30 Ağustos 2019 Cuma

“Susma, sustukça...”

 

1969’da kaybettiğimiz anneannem bana 1915 yılına ait bir anısını, süzülen gözyaşları eşliğinde Kürtçe anlatmıştı (Türkçe bilmiyordu). Bende iz bırakan bölümü kısaca şöyle: 

Korku ve telaş içindeki bir Ermeni anne, iki eline sımsıkı tutunmuş iki çocuğuyla birlikteyken anneannemle karşılaşmış ve ona (ağlayarak) demiş ki: “Ev zordestî ji bo me îro ye, sibê ji bo we ye…”  Türkçesi: “Bu zulüm bugün bizim için, yarın sizin…

*
Bir Alman Papaz olan Martin Niemöller, 1940’lı yıllardaki Nazi zulmü karşısındaki tutumunu özeleştiri yaparak söyle anlatır:
“Önce Komünistler için geldiler
Ve ben sustum
Çünkü Komünist değildim.
     Önce Sosyalistler için geldiler
     Ve ben sustum
     Çünkü Sosyalist değildim. 
Önce sendikacılar için geldiler
Ve ben sustum
Çünkü ben sendikacı değildim.
     Önce Yahudiler için geldiler
     Ve ben sustum
     Çünkü Yahudi değildim.
Sonra benim için geldiler
Ve benim için konuşacak
Kimse kalmamıştı.”

***
“Susma, sustukça sıra sana gelecek!”

Bu günlerde, halkın, büyük desteğiyle seçilmiş olan; Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarını, atanmış  olan bir bakan, sadece dedikodu ve varsayımlara dayanan gerekçelerle geçici olarak(!) görevden aldı. Yerlerine de atanmış olanları getirdi. Yani atanmış olan biri, halkın oylarıyla seçilenleri, kendi yanlısı olmadıkları için istemedi ve görevden aldı. Böylece yüz binlerin iradesi hukuksuz olarak gasp edilmiş oldu. 

Kuşkusuz bir görevlinin suç işlediği kesinleşmişse onun görevine devam etmesi savunulamaz. Ama, aması var: Bu kesinleşme yargı kararı ile olmalı. Bir kişinin suçlu olması için üç aşama vardır. Kişi ancak; birinci aşamada 'şüpheli', ikinci aşamada 'sanık', üçüncü aşamada ise 'suçlu' olabilir. Yoksa birisi kendisini; hem ihbarcı, hem savcı, hem de yargıç görüp, birilerini 'suçlu' ilan edemez!... 

Haydi varsayalım ki seçilmiş bir belediye başkanı suç işledi ve görevinden alındı.

Peki, niçin belediye meclisinin yeni başkan seçmesini engelleyerek, bir 'atanmış kayyım' atıyorsunuz?

Peki, tüm belediye meclisi suçlu mu, neden onları işlevsiz bıraktınız?

Peki, bu işlemler seçimi ve oy kullanan yüz binlerce insanı yok saymak değil midir?

Peki, benzer sorun yaşadığınız başka illerimizde belediye meclisleri yeni başkanını seçmedi mi, neden Diyarbakır, Van ve Mardin bu kuralın dışında bırakıldı?

Peki, bu ayrımcılık değil mi, hani Kürtler ve Türkler et ve tırnak gibiydi?

Demek ki bu bir kurt ve kuzu hikayesi... Ama bilin ki, artık kurt kocadı!...  
  
İşte böyle... Henüz mahkeme kararı ortada yokken, yapılan olan bu haksız ve hukuksuz uygulama, vicdani duyarlılığı olan herkesi rahatsız etti ve “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” diyen bir çığlık olmaya başladı.

Bu çığlığın sahibi her kimse, belli ki çokça canı yanmış, ya da sıra kendisine gelinceye kadar beklemiş olan kimsesiz, çaresiz biri. Ne var ki, halk bu sözü sahiplenerek sahibinden almış; dayanışmanın sloganı, herkesin malı ve çığlığı haline getirmiş: “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” 

Şimdi de pek konuşulmayan bir konuyu dillendirmek istiyorum. 

"Susma, sustukça sıra sana gelecek!” sözü, sadece bir kişinin, grubun veya kentin zarar görmemesi, o kişi, grup ve kentin kendisini koruması için değildir. Tüm insanlık içindir.

Çünkü bu söz, bir insani farkındalık ve demokratik dayanışma yaratmak için söylenmiştir.

Sadece sıranın kendimize gelmemesi için, susmayıp eyleme geçmemiz, bencillik sayılır. Böylesi bir anlayış da ayıp değil midir?

Bu yazımız içinde sıralanan söz ve alıntıların hiçbiri tekil/özel durumlar için değildir. Bu sözlerin içinde bir kişi ve grubu aşan, demokrasiyi, insanlık değerlerini ve insanlığı korumak isteyen bir psikoloji ve felsefe vardır. 

O halde; zalim ve zulme karşı susmamamız, sıranın bize gelmemesi gibi'bencil' bir eylem olmamalıdır:

Bu dayanışma; insanlık değerleri, hak ve hukuku korumak için yapmalıdır.

Bu dayanışma; hiçbir şeyin bedeli ve karşılığı değildir, olmamalıdır.

Bu dayanışma; demokrasiye ve halkın iradesine yapılan darbeyi, demokratik yollarla etkisiz kılmak olmalıdır.

Bu dayanışma; birileri, nerede, ne zaman zarar-zulüm görürse oraya ulaşıp, insani, vicdani ve demokratik değerlere göre kimlik-inanç ayrımı yapmadan yapılmalıdır. 

Bu dayanışma; sadece Diyarbakır, Van ve Mardin için değildir. Çünkü insan hakları ve demokrasiyi yok sayan hak ihlalleri, yurdumuzdaki her bireyin ve insanlığın ortak sorunudur.


Zalim ve zulüm karşısında susmak;

  • Hukuksuzluk ve haksızlığı kabul etmek.
  • Özgürlüğünü teslim etmek,
  • Güçlüye boyun eğmektir.


***
Ve sözü, 2005 Galler Ulusal şairi Gwyneth Lewis'in dörtlüğü ile noktalayalım:

“Bir Kişi Bile Fark Yaratabilir”

“Adalet kavgası benimle başlayıp biter.
Hakikat söyleyebileceklerimin sesidir.
Sadece başkaları hürken ben iyi olabilirim
Ve doğrunun bedelini ödemeye hazırım.”


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız