13 Nisan 2020 Pazartesi

‘İKİ KUMRU-İKİ YAVRU ile İKİMİZ ’in CORONAVİRÜS GÜNLERİ

21 Coronavirüs saldırısı nedeniyle 21 Mart saat 24.00’den beri ikametimden çıkmam yasaklandığı için içerideyim. Hayatımızda nice güçlüklerle karşılaştık, bazen yendik bazen yenildik. Bu yaşamada beraberlik de, gri alan da olmaz; ya öyle ya, da böyle... Henüz o yasaklı yaşa gelmeyen ve can yoldaşlığımız 43 yıla dayanan Dilek Hanım da beni yalnız bırakmadı ve gönüllü olarak kısıtladı kendisini.

İki kumru da; tam da tutuklu olduğumuz ilk günden başlayarak balkonumuzu kira ödemeksizin mesken tutarak bize yoldaş oldu.

Dilek Hanım kuşları çok sever, serçe, saka, kumrular için yurt dışına çıktığı bir seferde bu işe özel yapılmış iki “yemlik” almıştı. Bunları; iki ayrı pencerenin dışına kalıcı olarak astı ve özellikle kış aylarında düzenli aralıklarla yemle doldurur, tabii ki yanlarına da bir su kabı koyar... (Bazen kargalar da misafir olmak isterler, bu da küçük kuşlara zarar verirler diye bize korkulu anlar yaşatır.).

Kim bilir, belki de bu kumrular; yavru ya da ergenken bu suluk ve yemliklerden yemlenmiş.... Belki de bu güvenle, konuk olmuşlardır balkonumuza.

Önce yuva hazırladılar, iki yumurta yaptılar, kuluçkaya yatıp 15 gün sonra altıntopu iki yavru ile nüfusumuzu arttırdılar.

Şimdilik bize yavrularını hiç göstermek istemiyorlar, belki de sonraki günlerde bize o yavruları sevme fırsatını verirler. Fakat biz de boş durmadık, onların yuvadan çıkışlarını fırsat bilip, o altıntopu yavruları bir-iki kez görmeyi başardık.

Bir gün anne yavrularını beslerken, sessizce yakınlarına vardım.  O, hemen yuvasına kapanıp, kanatlarıyla yavrularını sıkıca örttü ve görselde gördüğünüz o korkulu gözlerle bana baktı.

Onun bu gözlerini pörtleten korkusu; kuşkusuz ki kendisi için değildi. Eğer isteseydi hemen uçup kaçabilirdi. Ama kaçmadı!... Bu bakış beni korkuttu, hemen kaçtım oradan.

Birlikteliğimiz devam edecek... Gelişmeleri merakla bekliyoruz.

***

Dilek Hanımla birlikteliğimiz 43. yıla doğru yol alıyor demiştim. Bir an düşündüm; "bunca yıldır biz hiç bu kadar (kesintisiz olarak) birlikte olmadık ve belki de hiç bu kadar uyumlu da..."(Dedim kendi kendime)

Nasıl mı geçiyor günlerimiz?
Önce hayat akışındaki sessizlik ve dinginliğe alışmaya çalıştık ve biz de dinginleştik...

On yedinci günü Dilek Hanım; böyle devam etmez, etmemeli diye kara vermiş olacak ki, her sabah kahvaltısı ve her akşam yemeği sonrasında “ev içi 30 dakikalık yürüyüş” turları başlattı, tabii ki hemen peşi sıra ben de…

Evin mutfak ve bir odası dışında kalan; salon, koridor ve iki oda arasında 90 adım tutan bir yürüyüş yolu tespit ettik. Bu güzergâhımızda; trafik ışıkları yok ama kavşaklar, u dönüşler, sert virajlar, asfalt yolu aratmayan düz yol bile var. Günde ortalama 5940 adım ve 4,2 km’yi buluyordu bu yürümeler.

Yürüyüşün ikinci günü Dilek Hanım'ın ayak tabanında başlayan bir ağrı, onun yürümesini engelledi, ben devam ediyorum… Neyse, gün be gün bu ağrılar azalmaya başladı umarım yakında son bulacak.

Aslında ben ev işi yapmayı seven ve başarana biriyim. Bu istekli durumumu bilen Dilek Hanım bana izin vermiyor: “boşuna su kaybı olmasın bulaşıkları makine yıkasın” diyor (ben de haklı bulup kabul ettim). Fakat yemek pişirmeme ve temizlik yapmama da izin vermiyor!... 

Dün bir pırasa yemeği yapmıştı (ki, pek sevmem), mecburen çatalımı alıp oturdum, bir-iki lokma, sonrasında inanın yediğim en güzel yemeklerin içinde yer alan bu yemeği silip süpürdüm ve onu kutladım (içimden de: “demek ki haklıymış bana yemek yaptırmamakta” deyiverdim).  

İşte böyle ortaklaşa iş konusunda bana sadece sofra kurup kaldırmada yardım etmek kaldı. Haaa, bir de erken davranıp çay demliyor, günlük 6 cevizi kırıp ayıklıyorum.

Uzun zamandır zaten yemek öğününü ikiye indirmiştik. TV haberleri eşliğinde yapılan kahvaltı sonrasında; ben böylesi yazılar yazmak için otururum bilgisayarın başına… Arada da çocuklarımız, torunlarımız, akraba ve arkadaşlarımızla telefon konuşmaları… Dilek Hanım kitap okur, yemek yapar, toz alır, çekmece düzenler (unutmadan söyleyeyim bu ara bana hiç "çekmecelerini, evrak çantalarını düzenle” demiyor! Sakın ola, duymasın!).

Akşam yemeğinden sonra da ben en az 3 saat kitap okurum, Saat 19 olunca TV haberlerini birlikte izliyoruz (sonrasında eğer ortak izlence varsa devam, yoksa Dilek Hanım mutfaktaki TV başına geçer). Artık bıktırdı dön baba coronavirüs oturumları (çok az izliyorum), varsa film izleme ve uyku...

İşte coronavirüsün evimizde yaşattığı bir gün böyle sonlanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder