Bor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2017 Cuma

“Mühürsüz oylar geçerlidir!...”

Mühür, M.Ö önceki devirlerden beri tüm uygarlıklarda kullanılan insanlık tarihinin en eski onama aracıdır. Okur-yazar olmayanlar ve en üst devlet yöneticileri de mühür kullanırlar. Yapılan anlaşmaların ve verilen sözlerin belgesidir mühür. En önemlisi, “mühür” ait olduğu kişi ve kurumun onur belgesidir. Mühürlenen belgede verilen sözler, mühür sahibi olmasa bile mirasçılarının yükümlülüğü ve onurudur. Bu nedenle “mühür” hiçbir çağda yok sayılmaz, yok sayılamaz. Mühür gerçeği sahteden ayırandır.

16 Nisan referandumu, hem yersiz zamansız ve eşitsiz bir ortamda yapıldı, hem de insanlarımız arasında uzlaşmaz iki kutup yarattı: 1.“Evet” deyip “tek adam” sistemi olan otokrasiyii isteyenler (ki devlet tüm kurumlarıyla taraf olup, bu kutupta yer aldı).  2. “Hayır” deyip çoğulculuk olan demokrasi isteyenler…

Referandum sonucunu da bireylerin kurallara bağlı ve mühürlü oyları belirleyecekti. 15 Nisan öncesinin korku iklimi ve OHAL şartlarının, haksız, hukuksuz, adaletsiz günlerde yaşatılanlarla yetinmediler. Ve 16 Nisan günü sonuçlarını değiştirecek organize formüller aramaya başladılar, buldular da. Hani, nasılsa “YSK nihai kararı veriyor” ya, ona sığınıp, biraz daha deyip sahaya YSK’yı çıkardılar.  YSK,  yasasında yorum gerektirmeyen bir açıklıkla anlatılan hükmü yok sayıp, tam zıttı olan “mühürsüz oy pusulaları geçerlidir” kararını aldılar... Mühürsüz oylar geçerlidir” demek, sahteyi kabul etmek demektir.

Böylece, YSK kararıyla, doksan dakikası bitmiş olan maçın sonucunu güvensiz, geçersiz ve mühürsüz kıldılar.

Hem de hükümetin çağrı yaparak, “ Gelin referandum sürecimizi izleyin” dediği AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) temsilcilerinin gözleri önünde:

AGİT temsilcileri de geldiler ve ayna yansıyanları:
  •  Referandumun eşit olmayan şartlarda yapıldığını… 
  •  İdari kaynakların 'evet' kampanyası için uygunsuz olarak kullanıldığını… 
  • YSK'nın mühürsüz oy pusulalarını geçerli saymasanın kanuna aykırı olduğunu…
Belirlediler.

AGİT temsilcilerinin bu görüşleri gerçeklerden sadece birkaçı… Bu görüşlerine karşılık ise hiç gecikmedi. Tüm etkili yetkililer söz birliği yapmışçasına yumdular gözlerini, açtılar ağızlarını ve (kendi çağırdıkları kişileri terörist bile ilan ettiler):

“Eyy… Haddini bil, sen kimsin yav!”, “Bu tespitler yok hükmündedir.” Diye söylev yarışına giriştiler. Anlaşılan pek yakında yine kandırıldık diyecekler.

Cumhurbaşkanı ise, amaca ulaşmak için her yol mübahtır demedi, ama hukuksuzluk varsa gereği yapılsın da demedi. Yine taraf oldu, şaibeli ve tartışmalı olan referandumun sonucuna övgülerde bulundu. İlginç bir yorumla da bir maça benzetti:
 "1-0 ya da 5-0 kazanmışsın önemli değil, önemli olan maçı almaktır.” Dedi. 

Tıpkı uzatmalarda +1 penaltı golü yiyen BJK’ın elenmesi gibi, mağlup ilan etti, tek adamlığa karşı çıkıp demokrasi isteyenleri… Ve tribünlerden alkış aldı...

***

İsterdim ki;
Toplumu oluşturan insanların temel haklarını düzenleyen anayasa hazırlanırken; sendikalar, meslek odaları, STK ve tüm partilerin görüşleri doğrultusunda oybirliği ile uyum sağlansın. Eğer bu olmasa bile en az 3/5 (beşte üç) çoğunluğu ile kabul görsün… Olmadı, oldurmadılar…

İsterdim ki;
Her parti, her birey eşit olarak; meydanlarda, salonlarda, ekranlarda kitlesi ile buluşabilsin. Güle oynaya coşku içinde sandık başına gitsin, özgür iradesi ile oyunu verip sonucunu öğrenebilsin. Olmadı, oldurmadılar…

İsterdim ki;
17 Nisan’da “HAYIR” densin böylece; ego-kin-öfke sarmalındaki karanlık günler son bulsun ve daha aydınlık günler için bir ışık olsun (belki olmuştu bile). Olmadı, oldurmadılar…

İsterdim ki;
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, Vali, Kaymakam, Yargıç, Savcı, Muhtar, Müdür, İmam… TRT, AA. … (bir de son dakika kurtarıcısı YSK) Özetle devlet içindeki tüm güç sahipleri; kendilerine tanınan yetkileri, halkın ortak malı olan makamları, mühürleri, uçakları, zırhlı araçları, ekranları… Tarafgir olarak kullanmasınlar. (Ama gördük ki, bîtaraf olması gerekenler bir taraf oluvermişler.) Olmadı, oldurmadılar…

***
  • Atı alan Üsküdar’ı geçti… 
  •  Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye…
Deseler de siz sakın inanmayın onlara…

At tökezleyip ayağını kırdığı için Üsküdar’ı geçemedi…
Ve Bor’da da, bir kez daha pazar kurulacak.



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız