Diyarbakır olmak üzere 6 okuldan oluşuyordu. Bu okulların diğer orta öğretim kurumlarından farklıkları ise;
1. Öğrencilerini sınavla alması,
2. Yabancı dille öğretim verilmesi,
3. (bir yılı yabancı dile hazırlık olmak üzere) 1+6=7 yıl eğitim süreli olmasıdır.

1975 yılında “Maarif Kolejleri”nin ismi “Anadolu Liseleri” olarak değiştirilmiş, 1975-1976 öğretim yılından itibaren sayıları arttırılarak yurdumuzun değişik il ve ilçelerinde açılmıştır. Yönetmelik, bu okulların amacını, "Öğrencilerin, ilgi, yetenek ve başarılarına göre yükseköğretim programlarına hazırlanmalarını; yabancı dili, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izleyebilecek düzeyde öğrenmelerini sağlamak" olarak belirlemiştir.

Bu güzel kurumlar, amaçlarına uygun çalışmalarını “28 Şubat” diye bilinen faşist-gerici süreç başlayana kadar sürdürmüştür. Ancak bu faşist-gerici süreç sırf İmam Hatip Liseleri’nin Ortaokul kısmını kapatmak için “bedel” olarak Anadolu Liseleri’nin Ortaokul kısmını da kapatma kararı almış ve uygulamıştır. Böylelikle bu okullarda gerileme dönemi başlatılmıştır.

Anadolu Liselerinin Ortaöğretim Kurumları  (Genel+Mesleki Ortaöğretim) arasındaki yeri:

Öğretim  Yılı
Kurum S.
%
Öğr. Sayı
%
Erkek
%
Kız
%
Öğret.
%
1992-1993
193
Bu öğretim yılı  ile ilgili istatistik verileri bulunamamıştır
2003/04 (Genel+Mesleki Ortaöğretim)
6.512
100
3.593.404
100
2.126.438
100
1.466.966               
100
160.049
100
2003/04 Anadolu Lisesi
432
6,63
205.706
5,72
111.625
5,24
94.081
6,41
13.517
8,44
2012/13 (Genel+Mesleki Ortaöğretim)
10. 418
100
4.995.623
100
2.643.414
100
2.352. 209
100
254.895
100
2012/13 Anadolu Lisesi
1 627
15,6
895.360
17,9
420.056
16
475.304
20,2
55.364
21,7

Zekâ kuramcıları ve Eğitim Bilimciler, bir toplumda üstün zekâlı ve üstün özel yetenekli kişilerin oranını %3 veya %4 olarak kabul etmektedirler. Anadolu Liseleri’nin kuruluş amaçları içinde net olarak belirtilmese de bu okullara genelde üstün zekâlı ve üstün özel yetenekli öğrencileri girebilmektedir.

Zaten yukarıdaki (Tablo 1) de bunu hemen hemen doğrulamaktadır. Görüldüğü gibi 2003-2004 Öğretim yılında Anadolu Liselerindeki Öğrencilerinin toplam sayıları (205.706) olup, ortaöğretim kurumlarındaki toplam öğrenci sayısı olan (3.593.404)’nın %5,72 dir.

2012-2013 Öğretim yılında Anadolu Liselerindeki Öğrencilerinin toplam sayıları (895.360) olup, ortaöğretim kurumlarındaki toplam öğrenci sayısı olan (4.995.623)’nın %17,9 olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oysa Anadolu Liselerine öğrenciler, çok zorlu sınavlar sonunda seçilerek girebilmektedirler. İşte bu nedenle bu okullara girmek için hem öğrenciler hem de velileri çok büyük maddi ve-manevi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Dizilere konu olmuş bu okullar, neden bu kadar istenir olmuştur? Hiç şüphe yok ki seçilerek öğrenci alımı, yabancı dil kazandırması ve iyi bir akademik gelecek vermesi başlıca nedenler olarak özetlenebilir. Oysa gelinen noktada artık bu okullar sıradan okullar haline getirilmiş 500 puan alan öğrenci ile 100 puan alan öğrencilerin birlikte okuduğu okullar konumuna getirilmişlerdir. Özetlersek popülist amaçlarla, Anadolu Liselerinin kurum sayıları ve öğrenci mevcutları arttırılarak kaliteleri düşürülmüş, işlevsiz ve sıradanlaşmış hale getirilmişlerdir.
Anadolu Lise’lerinin 2003-20O4 öğretim yılından 2012-2013 öğretim yılına  kadar gösterdiği gelişmeler:(Tablo 2)

