Bir, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş başkanları”nın
tutuklanması.
İki, Cumhuriyet Gazetesi yöneticileri ve
yazar-çizerlerinin gözaltına alınması.
Üç, Barış istiyoruz diye imza atan akademisyenlerin
görevlerine son verilmesi.
Bu üç olay sonunda sadece mağdurlar değil,
toplumun değerler sistemi büyük yara aldı. Kısaca:
- Seçilmiş Eş başkanlara yapılanlarla, demokrasiye,
- Gazete yöneticisi ve gazetecilere yapılanlarla, özgür düşünceye,
- Akademisyenlere yapılanlarla da, bilime…
Bu yapılanların nedenleri çokça konuşuldu, daha
da konuşulacak...
Şimdilik sadece üç mağdurun “niçin/neden…”
sorularına vermiş oldukları üç kısa yanıtla yetinelim:
- “Eş başkanlar” için; “mesele sindirmek ve gözdağı vermektir" dendi.
- “Cumhuriyet” çalışanları için; "Cumhuriyet'te çalışıyorum yetmez mi?" dendi.
- "Akademisyenler" için de: “Nürnberg Mahkemesi filmini izleyin” dendi.
Ama eğer siz isterseniz, bu cevaplardan sadece
birini, hani o akademisyenin dünya diliyle söylemiş olduğu, “Nürnberg Mahkemesi filmini izleyin” cümlesini,
her üç durum için de söylenmiş kabul edebilirsiniz.
Şimdi biraz da sesli düşünelim:
Eğer o, tutuklanıp makamları acele ile kayyuma devredilen
seçilmiş Eş başkanlar; biat edip, onların taraflısı olsalardı, kollanıp,
korunmayacaklar mıydı?
-Hem de, “Bunlar halk iradesinin temsilcisi” diyerek…
Eğer o, gazete yöneticisi ve yazar-çizerler biat edip, onların
taraflısı olsalardı, havuzda yüzüp, avlanmaları bedava olmayacak mıydı?
-Hem de, “Basın hürdür sansür edilemez” diyerek…
Eğer o, görevlerine son verilen bini aşkın akademisyen (ki daha önce bu akademisyenlere meydanlarda, ekranlarda hakaretler
yağdırmışlardı), onlara biat edip, övgülerde bulunsa,
cehaleti kutsayan konuşmalar yapsalardı, onları kucaklayıp, bağırlarına
basarak ve rektör-dekan olmanın yollarını bile açmazlar mıydı?
-Hem de, “Bunlar çok değerli ilim adamları...” diyerek…
***
İçselleştirme-içselleştirememe-toplumsal zehirlenme
Eğitimde sıkça kullanılan bir terimdir içselleştirme;
bilginin kabul edilip kavranması ve uygulanabilir/yapılabilir olarak uzun
süreli kalıcı olması durumudur. İçselleştirmenin karşıtı olan ezberleme
ise; içselleştirilmeyen, kalıcı olmayan ve birey için bir yük kabul edilen
bilgiler karmaşasıdır.
Organizmanın kabullenmeyip, kendine yük saydığı durumlar
için bir genelleme yapacak olursak; eğitimde, içselleştirememe, tıpta, doz
aşımı, iktidarda güç aşımı sonuçları doğar. Böylece içselleştirilmeyen
bilgi, kabul görmeyen doz ve güç aşımları toplumsal zehirlenmelere yol
açmaktadır.
Ülkemizde bu gün yaşananların özeti de bu…
Haksızca elde edilen taşıma sularla yapay havuzlar, bu havuzlardan alınan can suları ile de yapay bir medya oluşturuldu. Bu
medya mesleki etik kurallara uymadığı gibi,tüm ahlaki ve insani değerleri de yadsıyarak iktidara
kılavuzluk yapmaktadır. Nifak odağı olan bu medya; kalemleri ve haberleri ile
her gün yeni algılar oluşturmakla görevli. Bunun için her gün yeni senaryolar, karartmalar,
kurmacalar, karalamalar hazırlamakta, öteki gördüğü insan ve kurumları hedef
göstermektedir.
Hani yıllardır toplumu iki zıt kampa bölmüşlerdi
ya yüzde bilmem kaç diye diye. Önceleri sanıyordu ki, bu karşı taraftaki ötekiler,
baskılardan yılıp, zamanla pes edecek ve kendilerine biat edecekler. Ama
olmadı, şimdi o taraftan kendilerine hiç destek gelmeyeceğini anladılar. Bundandır
ki, baskıları daha da arttırıp, zıtlıkları düşmanlık düzeyine çıkarmak
istiyorlar. Asıl amaçları da (hiç değilse),
şu an kendi taraflısı görünenleri ellerinde tutmak…
İşte şimdiki tüm telaş ve korkuları bundan…
Biz olanların talanlarını, yalanlarını,
hırsızlıklarını nasıl içselleştiremedikse, onlar da bizim demokrasi, barış,
özgürlük, hak, hukuk, adalet isteklerimizi içselleştiremediler, olay kısaca bu…