Eğer insanları birleştirici çok
basit bir ortak nokta arayışında bulunursak, hemen buluveririz bunun, insan
olmak ortak paydası olduğunu. Peki, acaba bu karmaşık olmayan,
ayrımsız olarak herkesi, ama herkesi kucaklayan ve bu çok yalın ortak paydayı yakalamak
çok mu zor?
Evet, çok zor…
Çünkü karşımıza; ego-çıkar sarmalına bürünmüş, ufku
bu sarmalla sınırlı ve bunlarla örülü kırmızıçizgileri bulunan tekçi anlayışlar
çıkar. Kimi dinini, kimi dilini, kimi ırkını ama sonuçta hepsi ego ve çıkarını
düşünerek engel oluyor ayrımsız olarak birlik olmaya, insan olmaya…
Oysa süregelen kültürel mirasımızda; Mevlana, Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal gibi
nice bilge kişiler var. Bunların hepsi “Gel Gel Ne Olursan Ol Yine Gel” ve “Gelin
Canlar Bir Olalım” diye seslenirler bizlere. Çağırdıkları yer ise; insan
haklarına sahip tüm insanların buluşma noktası…
16 Nisan referandumu; bir
kişinin istek ve ikbali için toplumda iki farklı kutup yarattı. Kutuplardan
birisi; o bir kişinin tutkuya dönüşen endişe verici isteklerine koşulsuz evet
diyenler… Diğer kutupta ise; o bir kişinin istek ve ikbal tutkularındaki tehlikeleri
sezmiş/görmüş olan hayır diyenler.
Evet diyen kutupta yer
alanlar; hayır kutbunda bulunanlara göre, biraz daha fazla ortak paydası olan, daha homojen
bir grup. Hayır diyenler ise; tek adam karşı olmak dışında pek de ortak
paydası olmayan heterojen bir grup.
Bu görüntü aslında birilerine
korku salan 7 Haziran seçimlerinde vardı. Hatta o zaman, o bir kişiye karşı
duran, daha büyük bir kutup da oluşmuştu.
Bunu görüp korkan “o kişi” ortaya çıktı ve karşısında duran o heterojen grubun
zaafları ile onların kırmızıçizgilerinden yararlanıp, gidişi lehine çevirdi. Ve
Türkiye’yi şimdiki umutsuz, güvensiz günlere taşıdı…
***
10 Ağustos
2014 yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları
ile 16 Nisan 2017 referandumu
sonuçlarını karşılaştırdığımızda:
10.08.2014
Cumhurbaşkanı seçimi
|
16.04.2017 Referandumu
|
||||
Destek olan Parti
|
Oy oranı % si
|
Destek olan Parti
|
Oy oranı % si
|
||
R.
Tayip Erdoğan
|
AKP
|
51.79
|
Evet
|
AKP +
MHP
|
51,41
|
Ekmeleddin İhsanoğlu
|
CHP +
MHP
|
38.44
|
Hayır
|
CHP +
HDP + diğerleri
|
48,59
|
Selahattin Demirtaş
|
HDP
|
9.76
|
- Recep Tayyip Erdoğan’ın %51,79’luk oy oranını (MHP’nin desteğine rağmen) %51,41’e düşürdüğünü…
- Recep Tayyip Erdoğan karşıtlarının ise %48,20’lik oy oranlarını ancak %48,59’e çıkarabildiklerini görüyoruz.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, seçim sonucu şaibelidir diyenlerin itiraz sonuçlarını ve resmi ilanı
bile beklemedi. Kesin olmayan sonuçlarla futbol maçı benzetmesinde bulunarak adeta; Evet=1 Hayır=0 dercesine zaferini(!) ilan etti.
Bu sonuçla belki yetkilerini biraz
daha arttırdı ve seçildiği günden beri fiilen ilan ettiği tek adamlığına resmilik
sağladı ise de: Şimdi daha güçsüz, daha da yalnız…
Çünkü hukuk, adalet,
demokrasi ilkelerine dayalı bir barış ortamı sağlamak yerine, O, öfke, kin ve
ötekiler yaratan bir çatışma stratejisi izledi. Bu da onu, sadece %51’in
başkanı yaptı.
Cumhurbaşkanı sonucu alınca hiç zaman
geçirmeden, fakat telaş içinde (aslında hiç ayrılmadığı) partisinin resmi üyesi
oldu. Ve parti genel başkan olacağını da
ilan etti. Peki, bu telaş neden
acaba?
Bundan böyle Cumhurbaşkanı
hem makamının yetkilerini, hem de parti genel başkanı yetkilerine sahip tek
kişi olarak, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, YSK, HSK ve Adliye saraylarındaki
mahkemelerde görev alacak yargıçlar atayacak.
Bu yargıçlar da tarafsız sayılacak(!).
Bunlardan hak, hukuk, adalet bekleyen halk ne yapacak? Sizce bu psikoloji içindeki yargıçlardan hangisi; hukuk, adalet, demokrasi
ilkelerine dayalı olarak, tarafsız ve vicdan huzuru içinde, özgürce karar
verebilecek?
CHP İstanbul milletvekili
Barış Yarkadaş, “24 Nisan’da atanan bin 341 hâkimin yüzde 90’ının AKP’nin
il ve ilçe teşkilatlarından… Yazılı sınavda 80 puan alan avukatlar devre dışı
bırakılıyor. 55-60 puan alanlar ise mülakatı geçiyor. Bu kişilerin tek özelliği
ise AKP’de yöneticilik görevinde bulunmaları…” dedi.
“Parti
devleti kuracaklar” diyenlere çok kızıyorlardı, şimdi ne
oldu?
Bilindiği gibi FETÖ
örgütünün serpilip gelişmesinde en önemli faktörün “sınav sorularının
çalınması” olduğu hep söylenir ve kabul görür. Öyle ise:
Ha soru çalmışsın, ha mülakatta adam kayırmışsın!…
*
Neler yapmalı ve nasıl yapmalıyız?... (Bu konu da başka yazıya kalsın).