‘İKİ KUMRU-İKİ YAVRU ile İKİMİZ ’in CORONAVİRÜS GÜNLERİ
21 Coronavirüs saldırısı nedeniyle 21 Mart saat 24.00’den beri
ikametimden çıkmam yasaklandığı için içerideyim. Hayatımızda nice güçlüklerle
karşılaştık, bazen yendik bazen yenildik. Bu yaşamada beraberlik de, gri alan
da olmaz; ya öyle ya, da böyle... Henüz o yasaklı yaşa gelmeyen ve can
yoldaşlığımız 43 yıla dayanan Dilek Hanım da beni yalnız bırakmadı ve gönüllü
olarak kısıtladı kendisini.
İki kumru da; tam da tutuklu olduğumuz ilk günden başlayarak balkonumuzu
kira ödemeksizin mesken tutarak bize yoldaş oldu.
Dilek Hanım kuşları çok sever, serçe, saka, kumrular için yurt dışına
çıktığı bir seferde bu işe özel yapılmış iki “yemlik” almıştı. Bunları; iki
ayrı pencerenin dışına kalıcı olarak astı ve özellikle kış aylarında düzenli
aralıklarla yemle doldurur, tabii ki yanlarına da bir su kabı koyar... (Bazen
kargalar da misafir olmak isterler, bu da küçük kuşlara zarar verirler diye
bize korkulu anlar yaşatır.).
Kim bilir, belki de bu kumrular; yavru ya da ergenken bu suluk ve
yemliklerden yemlenmiş.... Belki de bu güvenle, konuk olmuşlardır balkonumuza.
Önce yuva hazırladılar, iki yumurta yaptılar, kuluçkaya yatıp 15 gün
sonra altıntopu iki yavru ile nüfusumuzu arttırdılar.
Şimdilik bize yavrularını hiç göstermek istemiyorlar, belki de sonraki
günlerde bize o yavruları sevme fırsatını verirler. Fakat biz de boş durmadık,
onların yuvadan çıkışlarını fırsat bilip, o altıntopu yavruları bir-iki kez
görmeyi başardık.
Bir gün anne yavrularını beslerken, sessizce yakınlarına vardım. O, hemen yuvasına kapanıp, kanatlarıyla
yavrularını sıkıca örttü ve görselde gördüğünüz o korkulu gözlerle bana baktı.
Onun bu gözlerini pörtleten korkusu; kuşkusuz ki kendisi için değildi.
Eğer isteseydi hemen uçup kaçabilirdi. Ama kaçmadı!... Bu bakış beni korkuttu,
hemen kaçtım oradan.
Birlikteliğimiz devam edecek... Gelişmeleri merakla bekliyoruz.
***
Dilek Hanımla birlikteliğimiz 43. yıla doğru yol alıyor demiştim. Bir an
düşündüm; "bunca yıldır biz hiç bu kadar (kesintisiz olarak) birlikte olmadık ve
belki de hiç bu kadar uyumlu da..."(Dedim kendi kendime)
Nasıl mı geçiyor günlerimiz?
Önce hayat akışındaki sessizlik ve dinginliğe alışmaya çalıştık ve biz de
dinginleştik...
On yedinci günü Dilek Hanım; böyle devam etmez, etmemeli diye kara vermiş
olacak ki, her sabah kahvaltısı ve her akşam yemeği sonrasında “ev içi 30
dakikalık yürüyüş” turları başlattı, tabii ki hemen peşi sıra ben de…
Evin mutfak ve bir odası dışında kalan; salon, koridor ve iki oda
arasında 90 adım tutan bir yürüyüş yolu tespit ettik. Bu güzergâhımızda; trafik ışıkları yok ama kavşaklar, u dönüşler, sert virajlar, asfalt yolu aratmayan düz yol bile var.
Günde ortalama 5940 adım ve 4,2 km’yi buluyordu bu yürümeler.
Yürüyüşün ikinci günü Dilek Hanım'ın ayak tabanında başlayan bir ağrı,
onun yürümesini engelledi, ben devam ediyorum… Neyse, gün be gün bu ağrılar
azalmaya başladı umarım yakında son bulacak.
Aslında ben ev işi yapmayı seven ve başarana biriyim. Bu istekli durumumu
bilen Dilek Hanım bana izin vermiyor: “boşuna su kaybı olmasın bulaşıkları
makine yıkasın” diyor (ben de haklı bulup kabul ettim). Fakat yemek pişirmeme
ve temizlik yapmama da izin vermiyor!...
Dün bir pırasa yemeği yapmıştı (ki, pek
sevmem), mecburen çatalımı alıp oturdum, bir-iki lokma, sonrasında inanın
yediğim en güzel yemeklerin içinde yer alan bu yemeği silip süpürdüm ve onu kutladım
(içimden de: “demek ki haklıymış bana yemek
yaptırmamakta” deyiverdim).
İşte böyle ortaklaşa iş konusunda bana sadece sofra kurup kaldırmada
yardım etmek kaldı. Haaa, bir de erken davranıp çay demliyor, günlük 6 cevizi
kırıp ayıklıyorum.
Uzun zamandır zaten yemek öğününü ikiye indirmiştik. TV haberleri
eşliğinde yapılan kahvaltı sonrasında; ben böylesi yazılar yazmak için otururum
bilgisayarın başına… Arada da çocuklarımız, torunlarımız, akraba ve
arkadaşlarımızla telefon konuşmaları… Dilek Hanım kitap okur, yemek yapar, toz
alır, çekmece düzenler (unutmadan söyleyeyim bu ara bana hiç "çekmecelerini, evrak
çantalarını düzenle” demiyor! Sakın ola, duymasın!).
Akşam yemeğinden sonra da ben en az 3 saat kitap okurum, Saat 19 olunca
TV haberlerini birlikte izliyoruz (sonrasında eğer ortak izlence varsa devam,
yoksa Dilek Hanım mutfaktaki TV başına geçer). Artık bıktırdı dön baba
coronavirüs oturumları (çok az izliyorum), varsa film izleme ve uyku...
İşte coronavirüsün evimizde yaşattığı bir gün böyle sonlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder