16 Eylül 2016 Cuma

Empati Yapmak=Duygudaş Olmak (2)


(Önceki yazımızı noktaladığımız yerden devam edelim.)


*

Son yıllarda yaşanan; Hrant Dink, Roboski, Suruç, Tahir Elçi, Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi, Yüksekova, Silvan, Lice, Şırnak, vb katliamlar, bunlar için atılan çığlıklar, yakılan ağıtlar, tıpkı 15 Temmuz katliamında olduğu gibi içimizde yankı bulmaz, titremelere neden olmaz, gözlerimizi nemlendirmez ve hep birlikte lanetlemiyorsak, hiç duygudaş olabilir miyiz?

Acıların bile farklılaştığı, yarıştırıldığı günler yaşıyoruz.

Neden “aynı olaya” bakışımız bile ayrıştı, uyuşmaz olduk?” Başlıklı bir yazı yazmış ve de bazı eleştiriler almıştım. Bir arkadaşım haklı olarak: “Nasıl uyuşacak hocam! Olaylara bakışımız aynı mı? Nereden baktığımıza bağlı… Bunu belirleyen değer yargılarımız da farklı. Böyle olunca da uyuşma da olmuyor. Varsın uyuşmasın da zaten… “ diye yazmıştı.

Aslında o yazım; farklı bakış ve değerleri yok saymak yerine, yaşadığımız iklimde bu farklılıklara karşı gelişen toplumsal duyarsızlık ve duygudaşlığın azalmasına bir eleştiriydi. Amacım; olaylar karşısında, duygudaş olmamak gibi önemli bir toplumsal sorunumuzla yüzleşip çözümler aramaktı.

Demek ki yeterince anlatamamışım. :(

***

Üst akıl

Her gün değişik TV ekranlarında, meydanlarda, gazetelerde, arkadaşlar arasında, her ortam ve her zamanda (Acaba dünyada başka benzeri var mı?!), saatler süren konuşmalar, yazılar, görseller, ana konu: ülke sorunları. Size göre doğru veya yanlış herkes görüşlerini dillendirir.

Ama içlerinde birileri ile karşılaşırsınız ki onlar; kendi görüşlerini anlatacaklarına, üst akıl denen bir kavramı hatırlatarak, tüm tartışma konularını ve olup bitenleri, bu müthiş gücün bir yaptırımı olarak gösterip tartışmayı kitler, böylece adeta, tartışanların tüm enerjilerini bitirmeye çalışırlar.  

Benim yazılarımı okuyup, samimi (fakat bana göre yanlış) eleştirilerde bulunan bazı dostlarım var. Bu dostlarımın (bana göre) yanlışlarını anlamak ve anlatmak gerek… Hepimizin çokça karşılaştığı bu dostlar genellikle benzer anlatımla şunları söylerler:

“Doğru güzel yazıyorsun da, fakat tüm bu işleri; ‘Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’u gerçekleştirmek isteyen ABD ve dünyaya hükmeden diğer güçler ve üst akıllar yapıyor... Onların amacı, Dünyayı ve Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek paylaşmak…  Yani tüm bu yaşananlar ve bize izletilenler de birer senaryo...” 

Ben de, samimi olduklarına inandığım bu dostlarıma, eleştirileri için teşekkür eder, bu söylemlerin hiç de ülkemiz yararına olmadığını belirten bazı anımsatmalarda bulunurum. 

İşte “çünkü” ile başlayan bazı anımsatmalarım:

Çünkü bu söylem, (BOP)’u yöneten üst akılın öylesine yüce ve öylesine başa çıkılmaz, adeta doğal afet gibi, önlenemez bir tehlike, dev bir güç haline getirir ki, bu da, ülke halkını pasifliğe, kaderciliğe, çaresizliğe, yılgınlığa götüren bir söylem olur. (Ayrıca; dünyadaki tüm Kurtuluş Savaşları emperyalist amaçlı (BOP’u isteyenler gibi) devletlere karşı verilerek kazanılmadı mı?  Bizim yurdumuzda da bunlardan biri değil mi?)

Çünkü bu söylem, JİTEM artığı anlayışların, kendilerini her şeyi yapabilir ilan etmelerine neden olacaktır. Böylece daha rahat yargısız infazlar yapabilecekler, girdikleri şehir, köy ve evlerde; nefret söylemi ile insanlara işkence edip onları aşağılayacak, yerlerde sürükleyecek, teşhir edeceklere destek olan bir söylem.
Çünkü bu söylem, yurdumuzda yeşeren, canlanan solun içine sızmış ve derin ilişkiler içinde olduğu söylenen Doğu Perinçek’in medyasından pompalanan bir söylem.

Çünkü bu söylem, ''Nusaybin'de taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın'' diyen Devlet Bahçeli’nin söylemi.

Çünkü bu söylem, mahkemelerce yargılanmayıp suçlu oldukları kanıtlanmamış kişilerin hukuki açıdan “sanık” veya “şüpheli” olduğu ilkesini unutturur, böylece yargılanmadan binlerce “sanık” ve “şüpheli”nin infaz edilmesine onay veren bir söylem olur.

Çünkü bu söylem, iktidarın; sadece güvenlikçi tedbirlerle yetinerek,  tüm barışçı yolları yok saymasına, yani sadece, polis, asker, tank, toma, top, bomba, tüfekle ölümlere ve yıkımlara neden olan politikalarına destek anlamına gelen bir söylem.

Çünkü bu söylem, insanların ne yapmalı, nasıl yapmalı deyip çözüm arayışında bulunmalarını ve yaratıcılıklarını ortaya koymalarına kelepçe olacak, böylece üst akılların, emperyalist amaçların işbirlikçisi baskıcı yönetimlerin var olmasına fayda sağlayan bir söylem.

Çünkü bu söylem, süper güç, emperyalist güç, üst akıl olarak tanımlanıp yerli ve milli işbirlikçilerini unutturan onların ortaya çıkmamasına hizmet eden bir söylem.

Ve çünkü bu söylem, açıkça; “ben bu işe karışmayayım, bana ne, benden uzak olsun…” diyemeyenlerin geliştirmiş oldukları ve arkasına sığındıkları kolaycı bir savunma mekanizmasının söylemi…  



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

2 yorum:

  1. Merhaba dostum. Bu konudaki ilk yazınızı da okumuş ve yorum yapmıştım. Olayları kendi gerçeğinde değil; herkesin kendi gerçeğinde yorumlamasının 'bana göre' en belirgin nedeni algılama biçimi. Ön yargı körleşmesini aşıp düşüncesinde özgürleşemeyen hemen herkes olayları hep bir kılıf üreterek yorumlamayı seçer. "Çünkü" başlığı o başlığı atanın bir yerde ön yargısını gizlediği kılıf oluyor . Bugün İstanbul'da bir otobüste bir bayanın şort giydiği için saldırıya uğradığı haberi vardı. Ayrıca Tarık Akan'ın vefatı haberi. Her iki habere yapılan yorumda yorumu yapanın ön yargısı sırıtıyordu. İlkinde saldırıyı yapan Müslümanlık üzerinden eleştiriliyor, ikincisinde Tarık Akan'ın devrimci kimliğini sorgulama üzerinden yorumlar vardı. Oysa kadına yönelik bu saldırının veya kadını baş örtüsü üzerinden tartıştıran anlayışın gerisinde yatan gerçek kadının toplumun geleceğini hazırlamada ilk etmen olmasıdır Yani kadını baskılamanın, edilgenleştirmenin gerisinde toplumun geleceğini baskılamak, özgürlüğe yabancılaştırmak vardır. Tarık Akan da düşüncelerinden ziyade sanatsal duruşuyla öne çıkan bir değerdi. Bence bu yönleriyle değerlendirmek doğru olandı. Eğer bunu becerebilirsek; o zaman sizin yazınızda kaygılandığınız duygudaş olma veya empati kurma sağlanabilir. Yazınızdaki "Çünkü" diye getirdiğiniz eleştiriler benim böyle yorumlamama neden oldu.

    YanıtlaSil
  2. Haklısınız Emin Bey. Üst akıl söylemiyle insanlar pasifize oluyor. Düşünmüyor, akıl yürütmüyor, okumuyor. Doğu Perinçek gibilerine göre de dünyada bir tek suçlu var;Amerika. Ülkemizde olanlardan bir tek o sorumlu. Onun dışındakiler ki buna bizim yöneticilerimiz de dahil, tertemiz...Çözüm masasını Amerika devirdi, Sur'u,Cizre'yi... Amerika yaktı...Ne diyelim Allah bunlara da o üst akılın birazını versin.

    YanıtlaSil