iktidar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iktidar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2020 Cuma

ÜRKEK MUHALEFET ile HDP


AKP-MHP iktidarı sonunun geldiğini biliyor!.. 

Bu gerçeği; dip yapan ekonomi, işsizlik verileri, meydan, sokak, pazar görüntüsü ve anketlerden görmüş, öğrenmiş, anlamıştır. Bu korku ve panik hali ona, ülke içinde; taraftarlarını muhaliflere düşman etmek, dışarıda da ülke için yeni yeni düşmanlar bulmak için sürekli algılar yaratmak gibi pek çok yanlış yaptırıyor. Korkuyorlar! İşte bundandır, bir o yana, bir bu yana saldırmaları. 

Tek amaçları, çökmekte olan iktidarlarını korumak!..

Tek hedefleri, iktidara  göz dikmiş "ürkek muhalefet"

Asıl korkuları da, ürkek muhalefetin HDP gibi dik durması...

Bir de buruk sevinçleri var: "Muhalif olan parçaların hiçbiri tek başına iktidar olabilecek kamuoyu desteğine sahip değil!..."

Muhalefetin Çaresizliği 

Ürkek muhalefet; aslında iktidarın her gün güç yitirdiği, muhalif olan hiç bir grubun da %50+1 oyu bulamadığı gerçeğini biliyor ve görüyor. Fakat diğer gruplarla demokratik uzlaşıyı sağlayacak güç birliği için gerekli ortak paydayı kuramıyor. Çünkü her grup kendince şark kurnazlığı yapıyor; "diğerlerine" kendi özlem, çıkar ve ilkelerini dayatarak onları kendilerine benzetmeye çalışıyor.

Ürkek muhalefetin ortak noktaları: HDP düşmanlığı!.. 

Oysa birlikte olmanın muhteşem başarısını, büyük şehir belediye seçimlerini bir bir kazanırken gördüler. Bu başarının tek mimarı da "çirkin ördek yavrusu" ilan ettikleri HDP olmuştu. Bu gerçeği de gördüler, 'mahcupça' kabul ettiler, fakat bu partiyi aralarına almayı hiç istemediler.

O günlerde HDP; "demokrasi ve barış" kazansın dedi ve bu kurnaz pragmatist anlayışlara yardım etti. Fakat onlar; 'bu partinin de bizler gibi amaç, ilke ve öncelikleri var.' diye hiç düşünmediler. 

Çünkü HDP ülkede baş sorunun Kürt sorunu olduğunu ve bu sorunun ancak "demokrasi - barış" ortamında, her farklı kimliğe eşit vatandaşlık hakları tanımakla çözüme kavuşabileceğin söylüyordu. Ama ürkek muhalefet (ki, sanki içinde bir Doğu Perinçek damarı saklı); bu görüşleri bölücülük sayıp karşı çıkıyor, duymak bile istemiyor ve tıpkı AKP-MHP iktidarı gibsadece HDP'nin oylarını istiyorlar.  

Bu anlayış içindeki ürkek muhalefet, iktidarı alacak adımları atmıyor. 

***

Bu iklimin etkisinde kalan dostlarımız sık sık soralar: 

"Kürtlerin neyi eksik, hangi hakları yok ki?" 

-Sadece bir kaçını sayalım bakalım: 

Kürtlerin ana dillerinde; okur-yazar-konuşur olmaları, şarkı-türkü-masal söylemeleri, çocuğuna isim vermeleri, ölüsüne mevlit okumaları..., yasaktır. Coğrafyalarındaki, dağ, tepe, köy, kent isimleri değişmiştir. Sadece bunlar bile onların; kimliksiz, köksüz, kültürsüz bırakılmak istendiğini göstermez mi? 

Özetlersek: dil, bir halkı geleceğe taşır. Hani: “Savaş barutsuz kalınca kaybedilir” ya, bir halk da dilsiz kalınca...

Kimliksiz, köksüz, kültürsüz kalmak!...

Şimdi lütfen bir an için kendinizi bu hakları olmayan bir Kürt olarak düşününüz. 

Düşündünüz mü? Peki, neler hissettiniz?

Biliniz ve inanınız ki, bu insanlar 3-4 kuşaktır hep bu duygu ve hisler içinde dirençle yaşadı ve yaşıyorlar. 

Onların bu istekleri birer lütuf değil ki, her biri evrensel insan hakkı, hem de ülkemizin altına imza attığı insan hakları sözleşmesi içinde satır satır sıralanan haklar...  

Bu coğrafya  dünya kültürüne beşik olmuş Anadolu... Bu toprakların en kadim halklarından birisidir Kürtler. 

O halde, Kürtlerin insani hakları, kültürleri niçin yok sayılıyor?

Peki, vicdanlar olanlara neden sessiz?! 

Bu ayrımcılık, nefret suçu, ya da ırkçılık değil mi?

HDP'nin nice lideri ve üyesi hapiste, seçimle kazandığı hemen hemen tüm belediye  başkanlıkları kayyımlara devredildi. Yetinmediler, şimdi de Anayasa Mahkemesince aklanmış ve haksızlık yapıldı diye mağdurlarına tazminatı ödenmiş olan bir davayı yeniden gündem yaptılar kitlesel gözaltılar(!) yapmaya başladılar.  

Haa, bir de Demirtaş'ın o meşhur kahvaltıda buluşma teklifi vardı. Bu insani diyalog çağrısı bile ilkel kan davası anımsatmasıyla karşılık buldu. Ne kadar yoz ve çirkin!...

Ey muhalefet partileri! Hani siz hak-hukuk-adalet diyordunuz neredesiniz?  

Artık gerçeklerle yüzleşiniz! Seçimlerde "istemem yan cebime koy"  şark kurnazlığını da bırakın, bu kurnazlık sürgit devam edemez, etmemeli...   

Sağduyu, HDP ile demokrasi ve barış ortak paydasında buluşmanızı ister.

***

Zaten iktidar işini bırakmış, elindeki yargı, yürütme, güvenlik, eğitim, medya ve algı mühendisliği desteği ile muhalif insanları ve onların temsilcisi olan parçalı muhalefete yükleniyor. Onları bir arada tutmamak için farklılıklarını "düşmanlık" haline getirmeye, parçaları uzlaşmaz kılmaya çalışıyor. Ve onları; haksız, hukuksuz, adaletsiz, güvensiz, güvencesiz, eğitimsiz ve çaresiz bırakmayı başarıyor. 

İktidardakiler, muhalefeti dağınık ve uzlaşmazlık içinde gördükleri an, ellerini ovuşturup gülüyor, sonra da bu durumu fırsata çeviriyorlar. 

Eyy, parçalı muhalefet ve destek verenler! 

Yıllardır; EGO, kibir ve baskıdan çok çektik. Eğer çektiklerimizin bitmesini, bize çektirenlerin de demokratik yollarla gitmesini istiyorsak, şimdi farklılıkları zenginliğe dönüştüren adımları atmanın tam zamanı... 

Biz farklılıklarımızı kabul edip ve birbirimize saygı duydukça çoğalır ve "insanlık" ailesinde yer alırız. O halde bu barışçı birlikteliğe kim engel olmak isterse onların; EGO'ları, ırkçı, dar grupçu anlayış ve eylemlerine de karşı  durmalıyız. Ancak o zaman ortak vatanda demokrasi ve barış içinde mutlu, huzurlu bir yaşam olabilir.    


Diğer yazılarım için: tıklayınız


6 Nisan 2018 Cuma

Kimler yüzde 7,4 büyümüş ki?

Ekonominin tüm yaşam alanlarda belirleyici faktör olduğu, ayrıca hemen hemen bütün çatışma ve savaşların da ekonomik çıkarlar nedeniyle çıktığı kabul edilir. Bunun için bugünkü konumuz ekonomi olsun istedim.

Ekonomi, toplumsal yaşamın her alanında çok önemli etkisi bulunan  bir bilimin adıdır. Ekonomistler ise, ekonominin kuram ve yöntemlerini kullanarak, gözlem, inceleme, analiz-sentez yapan, sayısal verileri irdeleyip  öngörüleri doğrultusunda öneride bulunan bilim insanlarıdır. Bu çalışmaları ile toplumsal yaşama kolaylık ve verimlilik sağladıkları için halk tarafından sevilen kişilerdir.

Ekonomik uygulamalar; halkın yaşantısına, bazen gönenç (bolluk, rahatlık, varlık içinde yaşama, refah) sağlarken, bazen de yoksulluk (sıkıntı, sefalet) nedeni olabilirler. Uygulamaların ortaya çıkardığı sonuç ve sorunlar, her çağda gündem olarak konuşulmuş, sorgulanmış, tartışılıp çözümler aranmıştır. Devlet denilen oluşum da işte bu arayış sürecinde, kabilenin/toplumun güvenlik ve ekonomik sorunlarına  çözüm bulsun diye kurulmuştur. Devlet, zamanla geliştirdiği kurumlar aracılığı ile halkı ve tüm yaşam alanlarını denetleyip, yönetir olmuştur.

Devleti, halkın sorunlarına çözüm bulmak için kurulan bir organizasyon olarak tanımlasak bile, uygulamada; devletin, kendi ülkesindeki egemen (iktidar) gücün temsilcisi olduğu ve onun çıkarlarını koruduğunu görürüz. Kısaca;  her devlet politik anlayışına göre, ya halktan yana, ya da bir zümreden yana olur.

Örneklersek: Bir ülkede eğer demokratik bir anlayış iktidar olmuş ise orada; halktan yana olan devlet yönetimi vardır. Yok, eğer otokrat bir anlayış iktidar olmuşsa ise, o ülkede bir zümre ve işbirlikçilerinin taraflısı devlet yönetimi işbaşındadır. Devletlerin rejim farklılıkları işte böyle oluşur.

 *** 
Ülkemizin bir devlet kuruluşu olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye ekonomisi 2017 yılında yüzde 7,4 büyümüş. Bu ülkemiz için çok sevindirici bir durum.

Çünkü "Türkiye bu büyüme oranıyla G20, Avrupa Birliği ve OECD ülkelerine fark attı." diyorlar.

Her iktidarın devlet gücünü kendi anlayışları doğrultusunda kullandığını yukarıda kısaca anlatmıştım. O halde 2017 yılındaki bu övgüye değer büyümeden kimler yararlanmış ona bakalım. Daha doğrusu bu büyümeden kimler yararlanamamış eğer onları tanırsak, yararlananları bulmamız daha kolay olur.

“Dünyanın en çok büyüyen ülkeleri arasında Türkiye yüzde 7,4 ile ön sırada yer almış..."  Sanırım bu haberi dinleyen pek çok kişi, hayretle veya gururla vay be demiştir. Ben de hayretle, vay be demiştim.

***

Ekonomist değilim, fakat yaşamın içinden biri olarak, açıklanan sonuç hakkında söz söyleme hakkımın olduğunu düşünüyor ve soruyorum: Acaba bu büyüme 2017'de hayatımıza nasıl yansımış?  

Bunun için de, çoğu TÜİK'e ait olan bazı verileri paylaşmak istiyorum. 

İşte 2017 yılına ait bazı artış yüzdeleri:
  • Yıllık tüketici enf.: %11,92, üretici enf.: % 15,47...  
  • 3 milyon işsizin 828 bini üniversite mezunu İşsizlik % 10,9...
  • Gıda ve alkolsüz içeceklerde %12,67...
  •  Ev eşyası % 10,54... 
  • Sağlık % 11,67...
  • Ulaştırma % 16,02...
  • Eğitim %10,29... 
  • Konut % 8,67...
  • Net asgari ücret 104 TL zam ile 1.404 TL... % 8
  • Çalışan memurlara verilen : 7
  •  Emekli memur ve işçilere verilen:  % 6,89... 
  • 31.03.2017; Dolar 3,64 TL. iken bugün: 3,95 TL,  % 8...
  •  31.03.2017; Euro 3,89 TL. iken bugün: 4,88 TL,  % 25... 
  •  31.03.2017; Çeyrek 239TL. iken bugün: 276 TL,  % 23...
  • 31.03.2017; Gram 145TL. iken bugün:169TL,  % 17,5...
  • Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu verilerine göre; 2017'nin ilk iki ayında 19.859, 2018'nin  ilk iki ayında 20.308 ve 2014-2018 yılları arasında da toplam 430.275 esnaf iflas etmiş.
  • Ve bankaların el koyduğu evler ve iş yerleri, taşıtlar...
  • Ve icra dairelerinde uzayan kuyruklar...
(İsterseniz yabancısı olmadığınız bu sayılar üzerinde biraz düşünelim.)

                                       ***
Eğer düşündüyseniz (ki, yaşamın içinden biri olarak zaten her gün düşünüyorsunuz), 2017'de milyonlarca işçi, memur, dar gelirli ve esnafın ne durumda olduğunu bilirsiniz. Onların yaşam koşulları 7,4 oranında büyümek bir yana, yıllardır  hep küçüldü...

Peki, yoksul bırakılan milyonların dışında kalan; müteahhitler, bankerler, komprador kapitalistler... 

Sizce bunlar sadece 7,4 oranında mı büyüdüler?

HAYIR!... Hiç müteahhitlere, bankalara, komprador kapitalistler bu kadarcık büyüme oranı yakışır mı?

O halde nedir bu 7,4 hikâyesi? 

Borç batağındaki milyonların sefaleti sonunda oluşan eksi puanlar, ayrıcalıklı obez zümrenin gerçek büyümesini küçülterek gizlemiş, 7,4 büyüme oranı da bu şekilde bulunmuştur. 


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız


23 Eylül 2016 Cuma

İmam-Hatipler Devri…


“Hizmet Hareketi” olarak adlandırılan illegal kuruluşun, yıllar öncesine dayalı gelişme yöntemleri ve taktikleri  en son yaptıkları kalkışma denemesiyle ortaya çıkınca, pek çok kişinin yaşadığı şaşkınlık henüz geçmedi.

Peki, toplumun her katmanına sızmış olan bu illegal gücün nasıl oluştuğu, nasıl geliştiği ve nasıl çalıştığı konusunu insanlar neden hiç düşünmedi?  (Şüphesiz düşünenler olmuştur, fakat yorumlayıp günceli görebilenlerin sayısı oldukça az ve onlar da oldukça etkisizdi).

Eğer iktidarda olanlar, bugün bile, bu örgüt 15 Temmuz’a ulaşmak için neler yaptı, nasıl oluştu, nasıl gelişti diye düşünseler ve olanların tekrarlamaması için yol-yöntem arayışına girmiş olsalardı… Yani bu işten ders alıp bazı çıkarımlarda bulunmuş olsalardı, 15 Temmuz’a karşı duruş ile elde edilen birleşik güçle, çok önemli girişim ve önemli değişimler olmaz mıydı?

Eğer yeterli ve etkili düşünmüş olsalardı, bu sinsi kuruluşun örtük amaçlarını gerçekleştirmek için, asıl kaynağın ve en etkili gücünün örgün ve yaygın eğitim sistemi olduğunu buluvereceklerdi/ görüvereceklerdi.  

Eğer düşünenler gerçekçi, yeterli ve etkili olmuş olsaydı; şimdiki iktidarın da, tüm eğitimi Diyanetin kontrolüne vererek; Örgün Eğitimi,  İmam-Hatiplerle, Yaygın Eğitimi ise vakıflar, kurslar, dernekler ve imamlarla sürdürmek anlayışında, neden ısrarcı olduklarını görecek ve onlara “dur” diyebileceklerdi.

Eğer bu gidişe “dur” diyebilecekler, yeterli ve etkili olmuş olsaydı; Eğitim, tüm toplumun geleceği içindir, herkes eğitimden özgürce ve yetileri oranında yararlanmalıdır! Eğitim, bir grubun bir zümrenin tekelinde ve onların amaçları için olmamalı!.. Sesleri yankılanırdı her yerde…

Diyanet’in kontrolünde, İmam-Hatip felsefesiyle şekillendirilen eğitim sistemi de, Kürt sorunu gibi çok önemli ve öncelikli olarak çözüm bekleyen bir ülke sorunumuz olduğu halde, ana muhalefet partisi bu konuda neden halâ sessiz?!  Bu gidişin ülke için bir felaket olduğu konusunda (oy kaybederim kaygısıyla) konuşmuyor. Acaba, “Cehaletten biraz da biz beslenelim diye mi susuyor ana muhalefet?!..” 

Neden bu konuyu İsmail Küçükkaya kadar bile ele alamıyorlar?!.

Olmadı işte, oldurmadılar!… İktidarı, ana muhalefeti ve yapay muhalefeti bir olup günü kurtarmaya çalışıyorlar…

Bu arada iktidara da gün doğdu. Faşist dinci kalkışma girişiminin sağladığı rüzgârı fırsata çevirdiler, yaratılan bu bulanık korku ikliminde, hayal edip yapamadıklarını tek tek yapıverdiler ve yapmaya devam ediyorlar.   

OHAL ve KHK (kanun hükmünde kararnameler) dönemi başladı.

İmam-Hatipleri yaygınlaştırmak, Diyaneti Başbakanlık düzeyinde icracı bir kurum haline getirme çalışmaları tam hız devam ediyor… 

***


Henüz 5 gün oldu okullar açılalı, gazete manşetlerinden sadece iki başlık:
  • Eğitim sen üyesi olup, sendikalı olmak dışında hiçbir suçu olmayan 10 bini aşan öğretmen sorgusuz sualsiz bir anda açığa alındı…
  • Sınavlarla başarılı ve yarınlarımızın en etkili çocuklarını-gençlerini alan Türkiye’nin gözde okulları var. Bu okulların yöneticilikleri, zaten çoktan “alnı secdeye değenlere” verilmişti. Şimdi de bu okullarda öğrencilerin sevdiği öğretmenleri almaya başladılar…


Eğitim sistemimizin çağdaş değerlerden uzaklaştırıldığını, adeta dayatılarak dinci bir eğitime doğru zorlandığını göstermek için defalarca yazılar yazdım. Bu yazılarımdan biri de, 1 Eylül 2013 günü yazılmış ve  “Anadolu Liseleri Neden Kimsesiz Kaldı? Ya İmam-Hatipler!...” başlıklı… https://etoprak1950.blogspot.com.tr/2013/09/anadolu-liseleri-neden-kimsesiz-kald-ya.html

Bu yazıyı yazalı üç yıl geçti ve halen güncelliğini koruyor. Aşağıda sizler için MEB’in istatistik verilerinden yararlanarak oluşturduğum bir çizelge göreceksiniz. Bu çizelge eğitim sistemimizin nasıl İmam-Hatipleştirildiğinin küçük bir kanıtdır.

İmam Hatip Okullarının 2003-20O4 öğretim yılından 2012-2013 öğretim yılına kadar gösterdiği gelişmeler:
Türü
Öğrenci Sayısı
Öğretmen Sayısı

Öğretim  Yılı
Okul S
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
2003/04 Toplam
452
97.489
56.617
40.872
7.631


2012/13 İ.H-Ort
1.099
94 467
48 348
46 119
5 484


2012/13 İ.H. Lise
708
380 771
180 240
200 531
21 043


2012/13 Toplam
1.807
475.238
228.588
246.650
26.527


İ.H.Ortaok
1.961
524.295
250.241
274.054
23.834
11.541
12.293
İ.H.Lisesi
1.149 
677.205
297.605
379.600
39.091
20.741
18.350
2015/16 Toplam
3.110
1.201.500
547.846
653.654
52.925












Özet;
Öğretim  Yılı
Okul Sayısı
Öğrenci Sayısı
Öğretmen
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
2003/04 Toplam
452
97.489
56.617
40.872
7.631
2015/16 Toplam
3.110
1.201.500
547.846
653.654
52.925
% artış
688
1.232
967
1.599
693

Yani:
·       2003-2004 yılında 452 olan okul sayısı %688 artış ile 3.110,
·       2003-2004 yılında 97.489 öğrenci sayısı %1.232 artış ile 1.201.500,
·         2003-2004 yılında 56.617 olan erkek öğrenciler %967 artış ile 547.846,
·         2003-2004 yılında 40.872 olan kız öğrenciler %1.599 artış ile 653.654,
·         2003-2004 yılında 7.631 olan öğretmenler %693 artış ile 52.925 olmuş…

Ve İmam-Hatipleşme iklimi geometrik hızla yayılarak devam ediyor.

Ve “istikşafi” görüşmeler devam ediyor…

Oysa artık insanlarımızın aldatılmaya, kandırılmaya tahammülü kalmadı…

***

İlgilenenlere duyuru:
Eylül 2016’da Halkevleri tarafından 24 sayfalık bir rapor hazırladı: “Eğitimi Gericileştirmenin 14 Yılı XVI. Halkevleri Eğitim Hakkı Raporu” https://issuu.com/isthalkevi/docs/eylu__l2016rgb



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız