katliam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
katliam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ocak 2017 Cuma

“BİR VE BERABER OLMAK..."

Etkili ve yetkili makamda olanlar, daha çok da politik kaygıları olanlar her saldırı sonrası, her katliam oluşunda veya  ibrenin başka yöne çevrildiğini anladıklarında, bazen solo, bazen koro şeklinde bir ve beraber olma çağrıları yaparlar. 

Ülkece ne çok ihtiyaç duyduğumuz, ne kadar da güzel bir çağrı değil mi? 

Tabii ki bu bir ve beraber olmak’ için, içerik ve ilkelerde anlaşma olursa…

Bir olmak; “birlerin”  tek tek tornadan çıkmışçasına benzeşmesi, özdeş olması, kişiye özel özgünlüklerinin yok olması, aynı soy, aynı din, aynı dil, aynı kültür, aynı anlayış ve aynı düşünce içinde olması demek değil ki.  

Bir olmak; gündelik hamaset dilinde kullanıldığı gibi, tek…, tek…’leri sıralayıp kendi soyunu, kendi dilini, kendi dinini, kendi kültürünü, kendi rengini, kendi yaşam tarzını dayatıp, kendi benzeri kılmak, kendi çadırının altına çağırmak, değil ki!..

Bir olmak; müzikte; armoni, resim'de; harmoni, matematikte; ortak payda, siyasette; koalisyon, yaşamda ise; kutuplaşma ve farklılıkların demokrasi içinde, uyuşması, kaynaşması, insanların birbirine saygı içinde yaşamasıdır.

Şimdi de 'bir ve beraber olma' çağrısı yapılan ülkemize bakalım:
  • Komşularında olan savaşa bir şekilde katılınmışsa… 
  • Yasama, yürütme ve yargı, tek adama bağlanmaya çalışılıyorsa… 
  • Anayasa değişikliklerinde toplumsal uzlaşı yerine sayısal üstünlük aranıyorsa...
  • İnançlar, kimlikler, diller, yaşam tarzları sorgulanıp ötekileştirme oluyorsa… 
  • Eğitim, Diyanet ve vakıfların gölgesinde İmam-Hatip sistemine geçmişse… 
  • Laiklik denen ilke yok edilmiş ve okullarda zorunlu din dersleri veriliyorsa… 
  • Fetvalarla, hutbelerle Sünni  yaşam tarzı herkese dayatılıyorsa… 
  • Sokaklarında nice üniversiteli işsiz, güçsüz, güvencesiz bulunuyorsa… 
  • Asker sırası gelen herkese gel, vergi isterken öde bakalım deniyor fakat işe alırken; “sen neyi yaparsın” demek yerine, “sen kimin adamısın” deniyorsa… 
  • Vekillerin, senden olmayanı, sözünü dinlemeyeni, karşı olanları tutuklanıyorsa… 
  • Seçilmişler eğer senden değilse, hapse atılıp, yerine kayyım atanıyorsa… 
  • Taraflı olmayan, ‘senin doğrularını(!)’ savunmayan, yazar, çizerler tutuklanıyorsa… 
  • Ehil olmayan ve havuza girmeye direnen gazete, TV, hatta Zarok (çocuk) TV bile kapatılıyorsa… 
(İsterseniz listeyi daha fazla uzatmadan sadece yukarıdakilerle yetinelim ve düşünebilen herkese soralım):

Sizce bu, “bir ve beraber olma” çağrıları samimi mi?
...

Peki, bu iklim kime yarar? 

Bu soruya hiç kuşku yok ki herkes "TERÖRE!.." diye tek bir cevap verecektir.  Çünkü onuru ile oynananlar, hiç sayılanlar,  ötekileştirilenler, hakkı yenenler… Kolayca terörün tuzağına düşer, ona ortam sağlar, ona vitamin olurlar.

