Metal yorgunluğu:
Tüm canlıların yaşamında; uzlaşı yerine saldırıyla istediklerini
elde etmek ve böylece kendilerini kanıtlamak istedikleri bir zaman dilimi vardır ki,
buna “ergenlik
çağı” denir. İnsanlarda genel olarak 14-15 yaşlarında
başlayan ergenlik çağı; yaşamın en tehlikeli ve tehlikelere açık
çağı olarak kabul edilir.
16 yıl önce kurulan ve 15 yıldır iktidarda olan AKP de
ülkemizde ergenlik çağındaki gibi sorunlu ve zor bir iklim oluşturmuştur. Bu iklimde; kontrolsüz eylem ve
söylemler sonucunda nice can ve mal kayıpları yaşanmıştır.
Kendileri de bu durumun farkına varmış
olmalılar ki, metal yorgunluğu tanımlamasında bulundular. Ve bu devasa sorunu birkaç kişilik değişiklikle çözmek isteklisi oldular.
Oysa metal yorgunluğu olan organizma, yaşlanmış ve işlevlerini yapamaz duruma gelmiş demektir. Demek ki 16 yaşında yaşlanmışlar ve işlevsiz kalmışlar. Doğru bir tespit güzel bir özeleştiri! Fakat bu soruna çözüm bulmak birkaç kişi/parça değişimi ile sağlanmaz ki...
Bu metal yorgunluğu sonucu oluşan
sorunlu iklim için pek çok neden sayılabilir. Fakat ben sadece üç ana nedeni saymakla
yetineceğim:
Birincisi: iktidar nimeti olan GDEO’lu besinlerden “daha, daha”
istenmesi ve bu aşırı beslenme sonucunda besinlerin neden olduğu güç
zehirlenmesi…
İkincisi: etik ilkelerden yoksun, sadece karşılıklı çıkara ve kazan,
kazan anlayışına dayalı olarak kurulan ortaklıkların
bozulması…
Üçüncüsü: günübirlik olarak oluşturulan iç ve dış politikalarla ortaya çıkan; yalnızlık, dışlanmışlık,
çaresizlik…
Belki bu nedenlere bir de psikolojik neden eklemek
daha iyi olacak. Bu da: seçmen desteğinin (yedekleri parti le birlikte bile) %50’nin
altına düşmüş olduğu farkındalığı ve bunun yaşattığı tükenmişlik duygusu…
Evet, son eklediğimiz “tükenmişlik duygusu” aslında
tüm nedenlerin oluşturduğu bir sonuçtur… İçinde her şey var:
metal yorgunluğu, oksitlenme, güç zehirlenmesi,
yalnızlık, dışlanmışlık, çaresizlik...
Soruna bu kıstaslarla bakmamız; iktidarın dur durak bilmeyen
telaşı, hırsı, kibri ve saldırganlıklarını anlamamızı sağlar ve de konu hakkında fikir
üretip yorum yapmamızı kolaylaştırır. O zaman iktidarın, niçin
çoğulculuğu istemediği, neden yüzde 50 + bir kişi sayısal çokluğu ile yetinip, yüzde 49,9’u yok
sayıldığını...
Ve niçin sürekli olarak, barış değil de savaş istediğini daha da kolay anlayabiliriz.
Ve niçin sürekli olarak, barış değil de savaş istediğini daha da kolay anlayabiliriz.
***
Olup biten olumsuzluklar, yaşanmakta olan sıkıntılar
ve acılar için de kendilerini ak kaşık sayıp, hep daha ötelerden kaynaklı bahaneler
üretip bunları kullandılar ve halen de onlarla oyalıyorlar: “Bizi kandırdıkları için… Bizi
kıskandıkları için… İslamofobi olduğu için…” diye diye...
Bunları geçiniz!
İçeride FETÖ’cüler sizi kandırdı, dışarıda da Suriye
üzerine yürü diyen dostlarınız sizi kandırıp yalnız bıraktı ise. Neden halkımıza; çaresiz ve yönetemez durumda olduğunuzu belirten özeleştirinizi sunup istifa etmediniz?
Acaba, 2004’te bizi kıskanlar ve İslamofobi sahibi dedikleriniz yok muydu
ki, Sn. Erdoğan “Yılın
Avrupalısı” seçildi. Ülke çapında; Avrupa Birliği (AB) için yapılan girişimler havai
fişekler ve coşkulu törenlerle kutlanmıştı?
Nasıl oldu da 2004’te “Yılın Avrupalısı”
seçilen Sn. Erdoğan 2017’de (hem de Cumhurbaşkanı iken); adeta “Yılın İstenmeyen
Avrupalısı” ilan edildi; toplantıları iptal edildi, internet ile ulaşımı
bile engellendi ve bakanları istenmeyen kişi ilan edilerek bazı ülke girişleri
yasaklandı?
Nasıl oldu da, AB’nin kapıları ile birlikte
pencereleri de birer birer kapanmaya başladı?
***
Şimdi
hep birlikte 16 yaşındaki 15 yıllık yorgun iktidarı uyaralım ve soralım:
-15 yıldır teslim alıp
yönettiğiniz; şehirler, köyler, sokaklar, dereler, nehirler, göller, denizler, yaylalar, ormanlar, madenler...
Buralarda çevre korunmuş,
canlılar; güven içinde, özgür ve mutlu mu?
-Okullar, KİT’ler, YSK,
seçim sandıkları, yargıçlar, askerler, polisler, işçiler, taşeron işçiler, memurlar,
öğretmenler, öğrenciler, esnaflar, medya, meclis, partiler, vekiller…
Buralarda vicdanlar rahat;
hak, hukuk, adalet, demokrasi, laiklik var mı?
-İşinize gelmeyen,
hoşunuza gitmeyen her durumu; “yok hükmündedir, tanımıyoruz” diyerek
kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz?
Durup
düşünün, aynaya bakıp, yapılanları gördükten sonra bir daha düşünün. İşte o
zaman sizin “yok hükmündedir, tanımıyoruz” dediğiniz kararları
verenlerin, zaten sizi yok saymaya başladıklarını görüp ve anlarsınız…
-Neden sorunlarla tek
tek yüzleşip tane tane konuşmak yerine, kızıp bağırmayı, tehdit etmeyi
seçiyorsunuz?
Eğer
bu dili kullanmasanız kim bilir belki de 2004’te olduğu gibi yeniden “Yılın
Avrupalısı” seçilirsiniz.
-Birileri sürekli dik dik
konuşursa, sürekli “racon” kesip tehdit ederse, sürekli
poker oyuncusu gibi kandırmaca/kurusıkı (blöf) yapmaya çalışılırsa ne olur?
Karşı
taraf da; “artık yeter be!” deyip “rest” çeker. Ve o zaman da olan halkımıza ve Türkiye’ye olur. O zaman Avrupa'da ve giderek Dünyada yapayalnız kalan
bir Türkiye olur…