9 Nisan 2020 Perşembe

DOĞURAN BÜYÜTEN OKUTAN ANNEM


Coronavirüs tutuklusu olduğumuz günler…

Vücudumuz olmasa da kafamız yorgun bu günlerde.

İşte böyle bir günün gecesinde uyku saatimi biraz erkene almıştım. Tabii ki, saat 03 gibi erkence uyandım. Birdenbire Can Yücel’in, babası Hasan Âli Yücel (Maarif Müfettişi ve 1938-1946'de Maarif Vekili) için yazdığı o meşhur şiiri geldi aklıma. 

Uykum kaçtı!.. 

Uzun süre dönüp dursam, sıkıca gözlerimi yumsam da nafile... Artık uykum kaçmıştı, uyuyamazdım...

Döne döne sorgulayıp durduğum ise, o şiirin başlığı olan: “Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim” dizesiydi. Buydu beni uykusuz bırakıp, bunca düşündüren.  

Kuşkusuz ki; “çok sevilme babanın hakkı olabilir, ancak en çok sevilme olsa olsa annenin hakkıdır…” düşüncesiyle sevip, saygı duyduğum ozan “Can Baba’ya” karşı çıkıyor...Bunun için de nitelik farklılıkları olan: sevdim/çok sevdim/en çok sevdim (daha çok sevdim) sıralamaları yapıyordum. 

Sonra da kendimce:'Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim' sözünün gerçeğe uymayan, abartılı bir yargı olduğuna bir karar verdim. Ve bunun için de, kendi geçmişimi eşeleyip, yaşanmışlıklarımla baş başa kaldım.

Herkes gibi ben de kendi derinlerime daha çok yatarken/yatakta iken girip çıkarım. O anlarda peşi sıra açılır pencereler perdeler bana... Hele de aylardan Nisan’sa!… 

NİÇİN NİSAN AYI?

Eğer aylardan Nisan’sa!.. Ki, şu an öyle… 

Bu ayın her gününü; kutsal sayıp, anneme adarım ve “Anneler Günü” ilan ederim kendime. Bundandır ki, bu ay boyunca; rüyada ve gündüz hülyasında annemi görünce, çokça sevinir-coşar, ya da hüzünlenip-üzülürüm.

Annem, Fadime Hanım ile “Ali Çavuş ”un çok güzel oldukları söylenen 4 kızından en büyüğüydü… 

Bizim yörede her kız çocuk yeniyetmeliğinde anne olur, küçük kardeşlerine. Erkek çocuklar da henüz 6-7 yaşında iken ailenin bir emekçisi olmaya başlarlar.  Bu nedenle de çok erken yaşta başlamıştır benim annemin, anneliği…

Zaten, annem de sık sık: “12-13 yaşlarında” evlendiğini ve “daha çocuk yaşta iken, kendi çocuğunu kucağına aldığını..” söylerdi.

Benin çocukluk yıllarımda, bizim orada kışlar daha uzun sürerdi. Baharın gelişi ve evlerimizin biraz daha ısınması bademlerin çiçek açmasıyla başlardı.

Eğer size önce evimizin fiziki yapısını anlatırsam, sanırım daha iyi anlarsınız benim meramımı:

Köyümüzün evleri, iki katlı olarak kesme taştan yapılır ve benzeşirler.  Bizim evimizin balkonu ve pencereleri Peri Suyu vadisine bakar. Aynı koridorun bağladığı iç içe odaları da görenlere tren kompartımanlarını çağrıştırırdı:


                             (Hasan Yalçın’ın objektifinden)
  • Evimizin girişinde, yaklaşık 20 metrekarelik korkuluksuz bir balkonu vardı. Bu balkonun alt katında da 6-7 keçi, 1-2 koyun, birkaç tavuk ile horoz ve sağ pencere tarafında odun istifleri üzerinde de saman-mayıs karışımından yapılmış olan 5-6 karakovan içinde bize bal yapacak olan arılar barınırdı. 
  • Girişin sağ tarafında, gündüz misafirler, geceleri erkek kardeş ile (varsa) misafirlerin yattığı bir oda… Devamında anne-baba-çocuk ve kız kardeşlerin olduğu büyük bir oda (evin kumanda merkezi) ...  İki odanın alt katı bitişik büyükçe bir ahır alanı, sol duvarın önünde boydan boya ve tavana kadar meşe odunu istifleri, 2 öküz, 2-3 inek, birkaç dana, bir eşek, bir de atımız olurdu…
  • Üçüncü odada banyo, istiflenmiş yün yataklar, tahıl ambarları vardı. Abim evlenince bu odayı onlara verdiler… Buranın altı da samanlık ve analarından uzak yavruların tutulduğu yerdi…

Görüldüğü gibi bizim, bize yeter sayıda oda, erzak ve hayvanımız vardı.

Mart bitmeye, Nisan gelmeye başlayınca ahırlardan, yeni yeni canlılar katılırdı aramıza: tay, sıpa, oğlaklar, kuzular, buzağılar ve civcivler... Bunlar, evimize, sokağımıza; renk, ses, neşe, dert katarak hem şenlik hem de hüzün kaynağı olurdu.

Annemiz; beşikteki bebeği büyük kardeşe bırakır, onların da annesi olur, onlara da koşar, dururdu. Bu iş için bizden gücü, becerisi yetenleri de görevlendirirdi. Ve eğer bu görevlendirme için bir itiraz olmuşsa; “Onlar da sizin gibi birer can! ...” diyerek karşı çıkar, hiç kabul etmezdi.

Gurbetçi babamızı çok az görürdük. Köye her gelişinde; bizim için yiyecek, giysi alıp, para bıraksa da her gidişinden bir süre sonra “bir” artardı kardeş sayımız. 

Onun için diyorum: 

Annemizdi; evimizin çarkını çeviren, bize yeten, bize hayat veren, büyüten koruyan, kollayan, okutan… O bizim her şeyimizdi, o bizim hem annemiz hem de babamızdı... Işıklar içinde uyusun.

Not: Coronavirüs insanlara pek çok ilk yaşatıyor, bu haftanın incisi de: "Eczaneler maske satmasın!.." Peki, çalmışlar mı, fahiş fiyatla mı satıyorlar ki bu yasak kondu? Neden?!.. 'Maske' takmaya devam ediyorlar...



Diğer yazılarım: tıklayınız



4 yorum:

  1. Emin bey tam olmasada benzeri bir hayatı yaşadım çocukluğumda annanemin yanında geçti 3-6 yaş arası sonraki yıllarda gidislerimde bir çok şey gibi o hayatlarda degisti .yinede seviyorum köy yaşamını.. hele şu korona günlerinde ne iyi olurdu

    YanıtlaSil
  2. Agzina yuregine eline saglik duyguladirdiniz keske o anilari bidaha yasasak

    YanıtlaSil
  3. Yüreginize saglik sayin hocam eşim saim onal tanistirdi beni. yazinizla cok duygulandik. babam derdi ki analarimiza sevgimizi.saygimizi ogreten babalardir bu zor gunlerimizde isik oldunuz.devamini dileriz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, size de Saim Beye de saygılar...

      Sil