Öğretim  Yılı
Kurum S.
%
Öğr. Sayı
%
Erkek
%
Kız
%
Öğret.
%
1992-1993
193
Bu öğretim yılı  ile ilgili istatistik verileri bulunamamıştır
2003/04 (Genel+Mesleki Ortaöğretim)
6.512
100
3.593.404
100
2.126.438
100
1.466.966               
100
160.049
100
2003/04 Anadolu Lisesi
432
6,63
205.706
5,72
111.625
5,24
94.081
6,41
13.517
8,44
2012/13 (Genel+Mesleki Ortaöğretim)
10. 418
100
4.995.623
100
2.643.414
100
2.352. 209
100
254.895
100
2012/13 Anadolu Lisesi
1 627
15,6
895.360
17,9
420.056
16
475.304
20,2
55.364
21,7

(Tablo 2) de görüldüğü gibi 2003-2004 Öğretim yılında Anadolu Liselerindeki Öğrenci toplam sayıları (205.706) iken, 2012-2013 Öğretim yılında %435 oranında artarak (895.360) olmuştur. Bu da yetmemiş gibi 2013-2014 öğretim yılından itibaren (İmam-Hatip ve Meslek Liseleri dışında kalan) tüm genel liseler 
Anadolu Lisesi olarak adlandırılmıştır. Böylece bu okulların yönetmeliklerinde belirlenen amaçları yok sayılmıştır.

Anadolu Liselerinde öğrenim gören öğrenciler ülkemizin ve dünyanın çok önemli değerleridir. Onlar; hızlı öğrenen, anlayan, kavrayan, güçlü bellek ve dikkat sahibi, yaratıcılık ve mucitlik yönleri güçlü, düşünen, yorumlayan, genelleyen ve soyutlama yapan ,   … gibi  pek çok özellik sahibidirler. Onların dünya ile iletişimini sağlayan yabancı dilleri erken yaşta öğrenmeleri hem kendileri hem ülkemiz içinin büyük bir kazanımdır. Bu nedenle mümkün olduğu kadar küçük yaşta yabancı dil öğrenimine başlanması ve Anadolu Liselerinin Ortaokul kısmı ve hazırlık sınıfı mutlaka açılmalıdır.

İmam-Hatip Okulları:
İmam-Hatip Okulları (özetle), 1924’de  medreseler kapatıldıktan sonra, medreselerin yerine dört sınıflı 29 adet İmam Hatip okulu açıldı. Bir yıl sonra İmam Hatip sayısı 26'ya, iki yıl sonra 20'ye, üç yıl sonra da ikiye düştü. 1929-30 öğretim yılında ise son kalan İmam Hatip okulları da kapatıldı.1949 Yılı başında İstanbul'da iki tane İmam Hatip kursu açıldı. Bir süre sonra kurs sayısı sekize çıkartıldı. (Din derslerinin eğitim-öğretim müfredatına konulması da bu döneme rastlar). 1950’de Demokrat Parti iktidara gelmesinin ardından mevcut İmam Hatip kurslarının yetersiz olduğuna kanaat getirip İmam Hatip okullarının açılmasını kararlaştırdı. 1958 yılında bu okulların sayısı 26'ya, 1969'da 71'e, 1997'de ise 600'e ulaştı. (1*)

Yönetmeliğe göre İmam-Hatip Liselerinin amacı: MADDE 6 – (1), öğrencilerin:…d) İmamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dinî hizmetlerin yerine getirilmesi için gerekli olan bilgi ve becerilerin kazandırılmasını,… olarak belirlenmiştir. (2*)

