11 Ağustos 2017 Cuma

Türkiye Gündemi (1)



Dolu-fırtına ve kavuran yaz:
Bu sıcaktan nasıl kurtuluruz diye düşünürken, dolu fırtınasına yakalandık, çevreye verilen zararların bedelini misliyle ödedik, üşüdük, korktuk…
Kutuplardaki buzulların eriyerek iklimsel değişikliklere yol açtığı biliniyor. Fakat bu iklimsel değişikliğin, dünyada kaynamakta olan sosyal, politik, ekonomik iklim değişiklilerindeki etkisi ne kadardır henüz netleşmiş değil.

Oysa bizim sosyal, politik, ekonomik iklimimizde de bir girdap oluşmuş durumda. Herkes, en son aldığı darbeleri, yaraları sarmaya çalışıp, onların artçı şoklarına direnirken, yepyeni darbeler, yaralar alarak yeniden acılar yaşıyor.  Bunların bazısı dolu, fırtına, sel, deprem gibi olası doğal yaralar olsa da, pek çoğu yapay, yani kurgusal…

İktidar hem içeride, hem dışarıda ha bire, günü kurtarmak, kendini korumak, uyurları uyandırmamak ve eski yaraları örtmek, ötelemek için, algılar eşliğinde yeni gündemler peşinde... Bunlar da yeni yaralar açacak.

***
Yedi Uyurlar:
İnsanlık tarihinde; her birinin kendi alanında özerk ve etkin olduğu, birden çok Tanrı'nın olduğu, “çoktanrılı” inanç sistemleri yaşanmıştır. İşte böyle bir zamanda yaşandığı varsayılan bir söylencede; tek Tanrı’ya inandıkları için olası tehlikelerden korkup kaçan 7 gencin, sığındıkları “Eshabı Kehf Mağarası”nda uyuyup taş kesildikleri ve 300 yıl sonra da uyanarak halkın arasına katıldıklarında yaşadıkları anlatılır.

Bu Yedi Uyurlar” söylencesine inanmak, ya da inanmamak size kalmıştır. Fakat her toplum yaşamında, uyku nedenleri bilinse bile, uyandırılması zaman alacak olan böyle “uyurlar” vardır. Tıpkı 16 yıldan beri yurdumuzda olanlara uyanamayan “pek çok uyur” gibi…

İşin ilginç yönü egemen güçlerce, “öteki” ilan edilip korkutulup, uyutulmak istenenler, ne kaçıyor, ne de uyuyorlar. Onlar haklı olduklarını ve dönen dolapları bildikleri için vicdanlara sesleniyor, hak, hukuk ve adalet için hep ayakta, hep direnişteler. Oysa egemen güçlerin haklarını gasp ettiği kendi yandaşları; derin uykuda olduklarından henüz olanların farkında değiller. 

***
“Aynı Kıbleye Dönen…”
Aynı toplumda yaşayan insanlar; binlerce yılın oluşturduğu ortak coğrafya, tarih ve kültüre sahip olsalar bile, bu onların aynılığını gerekli kılmaz. Çünkü genetik ve kişiye özel yetiler insanları farklı kılar. Tıpkı beşparmağın aynı olmaması gibi... Her insan; değişik inanç/yeti/düşünce farklılıklarına sahiptir, zaten insanı, insan kılan da bu özellikleridir.

Yurdumuzun hem sosyolojik, hem tarihsel, hem de psikolojik olan gerçekleri orta yerde duruyorken, eğer birisi (farklı zamanlarda fakat aynı amaçla); “Aynı kıbleye dönen, aynı duayı eden, aynı ezanları dinleyen …”, “Olsun, hepsi alnı secde görmüş insanlar”, “Camiden, mescitten terör ve terörist çıkmaz.” Cümleleri ile genellemeler yapıp inanç farklılıklarından  “ötekiler” yaratmaya kalkışırsa ne düşünürsünüz?

Bu uzun soruya iki cevap verilebilir: 

Bir: Bu sözleri söyleyen kişi eğer sadece kendi (tekil) görüşünü söylüyor, söylemini eyleme geçirmemiş ve başkasına zarar vermemiş ise (bu sözleri biraz garipser sonra da); “Tuhaf sözler fakat bunlar onun şahsi görüşleri…”  diye düşünebilirsiniz.

İki: Bu sözleri söyleyen kişi eğer toplumda etkili biri olarak bir makamda oturuyorsa… Evet, bu sözleri söyleyen kişi ayrıca; "27 Ağustos 2014 tarihinde milletimiz tarafından cumhurbaşkanlığı görevine seçilmem sebebiyle anayasa gereği ayrılmak zorunda kaldığım, kurucusu olduğum partime, yuvama, sevdama, aşkıma bugün yeniden dönüyorum" sözlerini de söylemiş olan Sn. R. T. Erdoğan. O, Cumhurbaşkanı olduğunda: “…aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek… ” için yemin ederim diyen biri ve halen görevine devam ediyor. 

Şimdi bir de AKP’nin genel başkanı. Yani, hem seçmeni %50’nin altında olan AKP’nin, hem de; partisi, yuvası, sevdası, aşkı olmayan diğer muhalefetin Cumhurbaşkanı… Acaba tarafsızlığın tanımı mı değişti?!..

Ülkemizin yetki ve sorumluluğu en fazla olan kişisi, aynı zamanda, yukarıdaki görüş ve anlayışların da sahibi. Hem de Anayasa’mızda da: “… Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”  ve “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” hükümleri varken.

-Durum bu kadar açıkken yorum yapmaya gerek var mı?

- Yoktur.

O halde yorum yapmadan diyebiliriz ki; ülkemizde aynı Camiye, aynı Kıbleye, aynı Secdeye bakmayanların vay haline… 


NOT: “Türkiye Gündemi” çok yoğun, yazmaya devam edeceğim.


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

1 yorum:

  1. Bu cennet vatanın güzel insanları; uyumayan, hakkı savunan,barışı, huzuru temin için herşeyi göze alan.Bir olalım-birlik olalım ve direnelim. Nefes aldığımız sürece umut vardır.

    YanıtlaSil