idam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
idam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2018 Cuma

Bayram havasına muhtaç ülke

Bugün toplumumuzun büyük çoğunluğunun kabul ettiği inançsal bir bayram... Hemen hemen tüm inanç ve dinlerde böylesi bayramlar vardır. Bu bayramlarda  insanlar; empati yapar, hoşgörü ile halden anlar, ihtiyaç sahiplerine yardım eder, birlik olarak, dayanışarak, düşünerek sorunlara çözümler arar. 

Böylesi günlerde insanlar; her zamankinden daha temiz giyinir, daha hoşgörülü davranır, daha özenli konuşarak, dargınlık ve kırgınlıklar sonlandırılmaya çalışır.  Demek ki bayramların asıl amacı selamlaşmayı arttırmak, barış sağlamaktır…  

Mahalleniz, kentiniz ve her yerde bayramınıza farklı inanç sahibi komşularınız da saygı gösterir, kutlamalara katılırlar. Tabii ki, kendi bayramları olduğunda da aynı anlayışı bekleyerek… 

Savaşlar her toplumda; özgürlük, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, coşku sevinç dayanışma ortamını yok eder, sömürüyü arttırır ve yaşayanlara büyük acılar yaşatır... İnsanlık tarihi aslında mazlum halkların, hakları için zalimlere karşı başkaldırı ve haklı savaşlarının bir öyküsüdür. Bu süreçte özgürlük, kurtuluş ve kazanım elde eden halklar, haklı olarak, büyük duygusal anlar yaşarlar. İşte bu duygusal coşku ve sevinç kutlamalarının adıdır bayramlar...

Bayramlar, kaynağını yaşam ve inanç alanlarından alan; huzura, barışa ortam sağlayan duygusal ortaklıklardır.

O halde her günü bayram kılmanın tek bir yolu vardır o da: tüm insanları eşdeğerli bilmek ve kendinle, komşunla, çevrenle, dünyayla barış içinde yaşamak…

***
Bugün, 15-16. Haziran 1970'ın yıl dönümü... Bu yakın tarihimizin çok önemli bir sayfası… Emekçilerin bu günlerdeki birlikteliği, patronları ve onların işbirlikçisi komprador iktidarı korkutup geri adım attırmış olsa da, onların da büyük bedeller ödemesi, büyük acılar yaşamasına neden olmuştur. Kısaca hatırlayacak olursak:

1967'de kurulan DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), üç yıl içinde işçi hakları için yaptığı sendikal çalışmalarla, ülkedeki sarı sendikacılığı sarsmış, çokça taraftar ve güç kazanmıştı. Bu durum da patronları ve onların koruyucusu olan iktidarı çok rahatsız ediyordu. İktidar, bu gidişe dur demek için kısmi özgürlük sağlayan sendika yasalarını değiştirip DİSK’i etkisiz kılmak/kapatmak istiyordu. Öyle de yaptılar ve istedikleri yasal değişiklikleri mecliste kabul ettiler. DİSK yönetimi hemen toplanarak bir protesto mitingi yapma kararı aldı.
Fakat işçilerin iki günlük direnişi çok güçlü olmuş ve DİSK’i aşmıştı...

İstanbul’da, Gebze’de, İzmit’te fabrikalardaki çarklar durdu. Binlerce işçi üç koldan İstanbul şehir merkezine doğru ilerlemeye başladı. Şehir meydanları ve yollarını askeri zırhlı araçlar kapattı. Polisin ateş açmasıyla üç işçi öldü, 200 kişi yaralı… Karaköy ve Eminönü’nde biriken direnişçi işçiler birleşmesin diye, Galata Köprüsü açılarak geçişler engellendi. Hükümet hemen sıkıyönetim ilan etti, DİSK direnişi bitirdi…

Üç ay süren sıkıyönetim süresinde beş bini aşan işçi işten çıkarıldı. Ancak Olaylara neden olan yeni sendika yasası da iptal edildi. Fakat DİSK’ten öç alınması ve kapatılması işi 12 Eylül 1980 faşist darbesine bırakıldı…

***
Bugün bayram ülkemiz bayram havasına muhtaç:
  • Bugün bayram; ülkemizde halâ OHAL ve onun KHK’leri geçerli.
  • Bugün bayram; Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, geçmişteki OHAL ile günümüzdeki OHAL’ini karşılaştırıp: “O dönemdeki OHAL'de (hatırlayın), fabrikalar hep grevlerle karşı karşıyaydı. Şimdi bizim dönemimizde herhangi bir fabrikada bir grev söz konusu mu? Tam aksine, böyle bir greve yeltenme olduğu zaman biz OHAL’le karşısına çıkıyoruz.” diyerek patronlardan daha çok patroncu oluyor.
  • Bugün bayram; hapishaneler henüz tutuklanma gerekçelerini bile bilemeyen yüz binlerle dolup taşıyor.
  • Bugün bayram; 9 gün sonra ülkemizde seçim var… Kandil’e yönelik askeri harekât devam ediyor...
  • Bugün bayram; Erdoğan, yeniden başkan olmak için işçi ve emekçilerden oy istiyor…
  • Bugün bayram; Başak Demirtaş, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin kendisini ziyaret etme isteği için; "Muharrem İnce bize gelecek. Tabii memnuniyetle ağırlayacağım. Sayın Erdoğan, Akşener, Perinçek ve Karamollaoğlu da gelse onlara da evimin kapısı her zaman açıktır. Bu yapılan anlamlı jest siyasetten daha ziyade insani ilişkilerin güçlenmesine hizmet ediyor" diyor.
  • Bugün bayram; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ı suçlu ilan ediyor, meydanlar da “idam!” diye ses verince; “Parlamento, dedim ya size daha önce, parlamento bunlarla ilgili kararı bana göndermiş olsaydı, ben bunu çoktan onaylardım” diyor...  
  • Bugün bayram; Başak Demirtaş: “Siyaset düşmanlıkları değil, dostlukları büyütmelidir. Seçimlerden sonra da herkes birbirinin yüzüne bakabilmelidir. Her şey oy değildir, oydan daha kıymetlidir insani değerlerimiz...”
  • Bugün bayram; şöyle bir bakınız; kimler bayramın gereği olan birliği-huzuru-barışı ve kimler ayrıştırmayı-çatışmayı-savaşı istiyor. Onları görün ve düşünüp kararınızı veriniz.

Bugün bayram; saygı ve sevgiyle herkese iyi bayramlar...



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

18 Kasım 2016 Cuma

Konuşmak Okumak Yazmak

Belki siz de yaşamış veya tanığı olmuşsunuzdur, emekli olacağınızı tanıdıklarınıza, dostlarınıza söylediğinizde hemen hepsi anlaşmışçasına size, “ne yapacaksın, nasıl zaman geçireceksin” diye sorular sorar ve nasihatlerde bulunur. Önceleri bu soru ve nasihatler beni biraz ürkütmüş, bazı geceler “acaba...?” diye başlayan sorularla uyku düzenimi bozmuştum.
Oysa emekli oluktan bir süre sonra, hiç de ne yapayım, nasıl zaman geçireyim sıkıntısı çekmedim. 20 li yaşlarda yaptığım gibi kendimi okuma ve yazma işine verdim.  Hatta bu aralar okumadığım çokça kitabım biriktiği için, kendimi kitaplıkları için ölçerek metre işi kitap alanlara benzeterek eleştirir ve okumaya günler-haftalar yetmiyor diye üzülür oldum.
Gün 25 saat, hafta 8 gün olsa, ne iyi olurdu değil mi?
Konuşmak okumak yazmak; dilimizi oluşturan üç ana parça, bu üç sözcük öylesine birbirini tamamlıyor, öylesine iç içe geçmiş ki, peş peşe sıralandıklarında onları, virgülle bile ayırmak gerekmez bence. Birbirini tamlayan, besleyen, tetikleyen, derinlik kazandıran bu sözcükler aynı zamanda iletişim kurmanın anahtarı, insanı insana ulaştıran, insanın esin ve güven kaynağı…
Her insan mutlu olması için işini gereğince yapmalı, yaşadığı çevreyi ve canlıları korumalı, insanları tanıyıp onlarla duygudaş olmalı. Tüm bu işleri yapabilmek için de; konuşmalı okumalı yazmalı
İnsana, insanca boyutlar kazandıracak olan da, konuşma okuma yazma eylemleridir. Bu eylemlerde başarılı olmak için; felsefe, tarih, psikoloji, estetik, fizik, kimya, biyoloji bilimleri ile tanışmalı, onların sağladığı kazanımlar olan sözcükleri dans ettirip, şiir tadında müzik notaları ile dillendirmeli…
***
Megafon Diplomasisi
Her insan savaşların olmadığı, sağlıklı ve korunan bir çevrede; özgür, güvenli, onurlu, mutlu olarak yaşayacağı bir ülke ister. Bu istek insanın en temel hakkıdır. Ülkelerin de komşuları ve diğer ülkelerle barış içinde, yaşamak istekleri vardır. Bu ortak özlem ve isteklerin gerçekleşmesi için de basit bir kural: kendin için istediğin güzelliği/iyiliği başkası için de istemek anlamına gelen “Yurtta barış, dünyada barış”  ilkesidir. Hepimizin hep gündemde tutması ve savunması gereken bir ilke…
OHAL’in KHK’leriyle ülkemizde; demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü kısıtlanıp, inançlar, niyetler sorgulanırken, bir taraftan da idam konusu sürekli olarak gündemde tutuluyor. Öfkelerin kine dönüştürüldüğü gergin günler yaşıyoruz.
Yaşatılan bu korku ikliminde hiçbir yetkili ortaya çıkıp, bu uygulamaların ülkemize, içeride ve dışarıda hiç bir şey kazandırmadığını dillendiremiyor nedense.
Oysa şu anda ülkemizin en büyük ihtiyacı, yöneten, yönetilen ve tüm yaşayanların olaylara; demokrasi ve insan hakları odaklı bakması, barış dili kullanması, hiç kimseyi öteki kılmamasıdır. Böylece yarınlarımıza daha güvenle bakar ve daha yaşanır kılarız ülkemizi.
Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz, "Türkiye idam kararını yeniden uygulamaya koyarsa o zaman kırmızıçizgimizi aşmış olur ve Avrupa Birliği ile müzakere süreci bitmiş olur" demişti. (Hürriyet 13 Kasım 2016)
Cumhurbaşkanımız Erdoğan da bu konuşmaya cevaben, Kimsin sen ya, kimsin? Orada bir parlamentonun başkanı, nesin sen? Şu terbiyesize bak ya, ‘Yaptırım uygularız’ diyor. Ya senin her yerin yaptırım olsa ne yazar.” dedi. (Hürriyet 14 Kasım 2016)
Varsayalım ki, “AP” bir kulüp ve bu kulübün başkanı üye olma şartlarını sıralıyor. Şartlardan birisi de “idam karşıtı olmak”. Onu hatırlatıyor konuşmasında. Aslında o kulübün kapısında yıllardır bekletildiğimiz bir gerçek, fakat şimdi onu tartışmayalım. Peki sizce bu sözlere verilen cevapta bir gariplik veya bir yanlışlık yok mu?
Aslında şimdi artık bu açıklamaya verilen cevabın, doğru mu, yanlış mı, haklı mı, haksız mı olduğu tartışmasına da gerek kalmadı, çünkü o cevap verildi ve o söz söylendi oldubitti…
Ancak tartışılacak bu konu var, o da çoktandır ülkemizde gündem konusu olan “Megafon Diplomasisi”.
Megafon Diplomasisi; yukarıdaki alıntılardan da anlaşıldığı gibi, herkesin kendi mekânında, medyasında ve taraftarı karşısında, karşı tarafa göndermelerde bulunmasıdır.
Diplomasi ise; tarafların kapalı kapılar ardında, karşılıklı diyaloglarla sorunlarına çözüm araması sürecidir.
Megafon Diplomasisi; çoğunlukla günü kurtarmak için tribünlere verilen popülist mesajlardan oluşur. Sorunları çözmediği gibi daha da derinleştirip, çözümsüz kılar.
Diplomasi ise; tarafların uzun süreli çıkarlarını temel alır, mantık ve aklın denetimindedir. Dostlukları arttırır, sorunları çözer.
Barış için baldıran zehri içmek
26 Eylül 2016 günü Dünya çapında ses getiren bir olay olmuştu. Kolombiya Hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri örgütü (FARC) arasında barış anlaşması imzalanmıştı. Ve bu imza töreni bayram havasında kutlanmıştı. Ancak, 3 Ekim’de yapılan referandumda Kolombiya halkı bu anlaşmaya yüzde 50,2 oranı ile “hayır” demişti.
Ama Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos ve Hükümeti bu referandum sonucuna uymayacaklarını ilan ettiler.
Bu kararlarını ne hiç kimse yadırgadı, ne de hiç kimse ayıpladı.
Çünkü onlar bu kararla, 52 yıldır süren ve 220 bin kişinin ölümüne sebep olan kanlı bir iç savaşa son verdiler.
Çünkü barış yaşatan, savaş ise yok edendir. Onlar bu karala var olmayı seçtiler.
Çünkü onlar, popülizm yapmadılar, hamaset nutukları çekmediler, barış istediler ve alkışlandılar.

İşte barış için baldıran zehri içmek dedikleri bu olsa gerek.


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız