23 Eylül 2016 Cuma

İmam-Hatipler Devri…


“Hizmet Hareketi” olarak adlandırılan illegal kuruluşun, yıllar öncesine dayalı gelişme yöntemleri ve taktikleri  en son yaptıkları kalkışma denemesiyle ortaya çıkınca, pek çok kişinin yaşadığı şaşkınlık henüz geçmedi.

Peki, toplumun her katmanına sızmış olan bu illegal gücün nasıl oluştuğu, nasıl geliştiği ve nasıl çalıştığı konusunu insanlar neden hiç düşünmedi?  (Şüphesiz düşünenler olmuştur, fakat yorumlayıp günceli görebilenlerin sayısı oldukça az ve onlar da oldukça etkisizdi).

Eğer iktidarda olanlar, bugün bile, bu örgüt 15 Temmuz’a ulaşmak için neler yaptı, nasıl oluştu, nasıl gelişti diye düşünseler ve olanların tekrarlamaması için yol-yöntem arayışına girmiş olsalardı… Yani bu işten ders alıp bazı çıkarımlarda bulunmuş olsalardı, 15 Temmuz’a karşı duruş ile elde edilen birleşik güçle, çok önemli girişim ve önemli değişimler olmaz mıydı?

Eğer yeterli ve etkili düşünmüş olsalardı, bu sinsi kuruluşun örtük amaçlarını gerçekleştirmek için, asıl kaynağın ve en etkili gücünün örgün ve yaygın eğitim sistemi olduğunu buluvereceklerdi/ görüvereceklerdi.  

Eğer düşünenler gerçekçi, yeterli ve etkili olmuş olsaydı; şimdiki iktidarın da, tüm eğitimi Diyanetin kontrolüne vererek; Örgün Eğitimi,  İmam-Hatiplerle, Yaygın Eğitimi ise vakıflar, kurslar, dernekler ve imamlarla sürdürmek anlayışında, neden ısrarcı olduklarını görecek ve onlara “dur” diyebileceklerdi.

Eğer bu gidişe “dur” diyebilecekler, yeterli ve etkili olmuş olsaydı; Eğitim, tüm toplumun geleceği içindir, herkes eğitimden özgürce ve yetileri oranında yararlanmalıdır! Eğitim, bir grubun bir zümrenin tekelinde ve onların amaçları için olmamalı!.. Sesleri yankılanırdı her yerde…

Diyanet’in kontrolünde, İmam-Hatip felsefesiyle şekillendirilen eğitim sistemi de, Kürt sorunu gibi çok önemli ve öncelikli olarak çözüm bekleyen bir ülke sorunumuz olduğu halde, ana muhalefet partisi bu konuda neden halâ sessiz?!  Bu gidişin ülke için bir felaket olduğu konusunda (oy kaybederim kaygısıyla) konuşmuyor. Acaba, “Cehaletten biraz da biz beslenelim diye mi susuyor ana muhalefet?!..” 

Neden bu konuyu İsmail Küçükkaya kadar bile ele alamıyorlar?!.

Olmadı işte, oldurmadılar!… İktidarı, ana muhalefeti ve yapay muhalefeti bir olup günü kurtarmaya çalışıyorlar…

Bu arada iktidara da gün doğdu. Faşist dinci kalkışma girişiminin sağladığı rüzgârı fırsata çevirdiler, yaratılan bu bulanık korku ikliminde, hayal edip yapamadıklarını tek tek yapıverdiler ve yapmaya devam ediyorlar.   

OHAL ve KHK (kanun hükmünde kararnameler) dönemi başladı.

İmam-Hatipleri yaygınlaştırmak, Diyaneti Başbakanlık düzeyinde icracı bir kurum haline getirme çalışmaları tam hız devam ediyor… 

***


Henüz 5 gün oldu okullar açılalı, gazete manşetlerinden sadece iki başlık:
  • Eğitim sen üyesi olup, sendikalı olmak dışında hiçbir suçu olmayan 10 bini aşan öğretmen sorgusuz sualsiz bir anda açığa alındı…
  • Sınavlarla başarılı ve yarınlarımızın en etkili çocuklarını-gençlerini alan Türkiye’nin gözde okulları var. Bu okulların yöneticilikleri, zaten çoktan “alnı secdeye değenlere” verilmişti. Şimdi de bu okullarda öğrencilerin sevdiği öğretmenleri almaya başladılar…


Eğitim sistemimizin çağdaş değerlerden uzaklaştırıldığını, adeta dayatılarak dinci bir eğitime doğru zorlandığını göstermek için defalarca yazılar yazdım. Bu yazılarımdan biri de, 1 Eylül 2013 günü yazılmış ve  “Anadolu Liseleri Neden Kimsesiz Kaldı? Ya İmam-Hatipler!...” başlıklı… https://etoprak1950.blogspot.com.tr/2013/09/anadolu-liseleri-neden-kimsesiz-kald-ya.html

Bu yazıyı yazalı üç yıl geçti ve halen güncelliğini koruyor. Aşağıda sizler için MEB’in istatistik verilerinden yararlanarak oluşturduğum bir çizelge göreceksiniz. Bu çizelge eğitim sistemimizin nasıl İmam-Hatipleştirildiğinin küçük bir kanıtdır.

İmam Hatip Okullarının 2003-20O4 öğretim yılından 2012-2013 öğretim yılına kadar gösterdiği gelişmeler:
Türü
Öğrenci Sayısı
Öğretmen Sayısı

Öğretim  Yılı
Okul S
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
2003/04 Toplam
452
97.489
56.617
40.872
7.631


2012/13 İ.H-Ort
1.099
94 467
48 348
46 119
5 484


2012/13 İ.H. Lise
708
380 771
180 240
200 531
21 043


2012/13 Toplam
1.807
475.238
228.588
246.650
26.527


İ.H.Ortaok
1.961
524.295
250.241
274.054
23.834
11.541
12.293
İ.H.Lisesi
1.149 
677.205
297.605
379.600
39.091
20.741
18.350
2015/16 Toplam
3.110
1.201.500
547.846
653.654
52.925












Özet;
Öğretim  Yılı
Okul Sayısı
Öğrenci Sayısı
Öğretmen
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
2003/04 Toplam
452
97.489
56.617
40.872
7.631
2015/16 Toplam
3.110
1.201.500
547.846
653.654
52.925
% artış
688
1.232
967
1.599
693

Yani:
·       2003-2004 yılında 452 olan okul sayısı %688 artış ile 3.110,
·       2003-2004 yılında 97.489 öğrenci sayısı %1.232 artış ile 1.201.500,
·         2003-2004 yılında 56.617 olan erkek öğrenciler %967 artış ile 547.846,
·         2003-2004 yılında 40.872 olan kız öğrenciler %1.599 artış ile 653.654,
·         2003-2004 yılında 7.631 olan öğretmenler %693 artış ile 52.925 olmuş…

Ve İmam-Hatipleşme iklimi geometrik hızla yayılarak devam ediyor.

Ve “istikşafi” görüşmeler devam ediyor…

Oysa artık insanlarımızın aldatılmaya, kandırılmaya tahammülü kalmadı…

***

İlgilenenlere duyuru:
Eylül 2016’da Halkevleri tarafından 24 sayfalık bir rapor hazırladı: “Eğitimi Gericileştirmenin 14 Yılı XVI. Halkevleri Eğitim Hakkı Raporu” https://issuu.com/isthalkevi/docs/eylu__l2016rgb



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

16 Eylül 2016 Cuma

Empati Yapmak=Duygudaş Olmak (2)


(Önceki yazımızı noktaladığımız yerden devam edelim.)


*

Son yıllarda yaşanan; Hrant Dink, Roboski, Suruç, Tahir Elçi, Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi, Yüksekova, Silvan, Lice, Şırnak, vb katliamlar, bunlar için atılan çığlıklar, yakılan ağıtlar, tıpkı 15 Temmuz katliamında olduğu gibi içimizde yankı bulmaz, titremelere neden olmaz, gözlerimizi nemlendirmez ve hep birlikte lanetlemiyorsak, hiç duygudaş olabilir miyiz?

Acıların bile farklılaştığı, yarıştırıldığı günler yaşıyoruz.

Neden “aynı olaya” bakışımız bile ayrıştı, uyuşmaz olduk?” Başlıklı bir yazı yazmış ve de bazı eleştiriler almıştım. Bir arkadaşım haklı olarak: “Nasıl uyuşacak hocam! Olaylara bakışımız aynı mı? Nereden baktığımıza bağlı… Bunu belirleyen değer yargılarımız da farklı. Böyle olunca da uyuşma da olmuyor. Varsın uyuşmasın da zaten… “ diye yazmıştı.

Aslında o yazım; farklı bakış ve değerleri yok saymak yerine, yaşadığımız iklimde bu farklılıklara karşı gelişen toplumsal duyarsızlık ve duygudaşlığın azalmasına bir eleştiriydi. Amacım; olaylar karşısında, duygudaş olmamak gibi önemli bir toplumsal sorunumuzla yüzleşip çözümler aramaktı.

