Kürtler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürtler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Eylül 2022 Cuma

Demokrasi



İstanbul'da yaşıyorum, fakat aylardır Beyoğlu ya da İstiklal Caddesine gidememiştim. Özlemişim.

'78'liler Girişimi' ile 'Karşı Sanat’ın düzediği 'Panel-Forum' için aldığım çağrıya uydum. 10 Eylül 2022 günü Saat 14.30 daki toplanma yerine vardım. 78'liler Girişimi Başkanı sevgili Celalettin Can, karşılarken simit ikram etti, alıp yedim ve dinleyiciler arasındaki yerimi aldım. 

Yer: İstiklal Cad. 'Aznavur Pasajı' Kat 6 

Konu: "12 Eylül ve Süreklileşen Darbeler". 

Salon; 70'li 80'li yıllardan kalmış yaşlı tahta sandalyelerle donanmış. Dinleyicilerin hemen hepsi akran, çoğu tanıdık-bildik. Bedenleri yılların izlerini taşısa da herkesin yüzü gülüyor, gözleri ışıl ışıldı.

Delikanlı kız-erkekler, tek tüktü ve onların da bu coşkuda pek payı yoktu. Kimi anne-babası kimi de dede-ninesi için gelmişti (düşünülmesi gereken bir durum).

Konuşmacıların dördü de tanıdık-bildik kişiler. Kimi yıllar öncesinin yoldaşı, dostu, kimi medyanın tanıştırdığı...

Forumun yöneteni Feyyaz Yaman'ın davetiyle 'saygı duruşu' yapıldı.  Panelistler tanıtılarak, 15'er dakikalık söz verildi (fakat her konuşmacı en az 45 dakika konuştu, ki bence, doğal ve doğru olan da buydu).

Feyyaz Yaman: Sanat inisiyatifi, 'Karşı Sanat’ın kurucusu, birçok yurtiçi ve yurtdışı etkinlilerde bulunmaktadır.

Gülizar Tuncer: Geçmişi-günümüzü hukuksal boyutlarıyla ele alan bir insan hakları savunucusu avukat.

Musa Piroğlu: Geçmişi-günümüzü sosyo-politik açıdan ele alan insan hakları savunucusu HDP milletvekili.

Mukkaddes Erdoğdu Çelik Dünün belleği, günümüz aktivisti ve insan hakları savunucusu yazar.



Dört panelistin buluşma noktası, dördünün de ülke demokrasi ve emekçi halk için kendi alanında mücadele etmesi, bu uğurda bedel ödemesi idi. Dördü de yaşanmışlıklarını ve ülkedeki insanlık dışı uygulamaları sıraladı ve özetle:

"Günümüzde 70'li-80'li yıllardaki gençlik, işçi, köylü ve hakların halklar için dayanışma kalmadığını. Nedeni de faşizmin daha yoğun baskıyla grup ve aileleri hedef almasıdır. Geçmişte emekçilere destek veren gençlerin, şimdilerde annelerinin: 'Bak oğlum-kızım eğer sen yakalanıp tutuklanırsan, 'terörist' ilan edilirsin o zaman da çalışıp evimize ekmek parası getiren herkesin işine son verilir! Biz o zaman ne yaparız!?..." Feryatları duyduğu... Böylece faşizmin her hanede çaresizlik ve yılgınlık yarattığını... Bu sonuçta, dünün dar grupçu anlayışların, payı olduğunu, çünkü bu grupçukların ülkenin sorunlarını tahlil etmeden, devrimci mücadele önceliklerini belirlemeden, sadece kendi görüş, yöntem ve önderliklerini en doğru kabul edip kutsadılar..."  Benzeri konuşmalarla geçmişle yüzleşip eleştiri ve özeleştiriler yaptılar.

Demokrasi, hukuk ve eşitliğe uymayan uygulamaları anlatılırken doğal olarak ülkemizde insan hakları en çok gasp edilen Kürtler ile farklı inanç ve yaşam tarzı olanlar sıkça anıldı.

Biz dinleyiciler de içimizdeki çağrışımlarla bazı 'an'lara ulaşıp olan biteni anımsarken, 'neden-niçin-nasıl' oldu diye kendimizi suçlayıp sorguladık, sarsılıp hüzünlendik...

Panelistlerin sunuşları bitince dinleyicilerin söz aldığı forum başladı.

 3-4 arkadaş kendileri veya 'grupları' adına konuşup sorular sordu.

Bazı dinleyiciler ayrıldığı için panelistlerin uzun konuşmaları eleştirildi.

İlk sözü alan bir arkadaş da eleştirilerini sıralayıp, panelistlere sordu (özetle):

Bize neden hep Kürtleri anlattınız, Türkler de zulüm altında...? 

Buna gerekli cevabı bir başka dinleyici verse bile olan olmuş, eski dar grupçu anlayış yüzünden salonda soğuk bir esinti olmuş ve toplantı son bulmuştu.

***

Ekonomi, terör, bilmem ne bilmem ne varken, baş sorunumuz neden Kürtler ve demokrasi olsun ki?  Diyor o arkadaş ve nice ülkemiz insanı.