28 Şubat faşist-gerici sürecinde “mağdur olduğunu” belirten AKP bunu bir seçim sloganı haline getirerek seçimlerde büyük başarılar elde etti. Rövanşist bir anlayışla, belki de başka örneği olmayacak bir yöntemle (kendi MEB Bakanına bile haber vermeden) hiç araştırma-deneme yapmadan 4+4+4 yasa tasarısını jet hızı ile yasalaştırdılar. Böylece İmam-Hatip Ortaokullarını açmış oldular. Bu da yetmedi daha önce ortaokullara, 5 yıllık ilkokulu bitiren öğrenciler alınmakta iken şimdi bir yıl erkene alınarak ilkokul 4. sınıfı bitiren 10-11 yaşındaki öğrencileri İmam-Hatip Ortaokulu’na yönlendirdiler.

Bu uygulama ile;
1. Öğrenci henüz meslekleri tanımadığı için meslek seçimi yapacak bilinçte değildir. Bu nedenle veli isteğine göre meslek seçimi yapılıp yönlendirme yapılmaktadır. Yani öğrencinin “hayır istemiyorum” demesi engellenecektir.
2. Arapça dil eğitimine daha küçük yaşta başlamak amaçlanmıştır.
Oysa çağdaş ülkelerde meslek seçme süreci çok önemlidir, bu süreç; öğrencinin istek ve özelliklerine uygun olarak okul rehberlik biriminin yönetiminde, öğrenci, öğretmenler ve öğrenci velilerinin işbirliği ile yapılmaktadır.

Hoşgörünüze sığınarak, 2003–2004 için TÜBİTAK (3*), 2012-2013 için MEB’den (4*) aldığım verileri karşılaştırarak İmam Hatip Lisesi ve Ortaokullarının gelişimini paylaşmak istiyorum:

İmam Hatip Okullarının Ortaöğretim Kurumları  (Genel+Mesleki Ortaöğretim) arasındaki yeri: (Tablo 3)


Öğretim  Yıl
Kurum Sayısı
%
Öğr. Sayı
%
Erkek
%
Kız
%
Öğret.
%
2003/04 (Genel+Mesleki Ortaöğretim)
6512
100
3.593.404
100
2.126.438
100
1.466.966              
100
160.049
100
2003/04      Din Öğretimi
452
6,94
97.489
2,71
56.617
2,66
40.872
2,78
7.631
4,76
2012/13 (Genel+Mesleki Ortaöğretim)
10.418
100
4.995.623
100
2.643.414
100
2.352.209
100
254.895
100
2012/13 İmam Hatip Lise
708
380 771
180 240
200 531
21 043
2012/13 Lise Bün.Ortaokul
369
27 882
14 245
13 637
-
2012/13 İ.Hatip Ortaokulu
730
66 585
34 103
32 482
5 484
2012/13 İ.Hatip Ok.(Toplam)
1.807
17,3
475.238
9,51
228.588
8,64
246.650
10,48
26.527
10,4

Yukarıdaki (Tablo 3) de görüldüğü gibi 2003-2004 Öğretim yılında İmam Hatip Liselerindeki Öğrencilerinin toplam sayıları (97.489) olup, ortaöğretim kurumlarındaki toplam öğrenci sayısı (3.593.404)’nın %2,71 dir.
2012-2013 Öğretim yılında İmam Hatip Liseleri ve İmam Hatip Ortaokullarındaki öğrencilerin toplam sayıları (475.238) olup, ortaöğretim kurumlarındaki toplam öğrenci sayısı (4.995.623)’nın %9,51 dir.

İmam Hatip Okullarının 2003-20O4 öğretim yılından 2012-2013 öğretim yılına kadar gösterdiği gelişmeler: (Tablo 4)

Öğretim  Yılı
Kurum
%
Öğr. Sayı
%
Erkek
%
Kız
%
Öğret.
%
2003/04      Din Öğretimi
452
100
97.489
100
56.617
100
40.872
100
7.631
100
2012/13 İmam Hatip Lise
708
380 771
180 240
200 531
21 043
2012/13 Lise Bün. Ortaokul
369
27 882
14 245
13 637
-
2012/13İ. Hatip Orta Okulu
730
66 585
34 103
32 482
5 484
2012/13 İ.H.Okulu (Toplam)
1.807
400
475.238
469
228.588
404
246.650
603
26.527
348

(Tablo 4) de 2003-2004 Öğretim yılında İmam Hatip Liselerindeki toplam öğrenci sayısı (97.489) iken, 2012-2013 Öğretim yılında (475.238)’e çıkarak %469 oranında artmıştır.

Peki, mağdur edildiğini söylediğiniz (ki bence de mağdur edildiler) İmam-Hatip Okullarının mağduriyetini %469 gibi abartılı bir şekilde giderdiniz de, neden Anadolu Liseleri’nin ortaokul kısmını açmadınız? “Yabancı dil öğretimine küçük yaşta başlanması” gerektiği gerçeğine karşın, neden Anadolu Lisesine 15 yaşındaki bir öğrenciyle başlamayı uygun gördünüz? 15 yaşındaki bir öğrenci; otoriteye karşı gelme ve ergenlik sorunlarını en yoğun olarak yaşadığı bir dönemdedir. Yabancı dil öğrenimine nasıl motive olabilir?... gibi soru ve sorunları çoğaltabiliriz.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: İmam Hatip Liseleri Mezunlar Mensupları Derneği'nin (ÖNDER) Sepetçiler Kasrı'nda verdiği iftara katılarak; “…Çok ağır baskılar, zulümler yaşandı. Zifiri karanlık günlerden geçildi. Bu insanlar sokaklara çıkıp ellerine pala, taş, sopa almadılar. Ellerine silah alıp dağa da çıkmadılar. Gayrimeşruluğu akıllarından geçirmediler…” gibi söylemlerle övgülerde bulunmuş, yapmış olduğu genellemelerle de sanki diğer okul ve mezunlarına suçlayıcı göndermelerde bulunmuştur. 

Böylece, daha önce kendisine yapıldığını söylediği ötekileştirmeyi başkaları için yapmıştır. Oysa yakın geçmişte bu tür genelleme ve söylemlerin, söyleyenleri  “deniz feneri”, “ihaleler” … gibi olaylarda mahcup ettiği görülmüştür. Bir eğitim kurumundan her özellikte kişiler mezun olabilir. Önemli olan, istenmeyen davranışları gösteren insanların yüzdelikl (%) olarak az olmasıdır.

22 Nisan 2013 tarihinde Bilgi Edinme Yasası’na dayalı olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın Prf. Dr. Nur SERTER’e gönderdiği verilere göre; “1099 İmam Hatip Ortaokulundan 78’inin hiç öğrencisinin olmadığı, 461’inin de öğrenci sayısının 50’nin altında olduğu görülmüştür.” Denilmektedir.(5*)

Sayın Nur Serter’ e verilen cevapta belirtilen birkaç okula öğrenci kaydının olmaması veya öğrenci mevcudunun az olmasından hareketle bu girişimin fiyasko olduğu yargısına varmak çok yanlıştır. Bence bu cevap çok anlamlı ve perde arkasında olanları göstermemek amaçlıdır. Tablo 4 de bakanlığın kendi verileri ile oluşturduğum tabloda görüldüğü gibi kurum sayısı 452 den 1807 ye çıkarak %400, öğrenci sayıları ise 97.489 den 475.238’e çıkarak %469 oranında artmıştır.  (Fakat bu cevaptaki bilgiler bana 1990’lı yıllarda İstanbul’da, Anadolu Liselerindeki boş kontenjanlara başvuru veya kayıt yapabilmek şansı kazanmak için helikopter tutan velileri çağrıştırdı. Artık kıyaslamayı size bırakıyorum…).

Sayın okuyucularım siz, her iki okul için yapmış olduğum değerlendirmeleri okuduktan sonra kendinizle iç konuşmalar yapıp bana şu iki soruyu sorabilirsiniz.
   -Anadolu Liseleri’nin sayıları ve almış olduğu öğrenci sayıları artmış. Neden karşı çıkıyorsunuz?

El cevap: Çünkü Anadolu Liselerinde öğrenim gören öğrenciler çok zorlu sınavlar sonunda belirlenmiş, emsallerine göre farklıkları olan ülkemizin ve dünyanın çok önemli değerleridir. Bunlar geleceğin başarılı, bilim, iş ve meslek insanlarıdır. Onlara verilen farklı eğitim olanakları geliştirilerek korunmalıdır. Oysa uygulama ile bu imkânlar yok edilmektedir. 
   
-İmam Hatip Liseleri ve İmam Hatip Ortaokullarının sayıları ve almış olduğu öğrenci sayıları artmış. Neden karşı çıkıyorsunuz?

El cevap: Çünkü İmam Hatip Lisesi ve Ortaokullarındaki öğrencilerin “meslek seçimi” gibi çok önemli bir haklarına velilerce ipotek konmuştur. Bu seçime uyum sağlayanlar olduğu gibi yaşam boyu bu meslek seçimi için üzüntü çeken kişiler olacaktır. Ülkemizde İmamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dinî hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla açılan bu okullara orantısız ve abartılı sayıda (2003-2004 Öğretim yılında 97.489 öğrencisi bulunan bu okulların 2012-2013 Öğretim yılında 475.238’e çıkarak %469 oranında) artış olmuştur. 

Gelecekte bu insanlarımızın işe yerleştirilmeleri ülke çapında çok büyük sorunlar yaratacaktır. (Tıpkı plansız açılan Eğitim Fakültesi Mezunu işsiz öğretmenler için bu gün yaşadığımız sorunlar gibi.)

Şimdi yukarıda ve aşağıda yazılan sorularımı, o günkü Milli Eğitim Bakanına bile haber vermeden, 4+4+4 yasasını jet hızı ile meclisten geçirenler arasında yer alan ve şimdi Milli Eğitim Bakanı olan Sayın Nabi AVCI’ya sormak istiyorum. Ne der acaba?

Ulusal ve uluslararası alanda pek çok bilim, meslek ve iş insanını yetiştiren Anadolu Liselerinin ortaokul kısımları neden hala açılmadı?

Anadolu Liselerinin sayıları arttırılarak kalitesi düşürülmüş işlevsiz ve sıradanlaştırılmıştır. Anadolu Liselerine çok büyük yarışmalar sonucunda seçilerek girebilen öğrenciler genelde “üstün zekalı”  ve “üstün özel yetenekli” öğrencilerdi. Bunlar ülkemizin milli ve dünyanın evrensel değerleridir. Bu öğrenciler; hızlı öğrenen, düşünen, yorumlayan ve… gibi pek çok özellik sahibidirler. Bunların dünya ile iletişimlerini sağlayan yabancı dilleri erken yaşta öğrenmeleri hem kendileri hem ülkemiz içinin büyük bir kazanımdır. 

Her vatandaşın sorması gereken bazı sorular:

Anadolu Liselerinin Ortaokul kısmı neden açılmamaktadır?

Ülkemizin bu kadar İmam ve Hatip’e ihtiyacı var mıdır?

Bu okulların açılması hangi bilimsel araştırmanın sonucuna dayanmaktadır?

Kentin ismi ve tarihi ile özdeşleşmiş bazı okulların isimi değiştirilerek İmam-
Hatip okulları açılmaktadır. Bununla ne amaçlanmaktadır?  

Son olarak;
4+4+4 yasası, eğitim sistemimize uygulanmak istenen bir toplumsal mühendislik yasasıdır. Bu yasa mutlaka iptal edilip, eğitim bilim esaslarına uygun olarak yenisi çıkarılmalıdır.

Anadolu Liselerinin ortaokul kısımları ve hazırlık sınıfları hemen açılmalıdır.

Anadolu Liselerinin; Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları ve Eğitim Enstitüleri ile aynı sonu yaşamalarını istemiyorum, istememeliyiz!..

Kaynakça: