Eğitim-İş Sendikası, öğretmenlerin sosyal, ekonomik ve mesleki durumları hakkında bir
araştırma yaptırmış. Bu araştırmanın tamamını internette bulup okuyabilirsiniz, ben sadece kısaltılmış birkaç alıntıyı size sunacağım.
“Sen bir ana, sen bir baba, her şey oldun artık bana” dediğimiz öğretmenlerin, lütfen sorunlarına bakın, görün ve düşünün. Araştırmada:
“Sen bir ana, sen bir baba, her şey oldun artık bana” dediğimiz öğretmenlerin, lütfen sorunlarına bakın, görün ve düşünün. Araştırmada:
·
%75’i görevden alınma korkusu yaşadığını,
·
%45’i MEB’in öğretmenlere kesinlikle eşit davranmadığını,
·
%66’sı kendisini öğretmenler odasında özgür hissetmediğini,
·
%68’i devlet okullarında eğitimin niteliğinin düştüğünü,
·
%77’si öğretmenliğin saygın meslek olma özelliğini kaybettiğini,
·
%75’i daha fazla kazançlı iş bulursa öğretmenliği bırakacağını,
·
%86’sı eğitim yöneticilerinin liyakat esasına göre atanmadığını,
·
%68’i devlet okullarında eğitim niteliğinin düştüğünü,
·
%20’si esnafa borcu olduğunu,
·
%60’ı son bir yılda hiç tiyatroya gitmediğini,
·
%28’i gelir yetersizliği nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını,
·
%66’sı herhangi bir sendikaya üye olmadığını,
·
... Belirtmiş durumda.
Bu araştırma gösteriyor ki; öğretmenler çok büyük ekonomik, sosyal ve psikolojik
sorunlar yaşıyor, kendilerini güvende, sağlıklı, mutlu ve özgür hissetmiyorlar.
Tıpkı haklı bir savaşta “barutu bitmiş” gibiler.
Bu çığlıklar, az da olsa maaşı, işi olan öğretmenlere ait. Bu çığlıkların içinde KHK ile işinden atılan ve yıllardır atama sırası bekleyen on binlerce öğretmen yok.
Öğretmene, öğrenciye, veliye, ülkeye yazık değil mi?
***
Rehberlik ve Psikolojik
Danışma Hizmetleri:
Bugün size sorunu olan öğrencilerin sık sık kapısını çaldıkları Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri hakkında kısa bir tanıtımda bulunmak istiyorum. Çünkü beni geliştiren, bana değerler kazandıran bu kurumlara borçluyum...
Bugün size sorunu olan öğrencilerin sık sık kapısını çaldıkları Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri hakkında kısa bir tanıtımda bulunmak istiyorum. Çünkü beni geliştiren, bana değerler kazandıran bu kurumlara borçluyum...
Bir eğitimci olarak 40 yılımı; ilkokul-ortaokul-lise, özel eğitim kurumlarında öğretmen ve denetmen olarak geçirdim. Bu sürenin 16 yılı Rehberlik ve Araştırma Merkezi ve okullardaki Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri birimlerinde geçti. Ve bu kurumlarda; Eğitim Uzman Yardımcısı, Eğitim Uzmanı ve Rehber Öğretmen gibi sık değişen unvanlarımız oldu.
Aslında ülkemiz eğitimine rehberlik anlayışının yansıması, tıpkı
matbaanın gelişi gibi oldukça gecikmeli olmuştur. Kendi yaşamımdan örnek
verirsem daha açıklayıcı olur sanırım: 1977'de Erzurum Lisesine, 1986’da ise Beykoz ilçesi ve Ziya Ünsel
Ortaokuluna atanan ilk rehber öğretmen benim.
Ancak, gruplara verilen bu eğitimden, bireysel
farklılıkları nedeniyle gereğince yararlanmayan/yetinemeyenler olduğu için başarısız/mutsuz
olan çokça birey vardır. İşte bu bireyler için gerekli “özel eğitim” alanlarını tanımlayacak, onları yönlendirecek
bir destek kuruma/birime ihtiyaç vardır. Bunun için şehirlerde Rehberlik
ve Araştırma Merkezi, okullarda da Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri birimleri vardır.
Kısaca; Rehberlik, eğitim ve özel eğitim arasındaki
köprüdür.
Rehberlik birimlerinin görevi (kısaca); öğrencinin
kendisini tanıyarak; özgüven ile farkındalık kazanması, insan haklarına saygılı
olarak iletişimde bulunması, hakkını araması, haksızlığa “hayır” diyebilmesi, yeti ve becerilerini geliştirip özgür bir birey
olmasına rehberlik etmektir.
Bu kurumlara daha çok “bilgi-sınav-puan-not” odaklı eğitim
sisteminin mutsuz ettiği; öğrenci-veli-öğretmen-yöneticiler gelir.
Öğrencilerden bazıları; anne,
baba, kardeş, öğretmen, yönetici, arkadaş,
sevdiği ile kavgalı/sorunlu…
Bazıları; deprem, yangın gibi doğal afetlerde
vuruk (travma) yaşamış, aile içinde aşırı korunan, şiddet gören, söz hakkı
olmayan, ensest ilişki yaşamış, ürkek, güvensiz, bağımlı, öfkeli...
Sayısal olarak en büyük grup da; öğrenme-anlama güçlüğü veya üstün
özellikleri nedeniyle grupla birlikte verilen eğitimden az yararlanan, haz almayan
ve doyum sağlamayan öğrencilerdir.
Sorunlu olan çocuk veya ergen ile görüşen rehber öğretmen veya psikolojik
danışmanın, karşısındakini duygudaşlık içinde dinlemesi,
onun kendi sorunu ile yüzleşmesi ve farkındalık kazanmasını sağlar. Böylece öğrenci bu iletişim sürecinde kendisine değer verildiğini anlar, deşarj olur, yükü
hafifler. Bu süreçte kazandığı özgüvenle, yüzleştiği sorununu çözmeye çalışır.
Belki sizler, “
Şimdi durduk yerde nereden çıktı bu rehber öğretmenleri anlatma işi?”
diyebilirsiniz. Siz sormadan ben anlatayım:
Bildiğiniz gibi AKP iktidarı; öğretmen okullarını, karma,
bilimsel ve laik eğitimi bitirdi. Ülkenin akademik geleceğini kuracak olan Anadolu
Lisesi ile Fen Liselerini sıradanlaştırdı, yok etti. Ve böylece anaokulundan başlayarak "akademik özgürlükleri yok edilmiş, lise haline getirilmiş üniversiteler" (dâhil), tüm okullarda imam hatip anlayışını hâkim kıldı.
Zaten daha önce felsefe ve
biyolojiyi okunmaz kılınmıştı, şimdi de sırada
psikoloji, rehberlik, psikolojik
danışman ve rehber öğretmenler var.
Belki duymuşsunuz bu günlerde "Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri
Yönetmeliği" değişti. Eğitim-Sen ve Eğitim-İş sendikaları bu değişikliklere karşı çıktılar,
bozulması için dava açtılar.
Yönetmelikte yapılan değişiklikler ve amaçlananlar çok önemli, bunları konuşmayı da sonraki yazıya bırakalım.
Yönetmelikte yapılan değişiklikler ve amaçlananlar çok önemli, bunları konuşmayı da sonraki yazıya bırakalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder