çıkar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çıkar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2022 Cuma

Savaşlar ve Halklar


Coğrafyamızdaki pek çok çıkar savaşı devam ederken, bugünlerde de ülkece petrolüne, gazına, hububatı ve turistine yaşamsal bir bağla tutunmakta olduğumuz komşularımızın topraklarında, devlerin kapışması başladı, başlayacak.
 
Doğa ve canlıları yakarak, yıkarak, öldürerek ve ardında pek çok acılar bırakacak olan bu savaş da bitecek. 

Bu haksız kapışma bittiğinde, zalim güçlerden hangisinin daha fazla çıkar sağlayacağı henüz belli değil. 

Fakat tüm savaşlarda olduğu gibi bu savaşın da kaybedenleri sır değil, onları herkes biliyor. 

Kaybedecek olanlar, her iki cephede de çarpışan, ölen, sakat kalan ve büyük acılar yaşayacak olan emekçilerdir. 

Çünkü bunlar, henüz her iki cephede olup-biteni anlamamış, niçin vuruştuğunu bilmeyen, sorup yorumlamayan, ya da: 'düşmanı kardeş yapamayan" yoksul halkların emekçileridir.

Yine onların canları, malları yanıp yok olacak ve yine onlar olacak acıları için ağıt yakanlar!  

Size, şimdilerde yaşamayan, fakat her iki dünya paylaşım savaşını da cephede yaşamış birini hatırlatmak istiyorum:  

Paul ÉLUARD (14.12.1895 - 18.11.1952); 
I. Dünya Savaşı'nda askerde iken ölümleri görmüş, dehşeti yaşamış.
II. Dünya Savaşı'nda, Hitler Faşizmi Fransa'yı işgal ederken karşı durmuş. Emekçinin emeği-kanıyla beslenen emperyalizm ve onun ırkçı türevi faşizmin neler neler yaptığına tanık olmuş, halk dostu özgürlük savaşçısı büyük bir şairdir. 

'Savaşta Ölenler' şiirinde bize, savaş dehşetini ve katillerini gösterir:  
"Her yer tıklım tıklım ölü
Acı boğacak beni boğacak beni 
Otlar yalnızlıktan kupkuru
Ama suçlu ben değilim ben değilim 
Katillerle bir olmadım olmayacağım da..."
 
'Asıl Adalet'te ise; düşmanlığın gereksizliği ve saçmalığını anlatır: 
"İnsanlarda tek güzel kanun
suyu ışık yapmaları
düşü gerçek yapmaları
düşmanı kardeş yapmalarıdır..."

Savaşı ve onun felsefesini anlatmak için kim bilir kaç bin sayfa gerekir. Fakat gördüğünüz gibi ÉLUARD'un sadece birkaç dizesi bu iş için yeterli olmuş!

İşte budur şairin ve dizelerin gücü!  

***

Savaşlar, egemenlerin çıkarları için yapılan kötülük ve hak ihlalidir. Böylesi kötülük süreçlerinde yaşananlar; birey, grup ve halkta öfke-kin oluşturur. Biz bu duruma: 'canı yananların insani tepkileri' de diyebiliriz.

Egemenler, düzenleri devam etsin diye yeni yeni haksızlık ve kötülükler yapmak isterler. Bunun için de her zaman toplumda biriken öfke ve kini besler, onlara sığınırlar.

Böylece o duygusal öfke-kin, artık: "Kanı yerde kalmayacak!" diyen bir meydan okuma çağrısı hem de yeni bir savaş ve saldırının gerekçesidir.

İşte o zaman: 'kısasa kısas' bir saldırının gönüllü savaşçıları çoğalır ve karanlık kirli amaçlara ulaşmak da kolaylaşır. Yeni kavga, çatışma, savaş, işgaller başlar, yeni kayıplar olur, büyük acılar yaşanır. Fakat hiç bitmez tükenmez olur: "Kanı yerde kalmayacak!" çığlıkları...

İşte bu anlayışla beslenip mayalanır, sonra da grup ve ülkeler arasında nesiler boyu süren kanı kanla temizleme düşmanlığı olan 'kan davası" olur.

Oysa demokrasinin olduğu yerlerde "Kanı yerde kalmayacak!" yerine, söz hukukun ve politikanın olur. O zaman da iletişime dayalı diplomasi uzlaşı için yol-yöntemi belirler, silahlar susar, hukuk konuşur, yargı yargılar suçlu ceza alır... Böylece, kanı kanla temizleme ilkel alışkanlıkları, hak gaspları durur, daha güvenli, huzurlu bir barış iklimi sağlanır.

Barışçı bir yaşam; tüm farklı kimliklerin saygın, eşit, özgür olmasıyla sağlanabilir. Kısacası: 'düşmanı kardeş yapmadan' barış içinde yaşamak çok zordur. Demek ki; demokratik-laik-sosyal-hukuk devleti olmayan bir ülkede barış içinde huzurlu bir yaşam olmaz, olamaz. 

Niçin savaşlar bitmez, insanlar zulüm görmeden, açlık, işsizlik çekmeden barış içinde yaşamaz ki? 

Çehov'un: "Duvarda asılı silah oyunun devamında patlar." ünlü sözüyle özetlersek: Eğer, bir ülkede veya bir grupta eller öfkeyle, kinle sıkılmış yumruk olmuşsa, orada kavga-çatışma-savaş kaçınılmazdır.

Ama eğer bir yerde kin-öfkenin yerini akıl almışsa ve eller tokalaşmak için dostça uzatılmışsa, orada; gelecek kaygısı olmaz, dostluk ve barış olur.

Emin Toprak- DOSTÇA

Diğer yazılarım için tıklayınız

14 Mayıs 2021 Cuma

Bugün Bayram


Bugün bayram!

Bayram; dinsel ya da ulusal ögelerle toplumu bir araya getirmek için gerekli olan sinerjiyi sağlayacak 'kutsal' günlere verilen isimdir. Bayramlar, gösteri, tören ve eğlencelerle kutlanır.

Bugün bayram!

Çıkar savaşları son hızla devam ediyor! 

Havalar çok çok sıcak, alaz alaz! Ortalık toz, duman! 

Sermaye-Siyaset-Devlet-Çeteler; güç gösterisi ve çıkar peşindeler, susmuyorlar! 

Hem de henüz "Susurluk" kirleri aklanmamışken!

Her gün listeye yepyeni karanlıklar ekleniyor.

Hani nerde, niçin suskun savcılar!

Bugün bayram!

İş, aş arayanlar, emekliler, doyamayan emekçiler, güvenli bir gelecek, daha sağlıklı bir çevre için Rize İkizdere Vadisinde, Kaz Dağlarında, maden ocaklarında talana karşı olanlar, içeride-dışarıda insan hakları ve özgürlükleri gasp edilenler için de bayram! 

Bugün bayram!

Salgına dönüşen bir hastalık, bir buçuk yıldan beridir tüm dünyaya ölüm korkusu salmış durumda. İnsanlar şaşkın, endişeli korku içinde; maske takarak, fiziki mesafeli durarak, aşı olarak, işe gitmeyerek korunmaya çalışıyorlar. 

Bugün bayram!

Herkes kepenk kapatıp, kısıtlı yaşarken, 40 yıl sonrası torunlarımıza bile dolar borcu bırakan beş ünlü müttehittin taksit ödemeleri devam ediyor.    

İşte böyle bir bayram!

***

Bugün bayram!

Oruç tutmak, kurban kesmek ve bayramlar sadece İslam inancına ait değil ki. Bunlar, hemen her inancın ortak değerleri. Bu inançların çok çok öncelere dayanan, insanlık tarihiyle yaşıt bir geçmişleri var. Biraz da bu neden-niçin tarihine bakalım: 

Dünyada yaşam başladığından beri olagelen; deprem, fırtına, yangın, su tufanı, yanardağ, salgın gibi insan fizik ve teknik gücüyle önlenemeyen, pek çok doğa olayı, olmuş daha da olacaktır. 

Bu felaketler, sınır, kimlik farkı olmaksızın herkese zarar veriyor, çokça acı, korku, yılgınlık yaşatıyordu. 

Bir de öte-dünyada olacaklar eklenmişti korkularına. Bu ruh haliyle insanlar kendilerini, yaşamda olup-biten tüm olumsuzlukların sorumlusu; günahkâr-suçlu-aciz-yetersiz biri olarak görüyordu. 

Bu suçluluk içinde 'İlahi' güçlerden çaresiz ve savunmasız olarak korunma isteyen insan toplulukları vardı. Bunlar hangi güçten korkarsa ona tapıyordu. Güneşe, aya, yıldızlara, ruha, suya, havaya, toprağa, ateşe ... tapmalar işte böyle başlamıştır. Böylece tapınaklar, yapılmış, aracılık yapacak ruhban sınıfı oluşmuştu.  

Çok tanrılı ve tek tanrılı inanç sistemlerinde insanlar; yaşanan tüm iyilik, kötülük, sıkıntı ve felaketleri, Tanrısal güçten gelen birer "hayır ve şer" olarak görürdü. Bu varsayımdan hareketle de O yüce güce sığınılır, O'nun af etmesi, koruyup kollaması istenirdi. O, yüce güç ile aralarında oluşan fiziki-düşünsel mesafenin azalması için, Cennette gidip O'na daha yakın olmak için, O'nu mutlu etmek için ibadet ve dua edilirdi.  

Oruç tutma; çok tanrılı ve tek tanrılı inanç sistemlerin hemen hepsinde vardır. Bireyin, mensubu olduğu inançça belirlenen kural, gün-saat sayısı kadar; yemek, içmek, yıkanmak, parfüm kullanmak, cinsel ilişki gibi ihtiyaçlarını ertelemesi veya yasaklamasıdır. 

Amaç; bu dünyada rahat etmek öte-dünyada Cennette gitmektir. Bunun için kişi Yaradan'a; işlediği suç-günahlar-yanlışlar için pişman olduğunu, tövbe ettiğini söyleyerek af diler. Ayrıca, vicdan muhasebesi yaparak; başkalarına karşı hatalı davranışlar ve haksızlıkları için özür diler, dargın olduklarıyla barışıp helalleşir. Bu amaçlarla dua eder, dilekte bulunur, gücü oranında ihtiyaç sahiplerine yardım eder.

Bayram, kurallara uyarak oruç tutma süresinin bitiminde, belirlenen gün süresince akraba-komşu-dost ziyaretleri yapılarak kutlanır. Bayramlarda coşku ve kutlama; görevlerini yapıldığı ve günahlardan arındıkları varsayımıyla yapılır.  

Böylece kişinin, içsel ve toplumsal alanda olup-bitenlerle yüzleşmesi, dayanışma içindeki bir sorumlu kişi olma farkındalığı kazandırılmak istenir.   

***

Aradan yıllar yüzyıllar geçmiş, salgın, deprem, fırtına, yangın, su tufanı, yanardağ gibi yerden, havadan, sudan kaynaklı pek çok doğa olayları yine olmaktadır. İnancını kendince yaşayan ve bilime inanan toplumlar için artık bu doğa olayları bir 'kader' değildir. Bu olayların verebileceği can-mal kaybını bilimsel ve teknolojik önlemlerle azaltılması şansı elde edilmiştir. 

Ancak şimdi de açgözlü insanlar, çıkarları için dağları, ormanları, suları, denizleri özetle doğadaki ekosistemi tahrip etmeye başladı. Korkunç olan da budur... 

Bayramın; Barış-Adalet-Kardeşlik-Özgürlük getirmesini diliyorum.


Emin Toprak- DOSTÇA

Diğer yazılarım için tıklayınız