İlkbaharı,
doğanın doğurganlığını arttırması, ürünlerinin boy verip gelişmesi için, Kış
mevsimine başkaldırarak uyanışı olarak kabul edecek olursak, Yaz aylarını ürün
verip olgunlaşma sayabiliriz. Sonbahara da; olgunlaşan ürünlerin (doğurganlığını
özünde saklı tutarak) yavaş yavaş sararıp,
solduğu mevsimdir diyebiliriz.
Her mevsimin
gelişi ile doğada önemli değişiklikler olur. Tüm canlılar gibi insanlar da; bu değişime
uyumlu olarak, nesillerine daha güvenli bir yaşam sağlamak için çalışıp,
koşturup ve didinirler.
Bence tüm bu
yaşamsal koşuşturmaların en çok yaşandığı mevsim Sonbahar, ay ise Eylül’dür.
İşte bundandır ki insanları en çok yorandır, Sonbahar.
Sonbaharda Köy
ve Kentlerdeki insanlar, Kış mevsiminin vereceği kısıtlılığa hazırlık için;
tezek, odun, kömür, bulgur, ceviz, fındık, tarhana, salça, peynir, çay vb
ihtiyaçları toplayıp depolara, dolaplara doldururlar.
Çünkü yaşam devam edecek…
Kuşkusuz sadece
bunlarla sınırlı değil yaşam, insanların, başka başka işleri, başka uğraşları,
başka duyguları da var. Nedense bu işlerin, uğraşların, duyguların da en yoğun
yaşandığı bir mevsimdir Sonbahar. Düğünler, sünnetler yapılır ve okular açılır…
***
Konumuz okullar ve
çocuklarımız:
Karanlık
bulutların gökyüzünü kapatmaya başladığı bu günlerde okulları konuşalım biraz.
Okullar,
insanların en değerli varlıkları olan çocuklarını (başka ellere) teslim ettiği
kurumlardır.
Okullarda verilen eğitimle bireye; kendisini tanıyıp, yeteneklerini geliştirmesi,
özgür-özgün düşünen, paylaşan, soru soran, sorgulayan, kendine güvenen,
işbirliği yapan, haklarını bilen ve yaşadığı topluma uyum sağlayan bir insan olması
için rehberlik yapılır.
Kuşku yok ki
bu anlayışın egemen olduğu okullar daha yaşanır, öğretmenleri de daha saygın olur..
Ama okulları
ele geçirmek isteyen karanlık odakların sansarları, ortalığı öylesine sarmaya
başladı ki, en değerli varlıkığımız çocuklarımız
için (feodal eskilerce) söylenen; ‘eti
senin kemiği benim’ ya da ‘bana
bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ sözleri ile yetinmediler. Abiler, Ablalar, Dernekler ve Vakıflarla,
çocukların ruhlarını, duygularını alıp onları karanlığa kul kıldılar.
15 Temmuz
günü analarına, babalarına, kardeşlerine bile saldırı emri veren (abilerin
emrindeki) generalleri, komutanları görünce bunu daha iyi anladık.
Biz anladık
da ne oldu?...
İşte yine Eylül
geldi, birkaç güne okullar açılacak:
Akşam yattığınızda
mahallenizin okulu iken, sabah olunca İmam-Hatip olmuşsa,
Halen
insanlara-çocuklara-gençlere zorla inanç dayatılıyorsa,
Halen
laikliğe karşı olan bir kişilerce yönetiliyorsak,
Halen barış
ve çözüm süreci buzdolabında, her yerde savaş var ise,
Halen
binlerce, on binlerce çocuk, gencin hangi okula gideceği belli değilse,
Halen kandırıldıkları
söylenen binlerce öğretmen işsizse,
Halen atanamayan binlerce
öğretmen kuyrukta ise,
Halen parası
olanlar, özel güzel okulları seçebiliyor, olmadı ver elini yurtdışı diyorsa,
Halen
yetkili makamda oturanlar, kandırılmışlıklarının etkisinden kurtulamamışsa,
Halen çocuğunu
okula gönderecek veli, yaşayacağı sevinci düşünmek yerine, her an neler olmuş,
neler yaşanacak tedirginliği içindeyse,
Halen yetkin ve
etkin olanlar (inadım inat deyip), okullardaki eğitimi çocukların
gelecekleri için değil de, kendi geleceklerine yatırım yapma yolunda iseler…
…
Tüm bunlara ben bir çözüm bulamadım,
sizce ne yapmalı?...
Merhaba Emin bey. Çok güzel bir anlatımla çocuklarımızın geleceğini karartan süreci sorgulayıp "sizce ne yapmalı?" diye diyorsunuz. Yapacak şey belli dostum. Demokratik toplum hedefinde milyonlarda çoğalmalı. Bu becerilmedikçe toplumun üstüne örtülmek istenen karanlığın şalını önlemek olası değil.
YanıtlaSilÇalışmalı, çalışmalı ,çalışmalıyız. Son nefesimize kadar ATA'mızın hedeflediği akıl ve vicdan sahibi nesilleri yetiştirmek için ölümüne çabalamalıyız. Uzun vadeli ama en sağlam yatırım ancak sağlam yetişmiş nesiller olacaktır.
YanıtlaSil