Demek ki yeterince anlatamamışım. :(

***

Üst akıl

Her gün değişik TV ekranlarında, meydanlarda, gazetelerde, arkadaşlar arasında, her ortam ve her zamanda (Acaba dünyada başka benzeri var mı?!), saatler süren konuşmalar, yazılar, görseller, ana konu: ülke sorunları. Size göre doğru veya yanlış herkes görüşlerini dillendirir.

Ama içlerinde birileri ile karşılaşırsınız ki onlar; kendi görüşlerini anlatacaklarına, üst akıl denen bir kavramı hatırlatarak, tüm tartışma konularını ve olup bitenleri, bu müthiş gücün bir yaptırımı olarak gösterip tartışmayı kitler, böylece adeta, tartışanların tüm enerjilerini bitirmeye çalışırlar.  

Benim yazılarımı okuyup, samimi (fakat bana göre yanlış) eleştirilerde bulunan bazı dostlarım var. Bu dostlarımın (bana göre) yanlışlarını anlamak ve anlatmak gerek… Hepimizin çokça karşılaştığı bu dostlar genellikle benzer anlatımla şunları söylerler:

“Doğru güzel yazıyorsun da, fakat tüm bu işleri; ‘Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’u gerçekleştirmek isteyen ABD ve dünyaya hükmeden diğer güçler ve üst akıllar yapıyor... Onların amacı, Dünyayı ve Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek paylaşmak…  Yani tüm bu yaşananlar ve bize izletilenler de birer senaryo...” 

Ben de, samimi olduklarına inandığım bu dostlarıma, eleştirileri için teşekkür eder, bu söylemlerin hiç de ülkemiz yararına olmadığını belirten bazı anımsatmalarda bulunurum. 

İşte “çünkü” ile başlayan bazı anımsatmalarım:

Çünkü bu söylem, (BOP)’u yöneten üst akılın öylesine yüce ve öylesine başa çıkılmaz, adeta doğal afet gibi, önlenemez bir tehlike, dev bir güç haline getirir ki, bu da, ülke halkını pasifliğe, kaderciliğe, çaresizliğe, yılgınlığa götüren bir söylem olur. (Ayrıca; dünyadaki tüm Kurtuluş Savaşları emperyalist amaçlı (BOP’u isteyenler gibi) devletlere karşı verilerek kazanılmadı mı?  Bizim yurdumuzda da bunlardan biri değil mi?)

Çünkü bu söylem, JİTEM artığı anlayışların, kendilerini her şeyi yapabilir ilan etmelerine neden olacaktır. Böylece daha rahat yargısız infazlar yapabilecekler, girdikleri şehir, köy ve evlerde; nefret söylemi ile insanlara işkence edip onları aşağılayacak, yerlerde sürükleyecek, teşhir edeceklere destek olan bir söylem.
Çünkü bu söylem, yurdumuzda yeşeren, canlanan solun içine sızmış ve derin ilişkiler içinde olduğu söylenen Doğu Perinçek’in medyasından pompalanan bir söylem.

Çünkü bu söylem, ''Nusaybin'de taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın'' diyen Devlet Bahçeli’nin söylemi.

Çünkü bu söylem, mahkemelerce yargılanmayıp suçlu oldukları kanıtlanmamış kişilerin hukuki açıdan “sanık” veya “şüpheli” olduğu ilkesini unutturur, böylece yargılanmadan binlerce “sanık” ve “şüpheli”nin infaz edilmesine onay veren bir söylem olur.

Çünkü bu söylem, iktidarın; sadece güvenlikçi tedbirlerle yetinerek,  tüm barışçı yolları yok saymasına, yani sadece, polis, asker, tank, toma, top, bomba, tüfekle ölümlere ve yıkımlara neden olan politikalarına destek anlamına gelen bir söylem.

Çünkü bu söylem, insanların ne yapmalı, nasıl yapmalı deyip çözüm arayışında bulunmalarını ve yaratıcılıklarını ortaya koymalarına kelepçe olacak, böylece üst akılların, emperyalist amaçların işbirlikçisi baskıcı yönetimlerin var olmasına fayda sağlayan bir söylem.

Çünkü bu söylem, süper güç, emperyalist güç, üst akıl olarak tanımlanıp yerli ve milli işbirlikçilerini unutturan onların ortaya çıkmamasına hizmet eden bir söylem.

Ve çünkü bu söylem, açıkça; “ben bu işe karışmayayım, bana ne, benden uzak olsun…” diyemeyenlerin geliştirmiş oldukları ve arkasına sığındıkları kolaycı bir savunma mekanizmasının söylemi…  



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız