Anne, tüm canlılar için soyunu
sürdürmenin, yani var olmanın en önemli unsurudur. O, o kadar değerler üstü bir
varlıktır ki, onun için; din, dil, ırk, renk gibi farklılıkların hiç bir
önceliği yoktur. Onun önceliği; yavrularını koruyup, kollayarak, türünü
sürdürmektir.
İran’da idam cezası verildiği için gözleri kapatılıp
darağacına çıkartılmış bir katil vardır. Onun infazı için, katlettiği kişinin
annesinden işaret bekleniyor. İşte O büyük anne, oğlunun katiline bir tokat
vurarak onu af ediyor…
Yıllardır yurdumuzda hep birlikte büyük acılar yaşadık
yaşıyoruz. Zaman bazen külleri soğutsa da, annelerin yüreğindeki kor halen
yanıyor için, için.
Cumartesi anneleri;
yıllardan beri her hafta toplanıp faili meçhul (!) cinayetlerde yitip giden
canlarını arıyor/anıyorlar. Amaçları; gidenleri geri getirmek veya öç almak değil. Ama, bu
kıyımları/cinayetleri yapanları/yaptıranları teşhir edip cezalarını çektirmek
ve böylece listeye yenilerin eklenmesini önlemek…
Roboski anneleri; Ekmek parası için
çalışan çocuk yaştaki yavruları katır sırtında iken -savaşta bile görülmeyen
katliam-, kendi yurdunun savaş uçaklarında atılan bombalarla yok edildiler. Çok
olmadı, henüz yaraları çok sıcak. Ama Soma faciasında yok edilen emekçilerin
ailelerini ziyaret edip acılarını paylaştılar:
Amaçları; daha çok, daha çok kazanmak için emekçilerin
terini/kanını kara kömüre katkı yapıp onlara bu acıyı çektirenlere yeter
artık dur deyip listeye yenilerin eklenmesini önlemek…
İşkence hanelerde, darağacında yok edilenleri, (alıp gideni
belli, öldüreni belli olmayan) “faili meçhuller(!)”, “fıtrat ölümleri”, insan
olmanın haklarını ve demokrasi istediği için oyun çağında öldürülen/sakat kalan
çocuklar, gençler… Hepsinin de bir annesi var... O annelerin sadece isimlerini
yazsak bile sayfalar, sayfalar tutar… Bir de öyküleri var ki (her birinin),
yürek parçalayan…
İşte bu anneler yüreklerinde birer kor taşıyor ve Musa
Eroğlu’nun sözleriyle; Ben yandım eller yanmasın diyorlar…
“İşkence hanelerde, darağacında yok edilenler, (alıp
gideni belli, öldüreni belli olmayan) “faili meçhuller(!)”, “fıtrat ölümleri”,
insan hakkı ve demokrasi istediği için oyun çağında öldürülen çocuklar… Hepsinin
bir annesi var.” Dediğim için bana aşağıdaki soruları sorduğunuzu
duyar gibiyim:
-Peki bu caniliği yapan ve bunların kıyım emrini verenlerin bir annesi yok mu?
-Peki, O anneler nerede?
-Neden dur demiyorlar yarattıkları bu
canavarlara?…
Bu haklı sorularınıza cevabımdır:
Bu annelerin de büyük çoğunluğu çığlık atıyor ama biz onları
duymuyoruz. Bu konuyu bilip susan anneleri de, o meşhur yüzdeliklerle
konuşan çan eğrisinin doğruları ile anlatabiliriz ancak.
Bilirsiniz çan eğrisinin doğrularına göre; her çoğunluğun %4’
ü, istenmedik davranışlar gösterir/gösterebilir…
İşte size bu %4’lükler için örnek bir anne (bir zamanlar
ülkemizi de yönetmişti); Ölüm listesi hazırlanan (alıp gideni belli, öldüreni
belli olmayan) “faili meçhuller(!)” onun zamanında ve onayıyla olmuştu. O
dönemde pek çok cana kıyılmış, toplu işkenceler yapılmıştı. Halen her Cumartesi
günü çığlıklarını duymakta olduğumuz Cumartesi anneleri’nin de varlık
nedeni olmuştu…
Çığlık çığlığa, omuz omuza gelen bu annelerin, tek bir
amaçları var: Şimdiki ve gelecek yavruları ile toplumunu koruyup
kollamak. Yani anaçlık…
Siz ey politikacılar! Sizler
ki, şimdilerde hep ötekileştirerek, ayrıştırarak, vuruşturarak, hakkını arayana
saldırarak, yasaklar ve mağdurluğa sığınarak, ben, sen, öteki, yaratıp
yolsuzlukları kapatarak, kendinize politik çıkar ve güvenli gelecek sağlama
yarışına girenlersiniz.
Bu çığlıklar, yavrularını/geleceğini tehlikede
gören annelerin çığlıklarıdır.
Bu annelerin çığlıklarını neden duymuyorsunuz?
Bu çığlık atanların apoletleri, tankları, topları,
tomaları yok diye mi?
Bence bunların öfkelerini sınamayın !
Emin Toprak- DOSTÇA
Bu yazı
Milliyet Blogda:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder