İmam-Hatip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmam-Hatip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Temmuz 2017 Cuma

Eğitim Sistemimiz Nerelere Gidiyor?

"Evrim-Yaratılış-Gaya-Cihad-Ukûbat-Muamelat"
Eğer bir devletin görevlerini önem sırasına göre listelersek, “eğitim” listenin ilk satırında yerini alır. Çünkü “Nasıl bir gelecek?” sorusunun cevabı eğitimin içinde saklıdır. Bu da devlet için, eğitimin öncelikli bir görev olması için yeterlidir.
Eğitim sistemimizin; müfredat-yöntem-teknik, öğrenci, öğretmen, yönetim ve altyapıdan kaynaklanan devasa sorunları var.
15 yıldır iktidar bulunan AKP, bu sorunlara çözüm aramak yerine, her adımını, geçmişle hesaplaşmak ve tüm eğitim sistemini “İmam-Hatip anlayışına uyarlamak için attı.
Bugüne kadar İmam-Hatipler ve eğitim sistemimiz hakkında çokça yazı yazdım. Hatta bu yazımdan önceki yazımın başlığı da: “Toplumsal dönüşüm ve İmam-Hatipler” idi. 
Bu yazının özeti sayılan tabloyu vurgulamak için tekrar sunuyorum:
MEB’in kendi istatistikleri ile İmam-Hatipler:
Öğretim  Yılı
Okul Sayısı
Öğrenci Sayısı
Öğret. Sayısı
2003/04 Toplam
452
97.489
7.631
2016/17 Toplam
4.175
1.291.386
72.504
Artış Yüzdeliği
% 923.67
% 1.324,64
% 950,12
Not: Sadece yukarıdaki tabloda gösterilen okul ve öğrencilerle yetinmediler, anaokulundan üniversiteye tüm okulları İmam-Hatip Sistemi”ne uyarladılar

Evet, tabloda görüldüğü gibi iktidar, bu okullardaki öğrenci sayısını 13 kat artırarak net bir mesaj vermiştir: Tabelada ismi ne olursa olsun, anaokulundan, üniversiteye kadar tüm eğitim sistemi; Diyanet, Vakıflar ve Dernekler denetiminde İmam-Hatip anlayışına teslim edilecektir. Nokta…
Peki, bu anlayışın hedefi nedir?  
-Hedefi;  eğitimdeki (zaten eser miktarda olan); demokratik, bilimsel, laik, barışçı anlayışı sonlandırmak.
Böylece; soru sormayan, sorgulamayan, araştırma ve inceleme yapmayan, “evet”  diyen zayıf, titrek, korkak, bağımlı ve özgüvensiz, “Orta Çağ" insanları çoğalacak ve gelecekleri güvenceye alınmış olacak…
Bu hedefe ulaşmak için önce okulları sıradanlaşırdılar, öğretmenleri işlevsiz kıldılar, okul yönetimlerini ilahiyat kökenlilere teslim ettiler…
Ve şimdi de, ‘Evrim Teorisi’ni yok sayıp ‘Yaratılış’ konusuna sarıldılar.
Oysa ‘Evrim’ teorisi fen bilimlerin alfabesi…
‘Yaratılış’ ise inanç sisteminde sadece bir görüş...
Biri deneye ve gözleme dayalı, diğeri ise söylencelere ve inanca…
İzlediğiniz gibi bir haftadır akademisyen ve MEB yetkilileri ekranlarda değişecek olan Öğretim Ayrıntıları (müfredat) hakkında açıklamalarda bulunuyorlar. Özetle:
1. Deneye, gözleme dayalı ‘Evrim Teorisi’ (ağır(!) olduğu için) bundan böyle konular arasında yer almayacak. Uzaklara bakmayıp sadece yurdumuzu çevreleyen komşu ve bölge ülkelere baktığımızda; Suudi Arabistan hariç tüm ülkelerin eğitim programlarında ‘Evrim Teorisi’nin yer aldığın görürüz. Yani İslam Cumhuriyeti olduğunu resmen ilan etmiş İran’da bile...

(‘Evrim Teorisi’nin hipotez ile başlayan oluşumu):
  
2. Bundan böyle, eğitim sistemimizde söylencelere ve inanca dayanan ‘Yaratılış’ anlayışı odak olacak. İşte öğrenci seviyesine uygun(!) olduğu düşünülerek, Orta Çağ'dan günümüze taşınmasına karar verilen bazı konu başlıkları ve kısa tanımlar:
·        ‘Gaza’: “Kâfirler üzerine düzenlenen fetihleri anlatan”…
·         Cihad’: “İslamin hamle yapmasını sağlayan güç”…
·        Ukubat’:Şeriata göre suç kabul edilen eylemlere / fiillere verilecek cezalar/işkenceler”…
·        Muâmelât’: “Kişinin diğer fertlerle ve cemiyetle münasebetlerini tanzim eden fıkıh kaideleri”…
·       
NOT: Çoğumuz bu kavramların/konuların okullarda okutulacağını daha yeni öğrendik. Oysa, bakanlık e-okul sisteminde “Gaza ve Cihad Anlayışı Ne Demek” olduğunu taa… 29.09.2015 günü müjdeleyip ilan etmişler...( lütfen okuyup aydınlanalım): 

http://www.eokul-meb.com/gaza-ve-cihad-anlayisi-ne-demek-77883/

İşte gördünüz çocuklarımızı bekleyen kolay konuları... Kolay gelsin…

40 yıl eğitim alanında çalışmış bir dede olarak, bu savaşa çağrı yapan barışı yok sayan konuları okuyunca; ürktüm, korktum.
Hayırdır bu gidiş nereye? …
***

Bu iklimin ağır gündeminde yaşayan herkesin dilinde bir çığlık olmuş,  Nazım Hikmet’in dizeleri:

“KEREM GİBİ”  
“…
Hava toprak gibi gebe
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır/bağır/bağır/bağırıyorum.
Koşun/kurşun/erit-/-meğe/çağırıyorum.....

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

24 Kasım 2016 Perşembe

Öğretmenler Günü

24 Kasım mı, 5 Ekim mi?
24 Kasım 1928’de Atatürk’ün “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanı kabul etmesi nedeniyle 1981 yılından beri bu gün yurdumuzda resmi olarak Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. (Ne acı, ne gariptir ki, bu kutlama kararını alan 12 Eylül Faşist yönetimi, nice öğretmenin görevine son vermiş, nicelerini zindanlara atmış ve mesleki örgütleri olan TÖB-DER’i kapatıp, mallarına el koymuştu.)  
5 Ekim 1966’da ise, öğretmenlerin; okul ve toplum içindeki önemleri, statüleri, temel sorunları, ele alınarak bir belge kabul edilmiştir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 1994 yılında Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ve ILO’nun önerisine uyarak 5 Ekim’i, Dünya Öğretmenler Günü olarak ilan etmiştir.
Gördüğünüz gibi yurdumuz öğretmenleri bir “öğretmenler günü” ikilemi içindeler; 24 Kasım m? 5 Ekim mi? 
Günü ve tarihi çok da önemli değil… Hangi gün olursa olsun, yeter ki öğretmen; okuluna, dersliğine, sokağına, evine mutlu, onurlu ve güven içinde gitsin/gelsin.  Gidip gelsin ki, öğrencisi, velisi, köyü, kasabası, şehri herkes mutlu olsun.
***


Meslek içindeki görünümümüz:
Şimdi size üçü de farklı dünya görüşünde olan 3 öğretmen sendikasının öğretmenler için yapmış oldukları araştırmalar ve çok benzeşen sayısal sonuçlarını verelim: 
Eğitim Sen, 15 Temmuz’un başarısız faşist-dinci kalkışmandan sonra ilan edilen OHAL’in KHK’leri ile en çok zarar görmüş ve on binlerce üyesinin görevine son verilmiş olan bir sendikadır. Bu sendika, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu OECD ülkeleri ve ülkemizin eğitime verdiği ekonomik katkıları karşılaştırıyor: OECD ülkeleri bütçelerinden eğitim için ortalama % 6 pay ayırırlarken, 2017 bütçesinde Türkiye’nin MEB için %3,54 pay ayırdığı... hatırlatmasında bulunuyor.
Eğitim-İş: 43 ilde araştırmaya katılan 707 öğretmenin;    

  •  % 83’ü mesleğinden elde ettiği gelirleri yetersiz bulduğunu, 
  •   % 75’i borçları nedeniyle mesleki veriminin düştüğünü, 
  •  % 82’si aldığı para ile çocuklarının gıda ihtiyaçlarını rahat karşılamadığını, 
  • % 71’i çocuklarının dengeli beslenemediğini, 
  • % 73’ü gelirlerinin yetersizliği nedeniyle mesleğine tam motive olamadığını, 
  • % 52’si gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını,  
  • % 82’si son on yılda alım gücünün düştüğünü, 
  • %52’si görevden alınma korkusu yaşadığını, 
  • %66’sı öğretmenler odasında kendisini özgürce ifade edemediğini… 

Belirtmiştir.


Türk Eğitim-Sen: ankete katılan 25 bin 288 kişi katıldı öğretmenlerin;
  •  % 17.2si bankalara borcunun olmadığını, 
  •  % 13.3’ü borcundan dolayı icra takibine düştüğünü, 
  •  %23.2’si ayda, % 41’i haftada bir, % 23.9’u 2 haftada bir kırmızı et yediği, 
  •  % 25.7’si ek iş yaptığını, 
  • % 72.6’sı tatil bütçesi olmadığını, 
  •  % 92.2’si toplumda öğretmenlik mesleğinin saygın bir konumda olmadığını,
  • % 81.6’sı alım güçlerini bir önceki seneye göre azaldığını,
  • % 95.2’si öğretmenlerin sözleşmeli olarak atanmasını yanlış bulduğunu,
  • %95.8’i öğretmenlerin mülakatla atanmasına karşı çıktığını,
  • % 98’i mülakat komisyonlarının şeffaf ve adil puanlama yapmadığını,
  • % 91.6’sı öğretmen, eğitim çalışanları ve tüm memurların iş güvencesinin tehdit altında olduğunu, 
  •  % 82.7’si Mesleki sorunların psikolojik durumlarını olumsuz etkilediğini,
  • % 62.7’si toplumsal çatışmaların artıp, iç savaş olacağı endişesi yaşadığını..
Belirtmiştir.

***


Öğrenci – Okul – Veli
Öğretmenliğin varlık nedeni öğrencilerdir. Bunun içindir ki öğretmen; öğrencisi, okulu, velisi, toplumu ile birlikte vardır. Eğer onlar mutlu, onurlu ve güven içinde iseler o da…
Önceki uygulamalarını bırakıp sadece bu öğretim yılında veli, öğrenci ve öğretmenlerin çığlıkları, karşı çıkışları önemsenmeyip onların mahallelerinde bulunan pek çok okul ve 15 Temmuz sonrası kapatılan pek çok özel okul da İmam Hatip Okuluna dönüştürüldü. Ayrıca sınav kazanarak gelen seçilmiş başarılı öğrencilerin okuduğu gurur kaynağı, gözde Anadolu Liseleri’ni ele geçirmek için bu okullara sınavlarla gelen başarılı öğretmenleri başka okullara sürgün ederek “Proje Okul” safsatası ile halkı uyutmaya çalıştılar.
İki gün önce de henüz zorunlu okul çağındaki kız çocukların rızası (!) alınarak, cinsel istismarda bulunan sapıklarla evlendirilmeye yasallık kazandırmak istediler fakat kamuoyundan gelen yoğun tepkiye yenik düşüp şimdilik bu yasayı çıkarmayı ertelediler…
Yaşanmış bir örnekle bitirelim:
Ataol Behramoğlu, Aydın’da bir ortaokulda öğrenciler ile yaptığı söyleşide, “Büyüklerimiz çocuklara layık mı?” diye bir soru sorar ve tüm öğrencilerin bir ağızdan “Hayır!” dediğini duyunca da şaşır ve bu “Hayır!”ın nedenini sorar. Bir öğrenciler biri öyle bir cevap verir ki yorumlamaya sayfalar, günler haftalar yetmez, biz sadece verdiği cevapla yetinelim:
-“Değiller, çünkü işleri güçleri savaş, kavga, çekişme…”
***


“Öğretmenler Günü”
Böylesi anma günlerinde; o güne isim veren kişi veya olaylar saygı ile anılır, o günü önemli kılan kazanımlar daha da zenginleştirerek geleceğe taşınır.
Oysa, yukarıdaki araştırmaların ortaya çıkardığı ekonomik, sosyal, psikolojik sonuçlar çok ürkütücü. Öğretmenlerimizin; statüleri, toplum içindeki önemleri, sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik kazanımlarında çok önemli kayıplar söz konusu…
İçeride ve dışarıda savaşların yaşandığı bu kaotik ortamda;  öğrencisi, okulu, velisi, toplumu mutsuz olan bir öğretmen hiç mutlu olabilir mi?
Eğer bir öğretmen kendini güvende göremez ve her gün meslekten atılırım endişesi içinde ise hangi günü, neyi kutlamak ister ki?     
Ülkemiz ve öğretmenlerimiz bu durumda iken, bugün için çekilen hamaset nutukları, ünlemlerle dolu abartılı şiirler ve şarkılar da olmaz olsun.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız