kötülük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kötülük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mart 2020 Cuma

İZ BIRAKMAK

                                                                                                                               Her niyeti iade eder tabiat:
Senin baktığın da sana bakar.
                                   /Murathan Mungan                                             
Her insan, yaşam boyu işinde-uğraşında; söz, ses, yazı, çizi, buluş, iyilik, kötülük... vb. eylem, söylem ve davranışlarda bulunur. İşte bu kısa-uzun süreçte her kimlik kendine özgü, her biri birer imza olan iz'ler bırakır ve bu izlerle tanınır, anılır olurlar.

Yaşam karşıtlıklar ve karşılıklar üzerine kurulmuştur. Karşıtlıklar, olup biten olayları, karşılıklar ise karşı tarafta bırakılan iz'leri sağlar, gösterir.

Yaşam, bir insanın zaman içinde doğal ve sosyal çevresiyle karşılıklı olarak etkileşimdir. Bu etkileşim sürecinde insanlar, doğaya ve sosyal çevreye imza atmış gibi iz'ler bırakır, o çevrelerden de iz'ler alırlar.

Herkes bulunduğu çevrede deneyimleyerek öğrenir, olgunlaşır, derinleşir, boyut kazanır ve kendine özgü davranışlarıyla "kendisi" olur. Sonra da kimliğini oluşturan bu izleri daha görünür/yaşanır kılmak için paylaşmak ister.  

Çünkü paylaşmaktır bizleri farklı kılan ve var eden. 

Her tanış olduğunuz kişi sizde, siz de onda bir iz bırakırsınız. Kimi iz'ler silinir gider daha gün son bulmadan. Kimi iz'ler de arkadaşlık, dostluk, yoldaşlık bağlarıyla düğümlenir ve bu bağ kalıcıdır, iki taraf çekip gitmeden terk etmez onları.

İnsanlık tarihi boyunca süregelen iz'leri üçe ayırabiliriz:

Birincisi; hemen o anlık olup-biten iz'lerdir.
Bu iz'lerin sahipleri sıradandır, hemen hiç dile gelmez, kök salmaz, solar, silinir, unutulur giderler.

İkincisi, çıkar için insanlığa savaş açan iz'lerdir. Bunlar; sömürür, yıkar, öldürür, büyük acılar yaşatır, böylece unutulmaz kılarlar kendilerini…
Bu iz'ler günah kokar, acı verir, üzer, inletir, içini oyar insanın, çağlar geçer unutulmaz.
Bu iz'lerle birlikte bu iz'lerin failleri de toplumsal belleğe kara bir leke olarak kazınır/yazılır hep lanetle anılırlar. Gerçekleri öğrenen fail yakınları da onları ve olanları utançla anar, bağlarından dolayı utanç duyarlar.

Üçüncüsü, demokrasi ve güven içinde, özgür, sağlıklı, mutlu bireylerin olduğu bir yaşam için… Kısacası, “insanlık” için verilen mücadele, yapılan iş, kazanım ve buluşlarla unutulmaz olan iz'leridir.
Bu iz'ler, insanlığın onur sayfalarında yer alır, yaşam, barış ve sevinç kokarlar, insanlara mutluluk ve coşku verir, çığlıklar attırırlar. 
Bu iz'ler de o iz'i bırakanlar da çağlar boyu sevgi ve saygıyla anılırlar. 

***

Her öznenin birer özelidir iz'ler. 

İz'lerin bazı farklılıklarını belirtsem de genelde iç içe karışık yazdım onları. Muradım; herkesin yaşamdaki izlerini, arayıp bulması, ayna tutup bakmasıdır kendine...

İz'lerin oluşumunda etkili olan üç ana öge vardır: zaman, coğrafya ve insanlar. Demek ki zaman, coğrafya ve oradaki halkın ortaklaşa (kolektif) bir ürünüdür iz'ler. 

Fakat!... Ne yazık ki, 'resmi tarih' bu ortaklaşa birlikteliği hep unutur:

  • Bu iz'leri, hep bir kişiye/güçlüye/kahramana özgü kılar. 
  • (Ve bir hatırlatma daha): İz sahibi olan; kişi/güçlü/kahraman da çoğunlukla erkektir!.. 

Her toplumun en büyük korkusudur iz'siz olmak.

Budur geri kalmanın, yoksul olmanın asıl nedeni. 

İz'sizlik, hiçlik duygusu verir ve o toplumu özgüvensiz kılıp, yalnızlaştırır. 

Dünyada böylesi iz'siz toplumların çoğalmaması için; insan olmayı en üst kimlik sayan, insanı merkez alan anlayışların çoğalıp, buluşması ve iyiliklerin paylaşılması gerekir.

Çevre ve tüm insanlık için barış, demokrasi, özgürlük, mutlu bir yaşam sağlayabilen iz'ler önemli ve anlamlıdır. Sadece bir bölgeye bir kesime çıkar sağlayan uygulama ve iz'ler ise, diğer taraf için savaşlara, felaketlere, acılara kapı açar.


“Corona Virüs Olayı”

Dünyaya korku ve yılgınlık salıp, panik yaratan Corona Virüs Olayı”... 

İşte insanlık adına ortak çözüm gerektiren bir konu:

Bu olay; soy, sop, sınır tanımayan, seri ölümlere neden olan, ekonomilere diz çöktüren tüm dünyayı ve insanlığı karşısına alan ortak bir dert. 

Yazı konumuza bir örnek olarak kabul edecek olursak, bu soruna çözüm olacak her çaba, her adım: insanlık için çok saygın bir iz bırakmış olacaktır tarihe…

Ve bu soruna çare olacak buluşlar, çağlar boyu anılarak, alkışlar alacaktır.

O halde İZ'lerin yerli ve milli olması değil, insani olması önemlidir.


Diğer yazılarım:tıklayınız

21 Aralık 2018 Cuma

Geleceği Düşünmek


Bugün size anımsatmak istediğim, Yunan mitolojisinden iki anlatı. Sanırım çok bilinen bu anlatıları siz de okumuş ya da duymuşsunuzdur. Anlatılar kısaca şöyle:

Tanrıların insanlardan sakladıkları ateşi, insan sever bir tanrı olan Prometheus çalar ve kullanmaları için insanlara armağan eder. Bu olayı duyan Tanrılar tanrısı Zeus, çok kızar, öfkelenir ve zincirlerle dağ başındaki sarp kayalara bağlatır Prometheus’u.

Prometheus ölümsüz bir tanrı olduğu için; onun her gün kartallar tarafından parçalanan göğsü ve yenilen ciğerleri, geceleri iyileşip, yenileniyormuş. Böylece her yeni günle birlikte yeniden başlıyormuş, bitmek bilmez işkenceler…

(Aslında bu konunun değişik kaynaklarda farklı anlatımları olsa da, sonuçta hepsinin ortak noktası: ateşi insanlara vermenin suç olduğu, bu suçu işleyene de verilen cezanın da çok ağır bir şekilde ödetildiği...)

İşte yine o çağlardan başka bir anlatının özeti:

Tanrılar tanrısı Zeus’un buyruğu üzerine, usta bir tanrı tarafından toprak ve sudan ilk kadın yaratılır. Pandora adı verilen bu güzeller güzelini; her tanrı kendi özelliklerinden birer parça vererek donatır. Zeus ise ona, hiç açmaması koşuluyla bir kutu hediye eder.

Aradan yıllar geçer kadınlı-erkekli insanlar çoğalır... Zeus'un isteği üzerine biraz "safça" bir tanrı olan Epimetheus (Prometheus'un kardeşi) ile Pandora evlenirler. Epimetheus, eşine ait olan o gizemli kutuda neler olduğunu çok merek eder ve bir gün açıverir "Pandora'nın kutusu"nu... 

Meğer bu kutuda insanlığın başına bela olacak olan; hastalık, keder, yalan, bencillik, düşmanlık, yolsuzluk, baskı, savaş gibi tüm kötülükler ve insanlarına yararına olabilecek sadece umut varmış. 

Kutuda bulunan tüm kötülükler; huyları gereği orada da zeytinyağı gibi en üstte çıktıkları için, kapak açılır açılmaz hemen dışarı çıkmışlar. Bir salgın olup tüm doğayı ve insanlığı kuşatmışlar.

Yapılan yanlış anlaşılır ve kutu hemen kapatılırsa da artık iş işten geçmiştir. Çünkü kutunun en altında olduğu için dışarıya çıkama fırsatı bulamayan bir tek tutsak umut kalmıştır. Böylece insanlar için her zaman iyilik ve güzellik dileyen umut derinlerde tutsak kalmıştır. Halen de bu tutsaklık devam ediyor. 

İşte o zamandan beri, ne zaman hileli, karanlık, kötü iş ve durumlar ortaya çıkar, canları yanarsa insanların bu mit hatırlanır. Ve "Pandora'nın kutusu açıldı" denir.

Ama nedense, bu tür kutular açıldığında ortaya çıkan tüm kötülükler ve pis kokular çok çabuk unutuluyor. O kötüler ve kötülükler ise, hiç durmadan gizli ve sinsi tuzaklarını kurmaya devam ederler. Buldukları ilk fırsatta da kuruverirler eski düzenlerini... 

Umut ise yine derinlerde hapis, başka bahara kalmıştır onun özlemleri... 

***

"Bu anlatılar ve bakış açısı sıkıcı olmaya başladı!..."

"Olan olmuş işte, bu da dünyanın sonu değil ki!"

"Yani olanları bir yazgı kabul edip, çaresizce oturup ağlayalım mı?" 

… Benzer şekilde seslenen ve soru soranlar, evet, siz çok haklısınız. Artık kötülükler yazgımız olmamalı, umutlarımız da tutsak kalmamalı…  

Peki, sadece umut yerine kötülüklerin hapis kalmasını istemek de, sizce bir umut değil midir?

O halde bizlere, umudu kurtaracak kötülükleri yok edecek çabalar gerek!...

Hiç kuşku yoktur ki, çabalar başlayınca çareler de bulunur. Çabalardır her derdin, her yaranın çaresi…

Yeter ki, kötülüklerin hedefinde olan büyük çoğunluk, el ele omuz omuza verip birlik olsun. Bakın görün o zaman, kötülerin kötülükleri de son bulur, gasp edilmiş tüm haklar geri alınır, yaralar sarılır, tutsak kalmış umutlar yaşama dal budak salar, özgürleşir insanlık.  

İşte ancak o zaman herkes, sağlık, neşe, doğruluk, eşitlik, şeffaflık, demokrasi ve barış içinde yaşar, iyilikleri, güzellikleri paylaşır. 

Hayat bir yüz metre koşusu değil ki, uzunca bir maraton. Senin maratonun bitse bile, ardıllarınki devam eder. Onun için bu yaşam maratonunda asıl amaç; mutlu, huzurlu, barış içinde yaşamak ve güzellikleri ardıllara bırakmak olmalı. 

İşte ancak o zaman doğa daha bitek, canlılar daha huzurlu, insanlar; daha erdemli, özgürce düşünen, paylaşan ve katkı sunan olacak... 

İşte ancak o zaman yaşamı engelleyen, zehirleyen, etrafa kin, nefret, yalan, düşmanlık salanların ve savaşların sonu olur. 

İşte o zaman zafer kazanır insanlık-özgürlük savaşçısı Prometheus...




Yazarın diğer yazıları için tıklayınız