Evet, ülkede çoğu kişinin işsiz kaldığı, emekçinin haklarını alamayıp geçim sıkıntısı çektiği, yolsuzlukla büyüyen bir azınlık oluştuğu, ekonominin çöktüğü, işsizlik, icra, iflasların arttığı, yönetim-yargı-güvenlik-eğitim-sağlık gibi alanlardan adil, eşit, yeterli  hizmet alınmadığı doğrudur. 

Evet, bu ortak sıkıntılar tüm ülke insanları içindir.  

Fakat yüzyıllardan beridir Kürtler ile birlikte farklı kimlik, inanç ve yaşam tarzı sahibi olanların 'insani hakları' yok sayılıyor. 

İşte o arkadaş ve nice ülke insanın unuttukları da budur.

İşte bu da bir demokrasi sorunudur. 

Eğer ülkemizde demokrasi egemen olsa: tüm kimlikler için hukuk, eşitlik, özgürlük olur, sömürü olmaz, işsizlik biter, silahlar susar, ülke kaynakları savaşın ölüm makinalarına dönüşmez, barış ve dayanışma içinde tüm sorunlar çözülürdü.

Farklılıkların barış, demokrasi ve uyumla Türkiyelileşmesi sağlansa, hiç sorun yaşanır mıydı? 

Her farklı kimliği Türkleştirmeye, her dili, her inancı, her yaşam tarzını kendininkine benzetmeye çalışmaktır asıl sorun.   

Bunun için ülkede demokrasi-hukuk-huzur-barış olmamış, her zaman çatışma-savaşlar olmuştur.

Düşünsenize, bir insana; kendi anadilinle değil, benim dilimle oku-konuş, benim mezhebimi ve inancımı kabul et, çocuklarına ve coğrafyana benim belirlediğim isimleri vereceksin! 

Demek ...?! 

***

Ülkemizin demokrasiye dair bir karnesi var, işte o belge: 

Freedom House, her yıl 220 ülkenin demokrasi, siyasi özgürlük ve insan hakları hakkında araştırma yapan, bir bakıma 'karne' veren kuruluştur.

Siyasal katılım, seçim süreçleri, ifade özgürlüğü, örgütsel haklar ve hukukun üstünlüğü ... konuları, sivil özgürlükler (60), siyasi haklar (40) alt başlık 100 puan üzerinden değerlendirilir.

Ülkeler: 'Özgür', 'Kısmen Özgür' ve 'Özgür Olmayan' olarak ayrılır.

Türkiye:  

2013'de 61 özgürlük puanı alarak ‘Yarı Özgür’ ülke sayılmış. 
 
2022'de ise (32) puanı ile 'Özgür Olmayan' ülkelere katılmıştır. 

Grupta; Pakistan (37), Uganda (34), Ürdün (33), puana almıştır.  

Emin Toprak- DOSTÇA

         Diğer yazılarım için tıklayınız 

18 Mayıs 2018 Cuma

“HDP'siz olmaz!...” diyenler samimi mi?

Çoğu kişinin yaptığı gibi ben de çocuklarım ve daha sonra da torunlarıma bolca kitap okudum. Onlar yanıma/kucağıma oturup; dinler, görsellere bakar, çokça neden-niçin soruları sorar, sorulan sorulara da, çünkü-ama ile başlayan mantık kurgusu yapar ve bunlardan büyük bir haz alırdı. Tabii ki ben de ...  

Çirkin Ördek Yavrusu” masalı da bize işte böyle bir olanak sağlamıştı. Bu eser; dünyanın en büyük masalcılardan biri olan Danimarkalı Hans Christian Andersen’e (1805-1875) aittir. (Andersen'in Türkçeye çevrilmiş 85 kitabı var.)

Çoğumuzun bildiği, ama bilmeyenlerin de, mutlaka çocuk ve torunlarıyla  birlikte okumasını önerdiğim bu masalda; kuluçkadaki anne ördeğin kanatları ve vücut ısısı ile koruduğu yumurtalar çatladığında yavruların çıktığı... Ancak en iri yumurtanın bir hafta sonra çatladığı ve içinden de çok "çirkin" bir yavru çıktığı... Masalın öznesi olan bu "çirkin" yavrunun annesi tarafından sevilip korunduğu, ancak kardeşleri ve çevrede dışlandığı...Ve bu "çirkin" yavru büyüyüp "kuğu" olduğu anlaşıldığında, yaşananları anlatılıyor. 

Bu süreçte yavrunun yaşadıkları, düşündükleri, hissettikleri, hem okuyanı hem de dinleyeni çok etkiliyor. Çünkü, bu masal düşündürerek; ön yargıları sarsıyor, yıkıyor ve yerine insani bir erdem olan hoşgörüyü aşılıyor...  


***
Bugünlerde herkes söz birliği yapmış; “HDP'siz olmaz", "Onlarsız olmaz” diyor ("onlar" dedikleri: Kürtler...). Bu da bana yukarıdaki masalı çağrıştırdı. 

Ahmet Şık’a ait bir sözün öznesini değiştirerek; “ HDP’nin yanında yer alanlar, onlara dokunanlar yanar!” diye devamlı nutuk atan kamuoyu araştırmacılarını hatırladınız değil mi?

İşte bu kişiler, şimdi de pişkince; “HDP'siz olmaz!...” diyorlar. "TV muhabbetleri"nde, eğer birisi HDP Kürt partisidir derse, karşı görüştekiler hemen ; "Ama HDP'ye oy vermeyen Kürtler de var!" diye tepki gösteriyor. 

Bence de HDP Kürt partisi değildir. Çünkü HDP; ırk, din, dil, renk ve cinsiyet farkı gözetmeden; işçi, köylü emekçi, aydın, sosyalist, demokrat kısaca “öteki” ilan edilen herkesin partisi...  

HDP'nin ilgi merkezi olmasını sağlayan bu duygusal(!) yaklaşımın asıl nedeni; HDP barajı geçtiğinde kazanacağı veya  barajı geçmediğinde AKP hanesine yazılacak olan vekiller...  "Sıfır baraj" görüşmelerinde yok saydıkları ve yıllardır barajı geçmesin, boğulsun dedikleri parti, meğer çok önemli imiş!... Tabii ki çıkarları söz konusu olunca... Önemser ve anar oldular bu partiyi...  

***

Toplumsal barış ve demokrasi için yaşanmışlıklarla yüzleşmek ve yanlışları tekrar etmemek gerekir. Çünkü gelecek ancak bu yolla daha yaşanır ve güvenli olur... 

İşte hepimizin tanıklığında olagelmiş; yüzleşilmesi, empati yapılması, düşünülmesi ve ders çıkarılması gereken bazı yaşanmışlıklar:

 Haziran 2015 seçiminde 6 milyonu aşan oy alıp 80 milletvekili çıkaran HDP’ye, tüm partilerin “vebalı” işlemi yaparak uzak durması…

 Resmi görevlilerin araç arkasına çıplak olarak  bağlayıp sürükledikleri ölüleri... Cesedi 1 hafta sokak ortasında bırakılan Taybet Ana’yı... Cesedi kokmasın diye derin dondurucuda bekletilen küçük çocuğu... Roboski’de parçalanan çocukları… Girilen yatak odalarına yazılanları… Kobani’deki savaş mağduru çocuklara oyuncak götürmek isteyen gençleri… "Ankara" ve benzeri katliamları… 80 yaşındaki annenin ölüsünü gömdürmeyiz diyenleri... Çocuklar ölmesin ve savaşa hayır diyenlere yapılanları… On yıllardır çığlıkları yankılanan Cumartesi ve diğer acılı anneleri…

 Kendileri ve soydaşları için hak gördükleri; masalı, ezgiyi, ninniyi, şarkıyı, türküyü, anadilde eğitimi (ki bunlar ayrımsız olarak birer insan hakkı), ötekilere çok görüp yasaklarla, zindanla engellemeleri… Sosyolojik bölge, şehir, köy ve insan isimlerini bile yasaklamaları… Milyonlarca insanın konuştuğu  bir anadili unutup(!), mahkemede kayıtlara; “bilinmeyen bir dil” olarak yazmaları...

Bunlar, korku ikliminde ve kısa bir zamanda yaşanan; dışlamalar, nefret suçları ve katliamların sadece birkaçı... 

HDP bu süreçte haksızlıklara karşı çıkarken "öteki" ilan edildi, hep yalnız kaldı, büyük bedeller ödedi. Oysa kimileri olanlara sessiz kaldı, kimileri de olagelenleri hep savundu, savunmaya devam ediyor…

Şimdi de koro halinde; “Onlarsız olmaz!..” diyorlar.  

Tabii ki, onlarsız olmaz!... Keşke bunu söyleyenler; çoğulculuğa, çeşitliliğe, eşdeğerliliğe inansa/alışsa ve de samimi olsalar…

Not: Sayın Muharrem İnce'nin  konu ile ilgili demokratik girişim ve söylemlerini samimi buluyor, önemsiyor ve destekliyorum...

***

Eğer “onlarsız olmaz” içselleştirilmiş bir farkındalık ise; alkışlanmalı, destek verilmeli, çünkü ülke geleceğimiz için çok çok önemli ve gereklidir. 

Yok, eğer “onlarsız olmaz” içselleştirilmemiş ve sadece “onların” gücünü bir araç olarak kullanmak için “ilmi siyaset” gereği Makyavellistçe söylenmişse... Ve köprü geçildikten sonra yine, “Alavere, dalavere Kürt Memed nöbete…” diyeceklerse:

✔ Hem, bu “ilmi siyaset” yapan Makyavelistleri ayıpları ile yüzleştirmek... 
✔ Hem, tek adam sultasına son vermek... 
✔ Hem de amacımız olan; demokrasiye, barışa, çoğulculuğa, çeşitliliğe, eşdeğerliliğe…, kapıyı aralamak için:

"Tek adam düzeni"ne karşı duracak güç birliği desteklenmeli.


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız