29 Aralık 2017 Cuma

Torba dolusu KHK’lar ile …

“Man Belgeleri” AKP’de, paniğe neden olmuş, çok zor günler yaşatmıştı. Bunun için de yetkili sözcü ve avukatları ağızbirliği yaparak, görmedikleri halde; “O belgeler sahtedir!..” demişlerdi. Fakat bu söylemleri hiç de inandırıcı olmamıştı. İşte tam da o günlerde Trump’ın "Kudüs Kararı", imdatlarına yetişmişti.

Sn. Erdoğan, adeta güç gösterisi olan bu Kudüs kararı için, dönem başkanı olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı'nı hemen toplamış ve Trump karşıtı bir karar aldırmıştı. Peşi sıra BM Genel Kurulu da Trump'a destek vermemişti. Alınan bu kararların hiçbir yaptırım gücü olmasa da hem Trump’ın, hem de ABD'de psiko-sosyla üzüntülerine neden olmuş, saygınlıkları zarar görmüştü.

AKP iktidarı da bu içi boş ve hiçbir yaptırımı olmayan kararları, iç politikada ustaca kullanmış ve kendisini man belgeleri girdabından (geçici de olsa) kurtarmayı başarmıştı. Ancak bunun da bir kullanım süresi vardı. 

Ayrıca ülkenin; güvenlik, ekonomi, eğitim ve dış politika başta olmak üzere binlerce sorunu vardı. İktidarın da daha uzun süre ayakta kalması için, başka araç ve yöntemlere ihtiyacı vardı.   

Sağduyu bu sorunlar için; yasama ve yürütmenin (iktidar ve muhalefetin) birlikte çalışmasını gerekli görse de, AKP bu yolu seçmedi. Geçen hafta, muhalefetin tüm ısrarlarına rağmen meclisi acele ile tatile soktu ve hemen peşi sıra da, OHAL nedeniyle denetim dışı tutulan torbalar dolusu KHK çıkardı.

Meclis görüşmesi ve denetiminden saklanarak çıkarılan bu bir torba dolusu KHK'nın içinde neler yok ki…: Taşerona teslim emekçiler, darbe sanıklarına tek tip kıyafet, askerlikten muafiyet, kapatılan ve açılan dernekler, ihraç ve işe iade edilenler, silah edinme, sivil kişilere af, Cumhurbaşkanlığı'na bağlanan Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Danıştay’a 16, Yargıtay’a 100 yeni üye kadrosu verilmesi vb.  Sanki mevsim salatası...

(Eğitimci olduğum için biliyorum.) Eğitimciler, her okul türündeki öğrencilerine: 
  • Demokrasinin çoğunlukçu değil, bir çoğulculuk sistemi olduğunu ve kuvvetler ayrılığına göre işlediğini…
  • Yasama organı olan Meclisin; ihtiyaç duyulan yasaları ile bütçeyi çıkarma, vergileri belirleme ve hükümeti denetleme vb. görevleri olduğunu…
  • Yürütme görevi olan Hükümetin ise; ülke sorunlarına çözüm bulmak için yasalara uygun olarak, gerekli sosyal ve ekonomik önlemler almakla görevli olduğunu... Fırsat buldukça anlatırlar.
Bugünlerde olup bitenleri görüp yaşayan öğrenci(ler) de  öğretmenlerine: “Mademki KHK’lerle, hem yasama hem de yürütme görevi yapılabiliyormuş. Acaba neden görevsiz, işsiz ve işlevsiz bırakılan milletvekili sayısını 550'den 600'e çıkardılar?"  Diye sorduklarında:
Demokrasi, uzlaşıyı esas alan çoğulcu bir yönetme anlayışıdır. +1 oyla çoğunlukçuolarak yönetmek ise, kapitalist/emperyalist şirket yönetme anlayışı… Birinde yönetişim, diğerinde de sömürüye dayalı kazanma esastır... 

Bu anlayışa sahip olması gereken öğretmen, acaba öğrenci(ler)ce sorulan bu haklı soruya nasıl bir cevap vermeli? Demokrasiyi öğrencilerine nasıl anlatmalı?

***

“Darbe sanıklarına tek tip kıyafet'

Eskiçağlarda kimi güç ve yetki sahibi kişiler, bazı sözcük ve sembollerin diğer insanlarda neler çağrıştıracağı paranoyasına kapılarak; bu sözcük ve sembolleri yasaklar, kullananları da cezalandırırmış. Tarihimizde Sultan Abdülhamit’in (1878- 1908) de;  özgürlük, eşitlik, vatan, hasta, beynelmilel, hal, kardeş, tahtakurusu, büyük burun vb. birçok kelimenin yazılı ve sözlü kullanımını yasakladığı bilinmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen askerlerin yargılandığı dava sırasında tutuklu bir sanığın 'Hero' yazılı bir tişört giymesi gündem olmuş günlerce tartışılmış, konuşulmuştu.

Bu tişörtü giyenlerin, bazı kişilere, yerlere mesaj vermek istedikleri (ki öyle de olabilir) söylendi. Aslında böylesi düşünce sahipleri; hiç duyuru/reklam yapmadan ve dallandırmadan sadece kontrol önlemleri ile engellenebilir. Çünkü o kişiler, gidecekleri yerlere ulaşmak için; onlarca görevli eşliğinde ve bilmem kaç noktadan geçerek taşınırlar.

Cezaevlerinde tek tip elbise uygulaması 12 Eylül döneminde uygulanan ve büyük acılara neden olan bilindik bir yöntem. Bu uygulamayı, Danıştay İdari Dava Daireler Genel Kurulu; “Cezaevlerinde alınacak idari düzenlemelerin anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlükleri zedelememesi gerektiği..” gerekçesi ile 21 Nisan 1989 günü iptal edilmiş ve 29 Nisan 1989 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da yürürlükten kaldırılmıştı.

Şimdi dönüp, dolaşıp aynı noktaya geldik, çok yazık…

Eğer sözcük, renk ve işaretlerden anlam çıkarma yaygın bir paranoya haline gelecek olursa, o zaman toplumu yönetmek de, o toplumda yaşamak da çok zorlaşır.

***

Milisler ve paramiliter unsurlar silahlanıyor.

Geçmiş yıllarda Maraş, Çorum, Sivas ve güneydoğu illerinde nice faili meçhul katliamlar işlendi. Bu kıyımları “beyaz toroslu”, "jitemli", "gladyocu" vb. illegal örgütlerce işlendiği biliniyordu. Ayrıca bazı karanlık odakların güdümünde olup resmî bir sıfat olmayan fakat “bizimkiler” diye anılıp korunanlarda vardı. İşte bunlar hep bilindik olsalar da hep meçhul ve cezasız kaldılar.

Korkunç tabloyu İYİ parti başkan yardımcısı açıkladı:   “İçişleri Bakanlığı’nın Kasım 2017’de yaptığı açıklamaya göre son 23 ayda 1 milyon 629 bin kişi yivsiz tüfek ve 704 bin 111 kişi tabanca ruhsatı almıştır. Bu rakamlar 2 milyon 333 bin 698 kişinin son 23 ayda silahlandığını göstermektedir.”

Zaten kutuplara ayrılıp öfkeli bir toplum haline gelmişiz. Yeterli sayıda resmi polis, jandarma ve asker varken, bunlara bir de sivil militarist  “milisler” eklemek, vakıf, dernek benzeri sivil grupları silahlandırmak, bağış yapana ruhsatlı silah vermek ve pompalı tüfek satışlarını serbest bırakmak ne anlama geliyor?

Ve ayrıca o sivil kişileri: “…karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukukî, idarî, malî, cezaî sorumluluğu doğmazdiyerek  dokunulmaz kılmak, suçlarını af etmek için KHK çıkarmak hangi evrensel hukuk ilkesine uygundur? 

Bu anlayış için, Burhan Kuzu;“ hukukta yeri olan bir görüş” derken, Ahmet İnsel bir hafta önceki yazısında Düşman Ceza Hukuku'nda yeri olan…”  diye tanımlamıştı.

Bu korku iklimi halkımızı ürkütüyor ve umutsuzluk taşıyor yeni yıllara...


Yazarın diğer yazıları için tıklayınız

1 yorum:

  1. Merhaba dostum. Amaç toplumda ürküntü ve irkilti yaratıp gelecek için umutsuzluk yaratmaktı. Oldukça başarılı oldular.

    YanıtlaSil