Geçen hafta “Neden-Sonuç” ilişkisi ve Türkiye başlıklı
bir yazı yazmıştım. Aslında bu yazının konusu olan'Şehir Hastaneleri ve Hapishaneler' de aynı konu içinde birer altküme... Bu kurumlar da ihalelerin girdabında… Buralarda da, aynı neden-sonuç ilişkisi geçerli…
Buralarda dönen, alavere,
dalavere, para-pul işlerine (araştırmacı gazeteciler bakmalı diyerek) pek girmeyeceğim.
Peki, o halde neden hastane ve hapishane (cezaevi) konularını yeniden yazma gereği duydum? İşte cevabı:
Çünkü "hastalık" ve "suç"; toplum yaşamında birer karanlık gölge... Karanlık gölgenin ardı sıra koşmak, ummak, dilemek kurtuluşu olmaz insanlığın... Karanlıktan kurtulmanın yolu; bilimsel eğitimden geçer, sorgulamak, araştırmak ve güneş gibi tepelerine dikilmek gerekir. İşte o zaman gölgeler küçülür ve daha çok aydınlık olur her taraf.
Çünkü "hastalık" ve "suç"; toplum yaşamında birer karanlık gölge... Karanlık gölgenin ardı sıra koşmak, ummak, dilemek kurtuluşu olmaz insanlığın... Karanlıktan kurtulmanın yolu; bilimsel eğitimden geçer, sorgulamak, araştırmak ve güneş gibi tepelerine dikilmek gerekir. İşte o zaman gölgeler küçülür ve daha çok aydınlık olur her taraf.
Çünkü eğitim ve eğitimciler olaylara insan odaklı bakar, bunun için "hastalık" ve "suç" eğitimin konusu... Bunun için konuyu eğitimci anlayışı ile irdelemek istedim.
Hemen herkesin anlaştığı birkaç tanım şöyle;
- İnsan, biyolojik-psikolojik-sosyal bir varlıktır.
- Eğitim ve eğitimcilerin asıl görevi; insanın çevresi ile barışık, güven içinde ve sağlıklı yaşamasına yardımcı olmaktır.
- Sosyal devletin öncelikli görevi: ülke insanlarını, sağlıklı, huzurlu ve güven içinde yaşatmaktır.
Ortak amaç; insanı hem mikrobik, hem psikolojik hastalıklardan hem de suç(lu)lardan korumak olduğu için; "hastalık" ya da "suç" oluşmadan AR-GE
(araştırma-geliştirme) çalışmaları yapılmalı. Bu çalışmalarda elde edilen
veriler/bilgiler ışığında hedef kitle ve yetkililere eğitim verilmeli. Hastalık
ve suça kaynaklık eden odaklar hedef alınmalı. Halkta “hastalık” ile “suç” hakkında
farkındalık yaratılmalı. Ve tüm bu çalışmaları desteklemek için sağlık-güvenlik-hukuk
alanlarında yasal düzenlemeler
yapılmalı...
Çağdaş ülkelerde insanlar hem hastane, hem de
hapishanelere az giderler. Çünkü buralara giden yollar koruyucu
önlemler ile daraltılmıştır.
O halde şu genellemeyi yapabiliriz: Eğer bir ülkede
hastaneler ve hapishaneler dolup taşıyorsa, o ülkede hem sağlık, hem
güvenlik, hem de eğitim konusunda çok önemli sorunlar vardır...
***
Hastaya hastane, suçluya hapishane...
AKP iktidar olmadan önce, hastanelerde; hijyen şartlarına
uyulmuyor, oluşan kuyrukları nedeniyle doktorlara ulaşmak çok zor oluyordu… 19-22 Aralık 2000’ta (güya devlet güvencesinde olan) 20 cezaevi "Hayata Dönüş"(!) olarak adlandırılan faşist saldırılar sonucu 32 kişi öldürülmüş, yüzlercesi yaralı-sakat bırakılmıştı. Bu katliam nedeniyle daha sonra yargıç karşısına çıkan dönemin Adalet Bakanı H.S.Türk; "Hayata dönüş, devlet kararıydı." demişti...
2002 yılında iktidar olan AKP iktidar olduğu ilk yıllarda özellikle
sağlık alanında önemli atılımlar yaptı. Bu da halkta "adalet sistemi gelişip düzelecek" umudu yaratmıştı. Ancak, "tek adam"ın bilgiye dayalı olmayan rastgele kararları ülkeyi sosyal devlet anlayışı ve uygulamalarından hızla uzaklaştırdı. Ve halk geçmişi bile arar oldu. Hasatlık ile suça yönelmeleri önlemek yerine; hastaya
hastane, suçluya hapishane anlayışı önem kazandı ve karşımıza bugünkü
tabloyu çıktı:
Açılan ve daha da
açılacak şehir hastaneleri; YİD (yap işlet devret) yöntemiyle, dolara endeksli hazine güvencesi, belli sayıda
hasta garantili, ülkenin gelecek otuz yılına ipotek koyucu ve "bir koy, beş al" mantığı ile
yapılıyor. Mevcut sağlık sistemi çökmüş ve hasta sayısı iştahları
kabartıyor. Bu da, özel hastanelerde daha çok kazanma hırsına neden olmakta, etik ve ahlaki kuralları çiğnemeye yol açmaktadır.
Son günlerde ekranlarda, meydanlarda ve
medyada “şehir hastaneleri” övgülerle tanıtılıyor. Oysa bu hastaneler çok pahalı,
şehir merkezine çok uzak, buralara engellilerin ve hastaların ulaşımı çok
zor… Ama yine de olsun, bu hastaneler beş yıldızlı otel gibiymiş de falan,
filan…
Bir de sessiz ve hızlıca yapımı süren fakat hiç
reklamı yapılmayan hapishaneler var. Şubat 2018 verilerine göre: 208 bin 830 yatak kapasiteli hapishanelerde 235 bin 888 tutuklu ve hükümlü bulunuyor (Bazı hapishanelerde uyumak için yataklar dönüşümlü kullanılıyor)... Ama müjde bu yıl 38, 2023 yılına kadar da her yıl 50 tane yeni hapishane yapılacakmış!...
Geçen haftaki yazımda; “Her olay/durum, neden-sonuç ilişkisi
içinde gelişir ve her sonuç da başka bir nedene dönüşüp daha başka sonuçlara
evrilir.” demiştim ya... Şimdi de:
Diyorum ki; ülkedeki baskıcı yönetimin uygulamaları nedeniyle, çokça insanımız, ya hasta olup, hastanelere, ya da “suçlu” sayılıp hapishanelere gidiyor…
Diyorum ki; eğer ülkede bir korku iklimi egemen
olmuşsa; hastaneler ve hapishaneler dolup taşacak,
yeni hastanelere, yeni hapishanelere ihtiyaç olacaktır.
Diyorum ki; bugünkü "tek adam" yönetimi, acaba hastaneler, yollar, köprüler, tüneller, hava alanları için uyguladığı YİD yöntemini hapishaneler için de uygulasa... Yani belli sayıda tutuklu garantisi ve hazine güvencesi vererek hapishaneleri de yaptırsalar daha kârlı çıkmazlar mı?
Diyorum ki; bugünkü "tek adam" yönetimi, acaba hastaneler, yollar, köprüler, tüneller, hava alanları için uyguladığı YİD yöntemini hapishaneler için de uygulasa... Yani belli sayıda tutuklu garantisi ve hazine güvencesi vererek hapishaneleri de yaptırsalar daha kârlı çıkmazlar mı?
Kim bilir, belki de bu koşullarla anlaşmışlar bile...
Ne dersiniz?
Ne dersiniz?