Eğitimdeki başarı
ve başarısızlıklar, zincirleme
nedenlerin bazen birkaçı, bazen de birçoğunca oluşturulan kolektif sonuçlardır.
O halde başarı ve başarısızlıklar tek nedene bağlı olarak açıklanamayacağı gibi
tek kişiye de mal edilmemelidir.
Kazanılan tüm başarılar
(haklı olarak), hem kişi, hem grup, hem de toplum için sevinç kaynaklarıdır.
Yönetimde bulunanlar da bu sevince ortak
olmak ister ve başarıda emeği olan tüm paydaşları toplatır, onlar için övgüler
bazen de ödüllerin verildiği törenler düzenletirler.
Fakat eğer bir başarısızlık varsa, bunda katkısı
olabilecek pek çok paydaş ve yönetici ortaya çıkmaz. Tıpkı ateşten gömlek misali kimse bunu
sahiplenmek istemez. Fatura sadece karne sahibi olan kişiye/çocuğa çıkar,
üzüntüsü de ailesine…
Tıpkı PISA Sonuçların da olduğu gibi; öğrencilerimiz başarısız
oldu, Türkiye’miz de üzüntü içinde…
Sevinmek ve üzülmek insan yaşamında var olan pek çok doğal
duygu arasındadır.
Eğer yaşadığımız bu duyguları paylaşmaz, sadece kendimize özgü kılarsak, sevinmemize ya da üzülmemize neden olurlar. Eğer paylaşımda bulunmazsak, sadece o sevinç ve üzüntü ile yetinerek, bu anıyı zamanın unutturmasına terk etmiş oluruz. Bu kendiliğine bırakma, çağdaş olmayan kaderci bir anlayıştır.
Çağdaş ve gerekli olan, bu duygularımızı paylaşmak ve
sonrasında da bize yön verecek olan eylemlere dönüştürmektir. Bu da ancak
aşağıdaki sorulara cevap aranarak sağlanabilir:
- Biz ne ve neler yaptık ki, bu sonuçla karşılaştık? (Bu soruya cevap ararken, izlemiş olduğumuz yol, yöntem, kaynak, yeterlilik ve eksiklerimizi sorgular/bulur ve kendimizle yüzleşiriz.)
- Eğer sonuç olumlu ise; onu, nasıl daha da geliştirip kalıcı kılabiliriz?
- Eğer sonuç olumsuz ise; böylesini bir daha yaşamamak için ne yapmalı ve nasıl yapmalıyız?" (Bu sorularla da, daha iyi sonuçlara ulaşarak geleceği kurgularız.)
Eğitim sürecimizde bir başarısızlık varsa (ki, 2015
PISA sonuçlarına göre orta yerde...), bu sonucu bir daha yaşamamak için, acil
olarak çözüm aramaya başlanmalı. Hiç kimse, kimseye havale etmeden, suçlu
aramadan, herkes bulunduğu yerdeki görev, sorumluluk ve yetkileriyle; bu
sonucun oluşmasında etkili olan kendisi veya kendisi dışındaki yetersizliklerin
nasıl giderilebileceği konularına yoğunlaşmalı, çözüm için katkı sağlamalıdır.
Karşımızda bulunan 2015 PİSA sonuçlarındaki başarısızlık:
1. Ülke
geneli içinde: Sosyo-kültürel
/ Ekonomik / Çevresel…
2. Eğitim
felsefesi, amaç-hedef, dayanak içinde: Öğretilenler Listesi (müfredat
programı) / Yasa, tüzük, yönetmelikler / Yöntem, teknik ve araçlar…
3. Eğitim
sürecinin paydaşları içinde: Bakanlık bürokrasisi /
Yöneticiler / Denetleyiciler / Öğretmenler / Veliler / Öğrenciler…
Bu üç temel alan araştırılarak, incelenmeli. Ve sonra da, yakından uzağa yöntemiyle, soruna odaklı
olarak; sınıf, okul, ev, mahalle, kent ve ülke çapında başarısızlığı
doğuran nedenler belirlenmeli, başarılı olan dünya uygulamaları incelenerek
bizimkilerle kıyaslanmalıdır.
Ortaya çıkan gerçekler ışığında (en küçük birimden başlayarak)
herkesin samimi olarak; yanlış, eksik ve yanılgılarıyla yüzleşmesi
gerekmektedir. Bu inceleme-araştırma, yüzleşme-özeleştiriler sonunda da çözüm
için; özgün projeler ve etkinlikler üretilmeli, denenmeli, tartışılmalı ve
uygulanmalıdır.
İşte o zaman, pek çok nedene, pek çok kişiye bağlı
olan başarısızlık ve yetersizlikleri, sadece öğrenciye fatura etme
kolaycılığından kurtulmuş oluruz.
İşte o zaman, geleceğe doğru daha güvenle yol
alırız…
***
Gördüğünüz gibi bu günlerde, büyük bir telaş ve acele ile Öğretilenler
Listesi (müfredat programı) değiştirilmesi çalışması başlatıldı.
Değişiklikler içinden sadece bir
örnek verelim:
İnançlarına
uymadığı için Biyoloji dersinden “Hayatın Başlangıcı ve Evrim”
ünitesini çıkararak “Evrim Teorisi”ni yok etmeye çalışıyorlar.
Oysa biyoloji biliminin temeli olan bu teori, onların yok olsun demesiyle yok
olmaz ki... Çünkü “Dünya yine de dönüyor…”
Fakat okullarımızda “Evrim Teorisi” olmadan Fen ve Biyoloji dersi vermenin tuhaflığı sonunda; gençlerimizin
2015 PISA sınavlarıyla kanıtlanan fen okuryazarı
olamamalarına devamlılık kazandırılır…
Birkaç yıl sonra da bu tuhaflık nedeniyle karşılaşacağımız
olası başarısızlıklar için, ekranlara çıkıp; “Bizi kandırdılar,yanlış yaptık,
halkımız bizi af etsin…” diyecekler.
Çok yazık…
NOT:
Önceki yazımın devamı olan bu yazı, tesadüfen birinci yarıyılın bittiği ve öğrencilerimizin
karnelerini aldığı güne denk geldi. Bu günü anlatmak için yazmasam da isteyen
okurum yazıyı yorumlarıyla "karne günü"ne de uyarlayabilir.