5 Ağustos 2016 Cuma

Eğer samimi iseniz… (+)



Bundan önceki yazımın başlığı, “Eğer samimi iseniz…” idi. Nedense bu yazının yarım kalmış olduğunu düşündüm, sanki üç noktalara sığınıp, sonucu ortada bırakmışım gibi hissettim. Daha söylenecekler, yazılacaklar ve sorulacaklar varmış deyip, önceki başlığa sadece (+) ekleyip devam edelim istedim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen ‘Olağanüstü Din Şurası’nda yaklaşık 40 dakika süren önemli bir konuşma yaptı.

Bu konuşmasında, Fethullah Gülen’in darbeci yapılanması için vermiş oldukları destek ve yardımlardan dolayı duymuş olduğu pişmanlığı belirterek özeleştiride bulundu ve; "Bizler de bu yapıya tüm siyasiler gibi iyi niyetle destek olduk. Açık konuşuyorum ben de şahsen pek çok görüşüne katılmasam da bunlara yardımcı oldum… Dedik ki bir ortak yanımız var… Bunun için hem rabbimize, hem milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de, milletim de bizi affetsin." Dedi.

Sayın Cumhurbaşkanın pişmanlık duymasına neden olan bu destek ve yardımlar sadece birkaç kişiyle sınırlı kalmış olsa ve bu işlerden dolayı sadece birkaç kişi zarar görmüş olsaydı eğer, bunun telafisi mümkün olabilir, belki de o zarar görmüş insanlar ile helalleşebilirlerdi.

Oysa pişmanlığa neden olan iş ve eylemler devlet adına millettin kaynakları ile yapılmış, kimilerine taşınmazlar verilmiş, devlet aygıtı içine yerleşmeleri için kimilerine binlerce, on binlerce mevki, makam, kadrolar sağlanmıştır. Böyle olunca da bu işten zarar görenler sınırlı kişiler değil, 79 milyonluk halkımız olmuş. Kimi canını-malını, kimi mesleğini, işini, geleceğini, kimi okulunu… Ülke ise uluslararası konumunu, güvenirliğini, ekonomisini kaybetmiş…

(Bu durum bana, yıllar öncesi çalıştığım bir kurumda yapmış olduğumuz bir toplantımızı çağrıştırdı. O toplantıda; müdürümüz, daha önce kurum müdürü iken istifa edip, aynı kurumda “Uzman” olarak çalışan eski müdürümüz ve biz diğer çalışanlar vardık.  Kurumumuzun sorunları ve çözüm yolları hakkında çeşitli eleştiriler ve katkı sağlayan konuşmalar yapılıyordu. Müdürümüz de, sık sık araya girerek tüm sorunların kendisinden önceki dönemden kaynaklı olduğunu söylüyor ve eski müdürümüze bazı iğnelemelerde bulunuyordu. Eski müdürümüz de dinledi, dinledi ve söz alıp sakin bir ses tonuyla; “Müdüre hanım, ben bu dediklerinizi yapmayı beceremediğim için, kendi isteğimle müdürlükten istifa ettim. Amacım bu işleri yapacak birinin göreve gelmesini sağlamaktı. Peki, siz ne yaptınız onu anlatın lütfen?”  dedi…)

Şimdi asıl konumuza dönüp bazı sorular sormak zamanı.

Peki;

Yıllarca sınav sorularının çalındığı, milli eğitim, emniyet, adliye, askeriye gibi büyük kurumların Fethullah Gülen hareketinin kontrolüne geçtiğini yazanlar, çizenler oldu,  pek çok kurumda, onlardan olmayanlar öteki ilan edilip, mobbing  (işyerinde yıldırmak için, baskı veya psikolojik terör uygulaması) yapıldığı söylendi. Ne yazık ki hiçbir sorumlu harekete geçmedi, kimse tınmadı bile… Ama 15 Temmuz sonrasında gözaltı ve tutuklamalar başlayınca anlaşıldı ki; her şeyi biliniyormuş, tüm söylenenler için belgeleri, dosyaları ve faillerin listeleri hazırmış. Fakat nedense kimse sormuyor, bunları kilit noktalara kim yerleştirdi, olanlara bugüne kadar tüm olanlara ve olaylara kim göz yumdu, mağdurların çığlıklarını neden kimseler duymadı?

Halkın karşısına çıkıp onların acılarını nasıl gidereceklerini neden anlatmıyorlar? 

“Ne istediler de vermedik” dediklerine “verilenler” nelerdir?

Her istedikleri verilenlerin haksız olarak almış oldukları, nasıl geri alınacak?

Hakları gasp edilip başkasına verilenlerin işi, mesleği, geleceği ne olacak?

(1850’li yıllarda açılmış okulları kapattım demek çok kolay kapıya kilidi vurur kapatırsınız. Yıkmak kolay yapmak zor.)

Devletin koruma ve kollama güvencesiyle okullara giden fakat korunup kollanmayan çocuklar/gençler, onlarının umutları, gelecekleri ve aileleri ne olacak?

Belki sivil insanlarımıza ve parlamentomuza karşı yapılan bu faşist kalkışmayı yapanlar, hak ettikleri cezaları alacaklardır. Fakat halkımızın büyük acılar ve ölümler yaşamasına, ülke kaynaklarımızın tahrip olmasına neden bu katillere imkân ve makam sağlayan sorumlular ne yapılacak?...

***

Eğer gerçekten samimi iseler;

Eğer gerçekten samimi iseler Fethullah Gülen hareketinin; 40 yıl içinde okul ve diğer eğitim kurumlarında serpilip gelişerek dünyaya yayılan gizli bir suç örgütü olduğunu bilmeleri gerekir.

Eğer gerçekten samimi iseler o kurumlarda insanların; “minnet borcu” ezikliği içinde kıvranan, özgür bir “birey” olma yerine, bağımlı olarak, sorgusuz-sualsiz-yorumsuz olarak, verilen her işi yapan ve her emri uygulayan bir robot gibi yetiştirildiklerini bilmeleri gerekir.

Eğer gerçekten samimi iseler eğitimi; her bireyin özgünlüklerini özgürce ortaya koyabileceği, düşünen, yorumlayan, soru soran, çözüm arayan, insan haklarına saygılı, laik ve demokratik anlayışlı insanlar yetiştiren, çağdaş bir bilim dalı olarak kabul ederler.

Eğer gerçekten samimi iseler okulları; kendi arka bahçeleri sayan anlayışlar, simsarlar, vakıf ve derneklerin ellerinden kurtarmalılar.

Eğer gerçekten samimi iseler; kendi politik çıkarlarına hizmet için, İmam Hatip Okullarını görev alanlarında hizmet veren meslek okulları olmaktan çıkarıp, var olan okul sisteminin odağı haline getirmekten ve 4+4+4 uygulamalarından vaz geçerler.

Eğer gerçekten samimi iseler; toplumu inanç farklılıklarından dolayı ayrıştıran, sadece belli inanç ve anlayışlara hizmet sunan bu haliyle de laiklik ilkesine uymayan Diyanet İşleri Başkanlığını kapatırlar.

Eğer gerçekten samimi iseler; başka ülkelerde benzer olaylar yaşandığında, sorumluluğu olan devlet adamı ve politikacıların neler yaptıklarına, nasıl davrandıklarına bakarlar ve gereğini yaparlar.


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

1 yorum:

  1. Merhaba dostum. Hiç de samimi değiller. Geçmişte iktidar olmak için kullandıkları Feto'yu şimdi de 'darbe girişimi nedeniyle' kendilerini aklamak için kullanıyorlar. Umarım bu halk bu kadar aptal değildir ve zamanı gelince bu kötü filmin kötü oyuncularından siyaseten hesap sormayı bilir. Burada kendini solda ifade edenlerin özellikle altı milyon oy almış bir partinin HDP nin demokrasi dışında bırakılmasındaki samimiyetsizliği vurgulaması gerekiyor.

    YanıtlaSil