Çokça kabul gören bir tanıma göre, “Eğitim;
bireyde istendik yönde davranışlar oluşturma veya istendik olmayan davranışları
istendik yönde değiştirme süreci” olarak tanımlanır.
Ben, 15 yıl öğrenci, 40
yıl da çalışarak, ömrümün büyük payını okul ve eğitim alanında harcamış bir insanım. Bu süreçte uysal, boyun eğen birisi olmadığım için yanlışlara karşı çıkıp, direnç göstererek "istendik modele" uygun olmadım.
Belki doğam, belki bulunduğum yaş ve dünyaya
bakışım gereği, okulu ve okulda verilen eğitim-öğretimi sorgular ve düşünürdüm.
Acaba bu istendik davranışlar kimin, kimlerin istekleridir? Diye kendime
sorular sorar ve her seferinde de: “egemen
güçlerin…” karşılığını alırdım.
Bu bakışla, yaşamda, çevrede olup bitenleri hep düşündüm,
kendimce sorguladım. İşte, bunlardan okul ve eğitimle ilgili üç tanesi:
(1): Her çocuk doğarken karşılaştığı basınç,
ses ve ışığa karşı direnir, korku içinde ağlayarak dünyaya merhaba der. Bu yeni
misafir, çok koruyucu olan annesince okşanıp emmeye başladığında ise korkuları
ve yüreğinin tik takları biraz azalır. Fakat o henüz kendisi için belirlenmiş, kurgulanmış
pek çok zorunluluktan habersizdir: Onun; ailesi, ülkesi, dini, dili, ırkı, dostu
ve düşmanları bile bellidir. Ve o bunlara uymak zorundadır.
(2): 5-6 yaşlarında eğer şanslı bir
çocuksa, başka akranları ile el ele verip tanış olacağı, şarkı söyleyeceği,
oyun oynayacağı anaokuluna gider. Buradaki diğer çocuklar da onun gibi köşesi
olmayan bir top gibi coşku içinde zıp zıp oynamak isterler. Fakat ne yazık ki burada
kendisine “istendik davranışlar” kazandırmak
için; telkinler-uyarıları-kurallar-yaslarla, tornadan çıkmış gibi aynısını
yaratma işlemleri başlamıştır artık. Hatta okuma-yazma öğretme zorlamaları bile…
Ve böylece, o coşku içinde zıp zıp zıplayan çocuklar, sekiz köşesi olan birer
prizmaya benzetilirler.
(3): Yıllar geçer o büyür, gelişir, dünya
değişir dönüşür fakat onun yaşantısı öncekilerin aynısı: Anne ve babası, kendi annesi-babasından
öğrendiği anne-babalığı… Öğretmenleri, kendi öğretmeninden öğrendiği
öğretmenliği… Yöneticileri, önceki yöneticisinden öğrendiği yöneticiliği sürdürmektedirler
hâlâ…
Bunlar sadece bazı hatırlatmalar, eğitim yaşam
boyu sürdüğüne göre sizler de eklemelerle, eleştirilerle listeyi
uzatabilirsiniz.
***
Dünya durmadan dönüp, evrimleşiyor, bilim
geometrik hızla gelişip, değişiyor, yenileniyor. Fakat insanların geneli,
yaşamda olup bitenleri, kendilerine yaşatılanları sorgulamak, değiştirip,
geliştirmek, daha yaşanır dünya yaratmak yerine, öğrenilmiş çaresizlik içinde; “bu bir yazgıdır, böyle gelmiş, böyle gider”
diyerek kabullenirler.
Devletler ise gasp edilen insan haklarını vermek yerine, egemenleri gelecekte de egemen kılmayı üstlendiler. Denetimlerinde bulunan yasama-yargı-yürütme gibi tüm güçleriyle okulu bir bir torna tezgahı ya da bir kuluçka makinesi gibi kullandılar.
Okuldan istenen; sınırları çizilmiş olan bilgi, davranış, kural, yasa ve öğretmenler yardımıyla zorunlu eğitim verdirerek tek tip insanlar yetiştirmektir.
Orada, bireylerin hakları yoktur. Onlar sadece; zil
sesiyle, susup-dinleme, kurallara-yasalara uyma ve istenen davranışları göstermelidir.
İşte bu zorunluluklar; herkesin özgürlük ve özgünlüklerini kaybederek benzeşmesi, sorgulamadan aynı şeyi düşünmesi/söylemesi/yapması ve itaat etmesi
demektir.
Orada, bilindik nakaratlarla sadece; zor, zorlama,
zorunluluklar vardır.
Demek ki, egemenler amaçlarını gerçekleştirecek
özelliklere sahip insanları yetiştirmek için okulu ve eğitimi zorunlu kılmışlar.
Oysa eğitim, her insanın özgürlük ve özgünlüklerini
geliştirmesi için gerekli ve vazgeçilmez bir haktır. Bunun için de okul ve
eğitimin amacı; sorup, sorgulayan, yaşamı geliştiren ve kolaylaştıran bireyler
yetiştirmek, herkes için demokrasi, özgürlük, özgünlük, eşdeğerlilik sağlamak
olmalıdır. Çünkü ancak böyle bir eğitimle; paylaşma, dayanışma, birliktelik
sağlanabilir.
Bu görüşlere katılmayanlar (belki de kızarak) şöyle
diyebilirler:
"Peki, okulda çocuk hakları ve insani değerleri savunanlar ve kazandıranlar hiç yok mudur?"
-Hiç olmaz olur mu?
Vardır. Bunlar; “istendik davranış” isteyenlere karşı durup,
direnenlerdir. Fakat ne yazık ki bunlar, genel içinde “eser” miktarda…
***
İki yüz yıl önce doğmuş-yaşamış iki bilim insanı; demokrasi-özgürlük-özgünlük
olmayan, sadece verilenle yetinen, sadece isteneni yapan kişiler yetiştiren okul
ve eğitim sistemleri için bakın ne diyorlar:
K. Marx,“Sömürülenin çocuğunun, sömürenin ilgisine bırakılma
çılgınlığı…”
M. Bakunin ise; ”Bilgiyi elinde tutanların iktidarı,
başkalarının bilgisizliği üstüne kurulmuştur.”
*
2018 yılı sona ererken dünyadaki okul
ve eğitim sistemleri hâlâ insanı ve insanlığı odak almıyor ve sadece egemenlere
hizmet ediyorsa… Bu durumda ne sorular, ne ünlemler, ne de dilekler yeterlidir.
Artık herkes el ele verip demokrasiyi egemen kılmalı ve böylece insani değerlerle donanmış demokratik eğitimi gerçekleştirmeli.