Çok Tanrılı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çok Tanrılı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2021 Cuma

Bugün Bayram


Bugün bayram!

Bayram; dinsel ya da ulusal ögelerle toplumu bir araya getirmek için gerekli olan sinerjiyi sağlayacak 'kutsal' günlere verilen isimdir. Bayramlar, gösteri, tören ve eğlencelerle kutlanır.

Bugün bayram!

Çıkar savaşları son hızla devam ediyor! 

Havalar çok çok sıcak, alaz alaz! Ortalık toz, duman! 

Sermaye-Siyaset-Devlet-Çeteler; güç gösterisi ve çıkar peşindeler, susmuyorlar! 

Hem de henüz "Susurluk" kirleri aklanmamışken!

Her gün listeye yepyeni karanlıklar ekleniyor.

Hani nerde, niçin suskun savcılar!

Bugün bayram!

İş, aş arayanlar, emekliler, doyamayan emekçiler, güvenli bir gelecek, daha sağlıklı bir çevre için Rize İkizdere Vadisinde, Kaz Dağlarında, maden ocaklarında talana karşı olanlar, içeride-dışarıda insan hakları ve özgürlükleri gasp edilenler için de bayram! 

Bugün bayram!

Salgına dönüşen bir hastalık, bir buçuk yıldan beridir tüm dünyaya ölüm korkusu salmış durumda. İnsanlar şaşkın, endişeli korku içinde; maske takarak, fiziki mesafeli durarak, aşı olarak, işe gitmeyerek korunmaya çalışıyorlar. 

Bugün bayram!

Herkes kepenk kapatıp, kısıtlı yaşarken, 40 yıl sonrası torunlarımıza bile dolar borcu bırakan beş ünlü müttehittin taksit ödemeleri devam ediyor.    

İşte böyle bir bayram!

***

Bugün bayram!

Oruç tutmak, kurban kesmek ve bayramlar sadece İslam inancına ait değil ki. Bunlar, hemen her inancın ortak değerleri. Bu inançların çok çok öncelere dayanan, insanlık tarihiyle yaşıt bir geçmişleri var. Biraz da bu neden-niçin tarihine bakalım: 

Dünyada yaşam başladığından beri olagelen; deprem, fırtına, yangın, su tufanı, yanardağ, salgın gibi insan fizik ve teknik gücüyle önlenemeyen, pek çok doğa olayı, olmuş daha da olacaktır. 

Bu felaketler, sınır, kimlik farkı olmaksızın herkese zarar veriyor, çokça acı, korku, yılgınlık yaşatıyordu. 

Bir de öte-dünyada olacaklar eklenmişti korkularına. Bu ruh haliyle insanlar kendilerini, yaşamda olup-biten tüm olumsuzlukların sorumlusu; günahkâr-suçlu-aciz-yetersiz biri olarak görüyordu. 

Bu suçluluk içinde 'İlahi' güçlerden çaresiz ve savunmasız olarak korunma isteyen insan toplulukları vardı. Bunlar hangi güçten korkarsa ona tapıyordu. Güneşe, aya, yıldızlara, ruha, suya, havaya, toprağa, ateşe ... tapmalar işte böyle başlamıştır. Böylece tapınaklar, yapılmış, aracılık yapacak ruhban sınıfı oluşmuştu.  

Çok tanrılı ve tek tanrılı inanç sistemlerinde insanlar; yaşanan tüm iyilik, kötülük, sıkıntı ve felaketleri, Tanrısal güçten gelen birer "hayır ve şer" olarak görürdü. Bu varsayımdan hareketle de O yüce güce sığınılır, O'nun af etmesi, koruyup kollaması istenirdi. O, yüce güç ile aralarında oluşan fiziki-düşünsel mesafenin azalması için, Cennette gidip O'na daha yakın olmak için, O'nu mutlu etmek için ibadet ve dua edilirdi.  

Oruç tutma; çok tanrılı ve tek tanrılı inanç sistemlerin hemen hepsinde vardır. Bireyin, mensubu olduğu inançça belirlenen kural, gün-saat sayısı kadar; yemek, içmek, yıkanmak, parfüm kullanmak, cinsel ilişki gibi ihtiyaçlarını ertelemesi veya yasaklamasıdır. 

Amaç; bu dünyada rahat etmek öte-dünyada Cennette gitmektir. Bunun için kişi Yaradan'a; işlediği suç-günahlar-yanlışlar için pişman olduğunu, tövbe ettiğini söyleyerek af diler. Ayrıca, vicdan muhasebesi yaparak; başkalarına karşı hatalı davranışlar ve haksızlıkları için özür diler, dargın olduklarıyla barışıp helalleşir. Bu amaçlarla dua eder, dilekte bulunur, gücü oranında ihtiyaç sahiplerine yardım eder.

Bayram, kurallara uyarak oruç tutma süresinin bitiminde, belirlenen gün süresince akraba-komşu-dost ziyaretleri yapılarak kutlanır. Bayramlarda coşku ve kutlama; görevlerini yapıldığı ve günahlardan arındıkları varsayımıyla yapılır.  

Böylece kişinin, içsel ve toplumsal alanda olup-bitenlerle yüzleşmesi, dayanışma içindeki bir sorumlu kişi olma farkındalığı kazandırılmak istenir.   

***

Aradan yıllar yüzyıllar geçmiş, salgın, deprem, fırtına, yangın, su tufanı, yanardağ gibi yerden, havadan, sudan kaynaklı pek çok doğa olayları yine olmaktadır. İnancını kendince yaşayan ve bilime inanan toplumlar için artık bu doğa olayları bir 'kader' değildir. Bu olayların verebileceği can-mal kaybını bilimsel ve teknolojik önlemlerle azaltılması şansı elde edilmiştir. 

Ancak şimdi de açgözlü insanlar, çıkarları için dağları, ormanları, suları, denizleri özetle doğadaki ekosistemi tahrip etmeye başladı. Korkunç olan da budur... 

Bayramın; Barış-Adalet-Kardeşlik-Özgürlük getirmesini diliyorum.


Emin Toprak- DOSTÇA

Diğer yazılarım için tıklayınız







3 Mart 2017 Cuma

Bilinmezleri bilinir kılanlar ile bilinmezden güç alanlar


(Savaş olmasın Barış olsun diyeBu Suça Ortak Olmayacağız! bildirisini imzaladığı için, kendisine tüm kapıların kapatılmasına dayanamayıp, yaşamını sonlandıran bilim insanı:
 Mehmet Fatih Traş’ a saygı ile…)  


Eğer insan yavrularının doğum öncesinde içinde bulundukları farklı şartları saymaz, sadece dünyaya çıplak ve korunacak halde gelişlerine bakarsak, hepsinin görüntüsel bir ‘eşitlik’ içinde olduğunu görebiliriz. Ama bu göreceli bir eşitlik ve sadece o an içindir. Çünkü ağlayarak ve çığlıklar atıp  geldikleri dünyaya, o andan başlayarak; kimine yokluk, kimine de varlık içinde bir yaşam sunacaktır.

Bu eşitsizliği ana-baba-ataların bireysel farklılıkları, özel yetileri kısmen belirlese de, asıl nedenin, emek sömürüsü sonucu oluşan artı değerin, hakça paylaşamamasından kaynaklandığı unutulmamalıdır.

Artı değerin sağladığı güçle güçlenenler, kurulu sömürü düzenlerini sürekli kılmak için her çareye başvururlar. (Savaşlar da bu anlayışın sonucudur.). Düzenlerini daha çok geliştirip kalıcı kılmak için de, İnanç Sitemi'ni kontrol altında tutmak zorundadırlar.

İnanç sistemini kontrol etmeyi de, amaçlarına uygun olarak düzenlenmiş eğitim sistemi ile sağlayabilir.   Böyle bir eğitim sisteminde insanlar; ezbere dayalı bilgilerle donanır, soru sormaz, yorum yapmaz, özgünlükleri olmayan tek tip olarak yetiştirilir. Bunlar; haklarını aramayan, sadece verilenlerle yetinen, boyun eğip hizmet eden, özgüvensiz kişilerdir. 

Bu insanlar; yaşadıkları tüm sıkıntı ve olumsuzlukları,  sadece fıtrat ve kader bağlamında değerlendiren kolaycı bir savunma mekanizmasına sahiptirler.  Böyle  yetişen kişilerde, her insanda olması gereken ve sorunlarla mücadeleyi sağlayan “başa çıkma gücü” körelmesi vardır. Bu da onları, öğrenilmiş çaresizlik içinde,  boyun eğen bireyler yapar.

Zaten güç sahibi egemenler de, böylesi insanlar istemiyor muydu?

***

Egemen güçler, güçlerini; karanlıkta kalan bilinmezlikler üzerine kurdukları için, bilimin sağladığı aydınlığı sevmezler. Çünkü aydınlık, onların emek ve inanç sömürülerine ışık tutar. Onlar için asıl korkutucu olan da budur.

Bundandır ki zaman zaman (belki de her zaman), filozoflar ya da bilge kişiler; Vicdan, Erdem, Etik, Hak-Hukuk-Adalet-Demokrasi dediklerinde “şeytanın avukatı”  sayılmış… Kimisinin derisi yüzülmüş, kimi yakılmış, kiminin giyotinle başı kesilmiş veya idam edilmiş, kimileri de alınıp götürüldükten sonra bir daha dönmemiş; kuytularda, zindanlarda, mahzenlerde işkencelerde yok edilmiş... 

Bilgin ne zaman konuşmuş, bilim ne zaman bilinir kılmışsa bilinmezleri… İşte o zaman başlamış, bu bilinmezden beslenip güç devşiren odakların paniklemeleri...

İşte o zaman başlamış olup, halen devam etmekte olan; büyük acılar ve kıyımlar yaşatan inanç, din ve mezhep savaşları…

Tarihi kalıt (miras) olan mabet, meydan ve yerleşkelerde bulunan; yontu, resim, yazı, alet ve paralardan anlıyoruz ki, insanlar tarih boyunca yaşamak ve kazanmak için savaşmış... Karşılaştıkları bilinmezliklerin, yaşattıkları korku ve sevinçleri anlamlandırmak için de: ne/niçin/neden/nasıl diye çokça sorular sorup, sürekli olarak arayışta bulunduklarını anlıyoruz.

İnsanoğlu bu bilinmezlikler için hep kendince nedenler aramış, bulmuş, sıralamış. Korkutan, ürküten güçler ve başa çıkılmaz bilinmezliklerle karşılaşınca da, onları kutsayıp, tapınmış. Bilinmezlik, korku, acı ve ıstıraplar sürüp gittikçe de, insanlar için sığınacak birer liman olmuş inançları ve tapınakları…

İşte böyle doğmuş doğa güçlerine tapan Paganizm… Tanrılar ve Tanrıçaların bolca olduğu Çok Tanrılı Dinler… Ve “İbrahim’i Dinler” olarak bilinen Tek Tanrılı Dinler

Her insanın kendine özel olarak kutsal kıldığı, bunlara dokunulunca da,  incinip canının yandığı; inançları ve değerleri vardır. Herkesin bu inanç ve değerlerine saygı duymanın da bir “erdem” olduğunu unutmamak gerekir.



Yazarın diğer yazıları için tıklayınız