Ve tüm bu yaşananlara rağmen; "Gel bir ve birlik  olalım” dersen, karşındaki senin samimi olmadığını anlar ve Âşık İhsani’nin diliyle ÇEKİL BE!... derse…

Eğer istenseydi; Gezi’de, Dolmabahçe’de, 7 Haziran’da, 15 Temmuz gecesi TBMM’de ve (eksik, güdük bırakılan) Yenikapı’da ortaya çıkan ortak anlayış ile, "bir ve beraber olmak" sağlanır, son bir buçuk yılda yaşanan, ölümler, acılar ve korku iklimi olmazdı.

Aslında bir ve beraber olmak için, şimdi bile geç kalmış değiliz, yeter ki, herkesin; onuruyla, kimliğiyle, özgünlükleriyle birlikte var olabileceği bir ortam oluşsun. Yeter ki samimiyet olsun, o zaman... Ele ele tutuşup, güzel yarınlar birlikte yaşanabilir.

***


Devletin etkin ve yetkinlerine çağırı:

Eyyy, bu kanlı gidişe dur demesi, insanları huzur içinde yaşatıp, can ve mal güvenliğini sağlaması gereken devletin etkin ve yetkinleri:

İnsanlarımız bir yanda gözyaşı ve çığlıklarla canlarını toprağa verip, onların yasını tutarken, diğer yanda da;  işsiz, evsiz-barksız kalışlarına, kışı nasıl geçireceklerine, nasıl hayatta kalacaklarına dair derin düşünceler içindeler. Onlar ve onların duygudaşları bu katlanması zor durumu; meydanlarda, TV ekranlarında, gazetelerde, sosyal medyada konuşarak, yazarak, çizerek protesto edebilirler.  

Neden onlara karşı acımasız sınız? 

Sizler bu acılar karşısında;
  • “Vatan, millet, Sakarya” deyip, intikam nutukları atmayın,
  • Ötekiler yaratmayın, 
  • Ağlayıp, ağıt yakmayın (yalnız kalanlar, darda olanlar ve güçsüzler ağlar),
  • Çare bulucular ağlamaz, iş yapar!..  
  • Çocuklarımız için şehitlik istemenizi de istemiyoruz.
  • Var olmanın asıl amacı; yaşamaktır, yaşamak!…

Siz önce;
  • Bu savaşların ve bu terörün oluş nedenlerini araştırın,
  • Bataklıkları kurutun, 
  • Daha kurulmamış tuzakları,
  • Başka acıları, başka ölümleri önleyin,
  • Şiddeti şiddetle değil akılla, siyasetle durdurun,
  • Demokrasi içinde barışı sağlayın…


Sizin göreviniz, sadece yaşamı kolaylaştıracak bir iklim oluşturmaktır. 


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

30 Aralık 2016 Cuma

2016 yılı bitti gitti de…

Yeni bir gün, yeni bir mevsim, yeni bir kent, yeni bir dost, yeni bir iş ... İnsan tüm yenilerde sevdikleri ile birlikte; sağlıklı, mutlu, başarılı olmak, sıkıntılarının son bulmasını ister. İki gün sonra bize çokça sıkıntılar yaşatan 2016'yı bitirip , yeni bir yıl olan 2017'ye gireceğiz. Artık kim bilir her birimiz, ya da hepimiz, neler neler isteriz bu yeni yıldan...

Her yanımızı saran savaşların, yıllardır yaşanan endişe-korku-acıların bitmesi, yurtta barış, dünyada barışı olması, huzurla güven içinde yaşamak, hastaya şifa, işsize iş, ekonomiye güç ve ülkemizin uluslararasında dostar ve kabul görmesi  gibi pek çok haklı isteğimiz var.

İstemek güzel, istemek hoş da…

Yeni bir yıla girerken tüm kuruluşlar/işletmeler bilançolarını hazırlar, dönen ve duran varlıklarını saptar, bu verilerden hareketle yeni yıl için beklentilerine uygun eylem planlarını hazırlarlar.

Ben de 2016 yılı için, acemi bir apartman deneticisinin paradan arındırılmış ve henüz “ibra” edilmemiş tablosuna benzer bir tablo hazırladım. Tablonun sol tarafına Giderler (kayıplar), sağ tarafına da Gelirler (kazançlar) için sütunlar açarak yurdumuzda olup bitenleri yazmaya çalıştım.

İşte 2016 Türkiye’sinden bazı görünümler:


Giderler (kayıplar)
Gelirler (kazançlar)
  •  
  • İnsan hakları ihlallerinin çokça yaşandığı… 
  • Kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin yok sayıldığı…
  •  Silahlı kuvvetler, emniyet, yargı, eğitim ve diğer tüm alanların  illegal işgal edilip, TBMM’ni  bile bombalayacak faşist darbe  girişiminde bulunulduğu… 
  • Yargıçların ve avukatların bile kendilerini güvende hissetmedikleri… 
  • Seçilmiş milletvekillerin tutuklandığı… 
  • Seçilmiş belediye başkanlarının yerlerine kayyumlar atanarak tutuklandığı...
  • Medyanın sansürlenerek yazar-çizer-çalışanların tutuklandığı…
  • Ana-baba-akrabaların işlediği suçların çocuklarına bile fatura edildiği…
  • Ülkenin demokrasiden uzaklaşıp, tek adamlılığa doğru hızla savrulduğu… 
  • Kolluk kuvvetlerine sorgulanamaz, yargılanamaz ve sınırsız yetkiler verildiği...
  • Ülke sorunlarının sadece güvenlikçi anlayışlarla çözülmeye çalışıldığı...
  • Mevcut okul sisteminin laiklikten uzaklaştırıldığı…
  • Yarınlarımıza düşünen beyinler yetiştiren okulların sıradanlaştırıldığı… 
  • "Beyinler"in sığınacak ülkeler aradığı...
  • Cehaleti kutsayanların terfi alıp yükseltildiği...
  • Dışişleri Bakanının “Daha fazla imam hatip ortaokulu, daha fazla imam hatip lisesi de açacağız", ve Önceki MEB, şimdiki Kültür bakanının da "İmam Hatip okulları özünde milletin eğitime müdahalesidir, bir halk hareketidir" sözlerinden de anlaşıldığı gibi bir İmam Hatip Eğitim Sistemi kurulduğu…
  • Eğitimin cehaleti kutsayan kişi, vakıf ve dernek anlayışına terkedildiği… 
  • Kadın, çocuk cinayetleri, taciz ve tecavüzlerin büyük sayılara ulaştığı…
  • PISA sınav sonuçlarına göre 72 ülke arasında en sonlarda yer aldığımız...
  • Öğretmenlerin % 91.6 oranında iş güvencelerini tehdit altında gördükleri, % 82.7’nin mesleki sorunlardan dolayı psikolojik sorunlar yaşadıklarını… 
  • Ülke kalkınmasının sadece inşaat, yol, tünellerle sınırlandırıldığı…
  • Pek çok işyerinin iflaslar nedeniyle kapandığı, karşılıksız çekler ve icra takiplerin arttığı, ihracat ve turizm sektörünün durma noktasına geldiği...
  • Paramızın uluslararası ortamda büyük değer kaybı yaşadığı, özel sektör ve ülkenin çok büyük dış borç yükü altında bulundukları...
  • İçeride ve dışarıda savaş ve terörün ülkemizdeki yaşamı zorlaştırdığı… 
  • İyi ilişkileri içinde olduğumuz komşularımızın kalmadığı gibi, dünyada da yalnız ve bir zamanlarki “Avrupalı olmak” amacımıza şimdi çok uzak kaldığımız…
  • Yurt içinde bomba ve tanklarla yok edilmiş nice kentimiz, katliamlarda yaşamını yitiriren yüzlerce kiş, binlercesi yaralı...Terör, kan, gözyaşı...
  • ...
  • Ve dün, sankiTBMM görevini yapamıyor,artık 'tek kişi' ülkemizi yönetsin” anlamına gelen bir anayasa değişiklik tasarısının bağırma ve çağırmalar eşliğinde ‘Anayasa Komisyonu’nun kabul edilmesi...
  •  Üçüncü Boğaz köprüsü...
  •  Osmangazi Köprüsü...
  •  Avrasya Tüp Geçişi... 
  • Tüneller... 
  • Yollar...
Yap-işlet-devret yöntemiyle yapılan bu yollar için imzalanan  sözleşmelerde; günlük kaç sayıda taşıtın geçmesi gerektiği, bu sayıya ulaşılmazsa farkının hazinece ödeneceği ( bu sayıya ulaşılması mümkün olmadığı söyleniyor.),  her taşıtın geçiş ücretini Dolar endeksli olduğu belirlenmiştir.

Böylece devlet hazinesi garantisi altında olup geri ödemeleri torunlarımıza kalacak ve kaç liraya mal olacağı bilinemeyen bir borç ile karşı karşıyayız.. 


Ve müttehitlere kazanç sağlayan   
  • AVM'ler...
  • İNŞAAT ve İNŞAAT...
  • ??? 
Not 1: Bu bölüme yazacak başka şey bulamadım, çok üzgünüm. Eğer siz ülkemizin 2016'da ; Hukuk-adalet, eğitim, sağlık, güvenlik, ticaret, ekonomi, uluslararası ilişkiler ve insani değerler alanlarında başka kazanımları olduğunu biliyor/düşünüyorsanız lütfen yorum yaparak katkıda bulunun.
Not 2:  Tabii ki bu bölüme yazılacak kişisel kazanımları olanlarımız vardır, olmalıdır da. Hak edilmiş bu kazanımların çok olması da en büyük dileğimdir.


Gördüğünüz gibi 2016, sadece büyük bedeller ödetmiş büyük acılar yaşatmış olmakla kalmamış, geleceğimize, yarınlarımıza acılarını taşımış, zehirlerini akıtmış bir yıl... 

Yazıyı, bu yıldan geleceğe belge olarak kalacak birkaç seçki ile bitirmek istiyorum:

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalade üzgünüm. Bunlardan biri eğitimdir diğeri kültür sanattır.”dedi.
(Merak ettim,  acaba hangi alanda “arzu ettiğimiz seviyeye” ulaşmışız.)

  • İçişleri Bakanı Soylu; “Devletin kılıcı uzundur hesap soracağız. Bunu yapanlardan intikam alınacak” yetinmedi  “milletin canını yakanları yakacağız" dedi. 
  • Üç gün önce Bingöl’de yaşamını yitiren Fatma Morsümbül,  acılarını paylaşırken tanıştığı, aynı acıları yaşamış olan Cumartesi Anneleri’ne yazdığı mektupta; “İki oğlumu bu kirli rant savaşında kaybettim. Evlat acısını biliyorum. Bu acıyı başka anneler yaşamasın diye barış istiyorum." dedi.
  • Terör katliamında 19 yaşındaki çocuğu  Berkay Akbaş’ı kaybeden Salim Akbaş; “Terör sadece lanetlemeyle bitseydi. Yıllardır lanetliyoruz. Yarın çiçek bırakırlar. Başka bir şey yapmazlar. Ben istemiyorum oğlum şehit olsun. Oğlum katledildi.” dedi. 
(Evlat acısı yaşayan bir anne ve bir babanın kin, nefret, intikam kokmayan, insani dilekleri)
  • Kolombiya Devlet Başkanı Santos, halkın barış için verdiği ret kararına uymayıp ; “Vazgeçmeyeceğim, başkanlığımın son gününe kadar barış için uğraşacağım.” dedi.
(Barış için baldıran zehiri içmek bu olsa gerek)


2017'nin tüm insanlığa; sömürüsüz,sansürsüz, demokrasi ve barış yaşatacak bir yıl olması dileği ile...




Yazarın diğer yazıları için tıklayınız